Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Devlet büyüklerimiz ve köşe yazarları bütün olağanüstü kriz anlarında olduğu gibi Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı da bilindik sözcüklerle kınayacak, barışın ve demokrasinin önemini vurgulayan güvenli satırlara sığınacaklar. “Kırmızı Pazartesi” göndermesi gelmesi de muhtemeldir; klişe olmakla birlikte herkesin işleneceğini bildiği bir cinayet benzetmesi tam da bu duruma cuk oturuyor.

        Zira alt tarafı bir belediye seçiminin devletin varlık sebebine dönüştürülmesi bir yerden patlak verecekti. Birinin başına bir şey gelmesi kaçınılmazdı. Basınç artıkça bir yerden patlar. Asıl sorulmayan soruysa bu eylemin örgütlü mü yoksa bireysel mi olduğu.

        Mesela tam dokuz sene önce, yine bir nisan ayında benzer gerekçelerle atılan yumruk tekil bir hadise miydi? Yoksa birebir kopyalanan bu şiddet bir trend’in işareti mi? Dünden beri Ahmet Türk kıyaslaması bekliyorum klişe yumağının arasında ama kirli sırlarımızı halının altına süpürmek milli alışkanlığımız olduğu için pek hatırlanmadı.

        O gün Türk’e atılan yumruk “Oh olsun” denip alkışlanmıştı.

        Ben bir yılbaşı ertesi Atatürk Havalimanı’nda yaşanan o utanç görüntülerini de hatırlıyorum. Eski havalimanı CEO’suna övgüler düzen köşe yazarlarının veda yazılarında gündeme gelmedi, ama Barbaros Şansal dışarıya kapalı olması gereken o havalimanının apronunda nasıl dayak yediğini unutmuyor. Ama o da Türkiye’ye hakaret etmişti ve daha yargılanmadan meydan dayağıyla cezalandırılmayı hak etmişti, değil mi?

        KEŞKE ÖRGÜTLÜ BİR OPERASYON OLSA

        Üç saldırıyı birbirine bağlayan ortak motif sadece güvenlik zaafı değil, epeydir Türkiye’de birbirinden farklı kesimlerin kolaylıkla galeyana gelip ilkelliği kendilerinde hak görmeleri. Hiçbir zaman ifade özgürlüğümüz ve hoşgörümüzle övüneceğimiz bir ülke olmadık, ama provokasyon da tarihin hiçbir anında bireyler düzeyine inmemişti.

        Tarihin akışını değiştiren Çorum, Maraş, Sivas katliamında, kanlı 1 Mayıs’ta örgütlü bir komplo, dış mihrak izi bulmak mümkündü. Devlet istese faillerini kolaylıkla cezalandırabilir, dosyaları kapatmayabilirdi. Öyle ya da böyle, bu provokasyonların ayak izi, yol haritası belli ve gayrıresmi tarihte belgeli.

        Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırıyla ilgili en iyi ihtimal bunun da örgütlü bir operasyon olduğu. Örgütlü bir operasyon o yarı insanın kendisinden çok daha büyük bir güç tarafından hamal gibi kiralandığını, bu işi yapması için oraya gönderildiğini gösterir. İşin aslı buysa, eğer saldırganın arkasındaki planlı bir tezgahsa istihbarat bunu kolaylıkla ortaya çıkarabilir, devlet kim olduğu kolaylıkla çözeceği failleri işine gelirse cezalandırır. Ortada somut, elle tutulabilir bir “düşman” var demektir.

        Önceden tezgahlanmış bir operasyon sonuçta tekil bir hadisedir, bir trend’e işaret etmez. Keşke mesela FETÖ’cü olsaydı bu saldırgan, en azından adres belli olurdu.

        İşte en korkutucu olan ihtimal Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruğu atanın gücünü cehaletten alan ve kendi kendini gaza getiren bir vasıfsız olması. O yumruğu atmayı kendi kendine üzerine vazife edinmiş, hiç kimse tarafından kullanılmamış, bir örgüte ya da komploya hizmet etmeyen sıradan biriyse eylemi çözmek daha da karmaşıklaşır. Zira ortada bir örgüt, bir yol haritası yoksa karşımızda arabaların peşinden koşan, arabayı yakalasa ne yapacağını bilemeyen bir köpek var demektir. Kendi kendine kudurmuş bu köpek kime neden saldırdığını bile anlamaz, çünkü sadece saldırmaya programlanmıştır artık.

        CEHALETLE SAVAŞ KUŞAKLAR BOYU SÜRER

        Örgütler, komplolar çökertilebilir. Ama asıl zor olan kudurmuş bu zihniyeti terbiye etmek, deliğinden fırlamış bir namluyu yeniden yerine sokmakta yatar. Gözü nefretten dönmüş sıradan insanların şiddetini dindirmek bir örgüt evini basmak, terör örgütüne operasyon yapmak kadar kolay değil. Yıllar içinde beyni yıkanmış, yalanlarla manipüle edilmiş, kendi cehaletinin eseri terör en tehlikesi. Mücadele edilmesi gereken hücre evi, örgüt yapısı değil soyut bir zihniyettir.

        Saldırganın tipolojisi en kendinden geçmiş örgütün bile kullanmaya dahi tenezzül etmeyeceği bir zavallılıkta. Dilinin dönmediği “Kılışdar”ı nefret objesi olarak bellemiş, kimden neden nefret ettiğini bile anlayamayacak, açıklayamayacak bir zavallılık en tehlikeli terör unsuru. Elle tutulmayan terör ve nefret soyut bir düşman olarak kendi kendini kopyalayıp yeniden üretir.

        Eğer bu vandal saldırmayı kendi kendine görev bellemişse Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bireysel nefret filizlenmeye başladığının da işaretidir. Ahmet Türk, Barbaros Şansal ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında da bir zaman çizelgesi kendiliğinden böylece ortaya çıkar.

        En tehlikelisi de bu. Örgütlü olmayan terörün kimi vuracağı, kimi hedef alacağı belli olmaz; hepimizin tehlike altında olduğu anlamına gelir. Bu cehalet yuvalarından çıkan bireysel teröristlerle mücadele etmek de gerilla savaşından çok daha zor, meşakkatli ve uzun süreli bir mücadele demektir. Çözümünün sadece aydınlanma olduğu bu savaş yıllar, nesiller alacak.

        Dilerim ki biri bu aşağılık yaratığı kullanmış olsun.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar