Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birinci ders: Türkiye kavgadan yorulmuş

        Günün en anlamlı fotoğrafı tesadüfen aynı yerde bulunan Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’dan geldi. İki rakip belki en yakın arkadaş değiller, ama İmamoğlu’nun verdiği selamı Yıldırım büyük bir nezaketle karşıladı. Birkaç saniyelik bu temastan kameralara iki adayın da güler yüzü yansıdı.

        Zaten seçimden önce de iki aday tansiyonu yükseltmeyen, birbirlerini hedef almayan bir kampanya yürüttükleri için övülüyordu. Türkiye’nin medeni çıtayı yukarıda tutan böyle bir siyasi rekabete ne kadar ihtiyacı olduğunu da ikisi sayesinde gördük.

        İkinci ders: Beraber çalışmak beraber yaşamayı getirecek

        Ekrem İmamoğlu seçimden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyarete gitmişti. Şimdi tekrar seçilmiş belediye başkanı olarak görüşeceklerini, merkezi idareyle İmamoğlu’nun birlikte uyum olarak çalışacağını tahmin ediyorum.

        Aslında İmamoğlu tam da Erdoğan’ın beğeneceği türden bir aday. Tipik bir ANAP’lı, asla bir sol parti adayı değil. Zaten görüntüsü, kolundaki pahalı saati, giydiği Tayyip Erdoğan modeli ceketi ve konuşmasıyla da merkez sağın tipik bir ürünü.

        Türkiye’de belediyecilik anlayışı “Koruyalım” ve “Yapalım” kampları arasında sıkışıp kaldıysa, solcular muhafaza etmekten, sağcılar da inşaattan bahsediyorsa İmamoğlu’nda tam bir müteahhit ruhu var. Yapsın dursun.

        Erdoğan’ın İstanbul’a özel bir ilgisi olduğu ortada; genel seçimlerde bile İstanbul üzerinden vaatlerle kampanya yapılıyor. Üçüncü havalimanı, “çılgın proje” falan İmamoğlu’nun da hoşuna gidebilecek projeler. Göreceksiniz, ikilinin uyumu parti bariyerlerini aşacak. Birbirlerini çok sevecekler. Hatta, her iddiasına girerim ki Binalı Yıldırım’dan bile daha büyük bir uyumla çalışacak onunla Cumhurbaşkanı.

        Bu uyum belki Türkiye’de giderek keskinleşen kamplaşması, sadece Erdoğan düşmanlığından gözü dönmüş bağnaz muhalif çevreleri de biraz rahatlatır.

        Üçüncü ders: Kaybedilen umut geri geldi

        Yerel seçimlerin sonuçları, dün Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını alması muhalif mahallelerde bayram gibi kutlandı. Haksız değiller; muhaliflerin küçük ya da büyük bir zafere ihtiyaçları vardı ve İmamoğlu insanlara umut verdi. Belki onun sayesinde mücadeleden bıkmış insanlar, CHP’ye inancı kalmayan, Türkiye’ni parlak gençleri hakikaten bir çıkış yolu olacağını görüp yeniden ellerini taşın altına koyarlar.

        Amerika’da son yılların en parıltılı isimleri Trump yüzünden siyasete girmeye, mücadele etmeye başladı. Bizde eşit derecede, belki daha da parlak yüzlerce genç var. Yurtdışında okuyup memleketlerine gönen, kamu hizmetiyle yanıp tutuşan ama son yıllarda yenilgi üstüne yenilgi görüp şevkleri kırılan insanlar… Ekrem İmamoğlu şimdi bu insanlara umut oldu; kendisini geriye çeken Kemal Kılıçdaroğlu da etrafındaki taşra muhasebecilerini bir kenara kaldırıp bu gençleri siyasete çekebilir.

        Dördüncü ders: Kurumlar önemlidir

        Yerel seçimlerin bir başka göstergesi de öyle ya da böyle kurumları korumanın herkes için ne kadar hayati olduğunu göstermesiydi. Yıllardır muhalif mahalleler “Oylar çalındı” deyip dururdu, bu sefer aynı nakaratı iktidar içinden başka odaklar tekrarlamaya başladı. Ama öyle ya da böyle gayet sağlam bir seçim sistemimiz varmış işte. Seçmen boşuna sandığa koşturup oy kullanma rekorları kırmıyormuş. Bu kurumları korumamız gerektiği anlaşılmıştır umarım.

        Ve son ders

        Koltuk dönüştürücüdür.

        Bir süredir devlet yönetiminde belli bir süreyi aşan Tayyip Erdoğan’ın artık devletin, müesses nizamın, sistemin bir parçası olduğunu yazıp duruyorum. Siyasi hayatına dışarıdan, alternatif, öteki bir isim olarak başlayan Erdoğan macerası ilerledikçe devletin en üst makamına geldi. Kurumlar değişti, ama kurumlar Erdoğan’ı da dönüştürdü. AK Parti ve Erdoğan artık eskiden olduğu gibi sisteme alternatif değil, sistemin ta kendisi.

        Seçim gecesi Cumhurbaşkanı’nın yaptığı sakin konuşma da bunun kanıtıydı. Yenilginin kabul edilmesi hem o geceki konuşmada hem de ilanlarda kabul edildi. Cumhurbaşkanı’nın bu liderliğine rağmen sonradan iki hafta neden kaybedildi, neden bu kadar ortalık karıştı anlamam mümkün değil. Belki de tarihin yanıtını hiç bilemeyeceğimiz soruları arasında kalacak.

        Coen Kardeşler’in “Burn After Reading” filminde saçma sapan olayların birbirini takip edip rayından çıkması sonucu CIA Başkanı’na yardımcısı sorar: “Peki bütün bunlardanne öğrendik?” Başkan da unutmadığım yanıtı patlatır: “Bir daha yapmamayı öğrendik.”

        REKLAM

        ***

        Bir yıldız doğuyor

        Medyanın bütün inandırıcılığını kaybettiğini düşünenler, aşırı taraflı yayıncılıktan şikayet edenler haksız değil. Ama gözümüzün önünde yaşanan bu çürüme bütün kalelerin düştüğü anlamına da gelmemeli. İşte son iki haftadır vaktimizi boşa işgal eden bu yeniden sayım tartışmalarında gazeteciliğin, iyi gazetecilerin farkı bir kez daha anlaşıldı.

        Seçim gecesinden itibaren sadece Habertürk’ü takip ettim ve bir an bile yanılmadım. Özellikle de YSK’yla ilgili gelişmeleri an be an aktaran, hem siteye hem de televizyona haber geçen Fevzi Çakır’ın yıldızı parladı bu süreçte. Taraf tutmadan, sadece bilgi aktararak verilen haberciliği ne kadar özlemişiz meğerse. Çakır, müthiş bir enerjiyle yeniden seçim sürecini en ince ayrıntısına kadar aktardı ve sadece gerçeklerin ışığında yol gösterdi. Onun verdiği haberleri okurlar bir an bile aklımdan “Manipülasyon mu, taraflı mı, çarpıtıyor mu” gibi sorular geçmedi. Aslında bir gazetecinin haberleri için bunu söylemem bile ayıp, ama ne yazık ki bu noktaya geldik.

        Meslektaşımı kutluyorum.

        REKLAM

        ***

        Peki ya Hürriyet?

        Hürriyet’in başındaki Vahap Munyar aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başkan vekili. Hürriyet’in yayıncılığı hakkında Cemiyet ne düşünüyor, gerçekten merak ediyorum.

        Bildiğim tek şey Türkiye’deki bağımsız medya kuruluşları, denetim mekanizmalarının böyle çürüdüğü.

        Yıllar önce TGC yönetimdeki bir meslektaşım beni de üye olmaya, itirazlarımı içeriden dillendirmeye davet etmişti. Sonra FETÖ tetikçisi Mehmet Baransu’ya ödül verdiler! O gün bitmişti Cemiyet benim için. Şimdi bir kez daha altınız çizmek istedim.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar