Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet

Çocuklar Çengelköy’de her sabah 6’da uyanıp, 6.40’ta servise biniyorlardı. Sabit saat uygulaması inadından da vazgeçileceği yoktu. Bizim bıdıklar gözlerini açar açmaz "Anne bu gece de mi okul var?" diye sormaya başlayınca 3 yıl önce Beyoğlu’na taşındık.

O gün bugündür bazen hafta içleri bazen tüm hafta Galatasaray’ın tam ortasında oturuyoruz ve neredeyse her gün İstiklal’i, arka sokaklarını, Galata’yı, Cihangir’i karış karış yürüyorum. Beyoğlu’nun nabzını benden daha iyi tutan herhalde yoktur.

Bu derece aşina olduğum bir bölgeyi önceki gün Fatih Altaylı’nın köşesinde okuyunca gözlerime inanamadım.

Beyoğlu, geceleri Taksim Meydanı'nda çekirdek kabuğu denizlerinin oluştuğu, arka sokaklarına Suriyeli çetelerin hakim olduğu bir yer haline gelmiş de her gün ve gece o sokakları gezen benim mi bundan haberim yok?

İstiklal Caddesi ve Beyoğlu, Gezi olaylarının merkezi olması sebebiyle 2013’te ciddi bir travma yaşadı. Devlet de o bölgeye biraz sırtını döndü. O dönemden sonra uzun bir süre cadde kan ağladı. Birçok mekan kapandı, köhnedi. Hatta o dönem belediye başkanı olan Ahmet Misbah Demircan el ayağın çekilmiş olmasından istifade İstiklal’i kazdırdı, ciddi bir altyapı çalışması yaptırdı. Hatırlarsınız bir dönem kazılar nedeniyle caddede neredeyse yürümek imkansız hale geldi.

Ancak 2016-17’lerden itibaren İstiklal ve Beyoğlu adeta küllerinden yeniden doğdu. Pandemide sarsıntı geçirmiş olsa da Beyoğlu şu sıralar büyük bir canlanma içinde.

BEYOĞLU DİRİLİYOR

Read more!

Dün Galatasaray Lisesi'nin önü…

Gidin Narmanlı Han’a bakın mesela… Yapılırken ağır eleştirilerin hedefi olan, "Buraya kim gelir?" diye sorulan, uzun süre dükkanları boş kalan handa şimdi günün her saati iğne atsanız yere düşmüyor, ilüzyon müzesinin kuyrukları dış kapıdan taşıyor.

Alkazar Sineması'nın yerine açılan Hope Alkazar’a uğrayın… Refik Anadol’un tasarladığı Alkazar Rüyası, çocuklara, büyüklere sanatsal etkinlikler, oyunlar… Her gün, özellikle de haftasonları İstanbul’un dört bir yerinden ziyaretçi akınına uğruyor Alkazar.

AKM keza… Kapılarını açtığından beri sahnelenen oyunlar neredeyse hep tamamen dolu salona gösteriliyor.

Gece hayatı deseniz özellikle Pera’da çok ciddi bir çeşitlilik var. Aşağı yukarı her ay yeni bir mekan açılıyor.

Sevgili Altaylı buraları bir ‘Arap Diyarı’ gibi resmetmiş. Öyle bile olsa bunu olumsuz bir ima ile ifade etmeye karşıyım öte yandan öyle değil, bu tasvir gerçeği yansıtmıyor.

Bir de yeniden kendisinden şunu rica edeceğim: Devletin göç stratejisine ve politikasına karşı olunmasına büyük saygı duyuyorum. Eyvallah... Ama bunu yapmak ayrı, göçmenlere yönelik rencide edici dil kullanmak ayrı…

Evet Suriyelilerin ve ülkemize gezmeye gelen Arap turistlerin diğer yerlerde olduğu gibi İstiklal’de de ciddi bir görünürlüğü var. Özellikle Taksim Meydan’dan Galatasaray’a kadar Ortadoğulu turistlerin zevkine göre dizayn edilmiş vitrin ve büfeleri görmemek imkansız, öte yandan Batılı birçok mekan da aynı şekilde bu dönemde Beyoğlu’nda açıldı. Hem Ortadoğu kültürü hem Batı kültürü Beyoğlu'nda birbirini besliyor.

90'LARIN İSTİKLAL'İNE AŞIK BİRİYİM AMA DUYGULARIMIZ BİZİ GERÇEKLERDEN UZAKLAŞTIRMAMALI...

General Yazgan Sokak'taki meşhur Belçikalı şef Cuistot mesela… Yeniköy’de tanınmıştı, Beyoğlu’na geldi. Veya Tünel’deki Sangria’sı ile meşhur Tapas. İstanbul’un iyi paella yapan sayılı mekanlarından biri.

Ya da Narmanlı Han’daki Irish Pub. İrlanda barı unvanının hakkını veren bir bira çeşitliliğine sahip ve her saat dolup taşıyor.

Galata da beni şaşırtıyor. Minicik sokaklarda Fransa’dakilerle yarışan croissantcılar, İtalya’daki kadar iyi kahve yapan minicik kafeler…

90’ları İstiklal’de geçirmiş bir İstanbulluyum. Boğaziçi yıllarımız boyunca film festivalleri, hafta sonları, tatiller…

Her fırsatta sosyalleşmek için hep İstiklal’deydik. Roxy’nin altın yıllarını da, Kemancı’nın popüler zamanını da, Teoman’ın Papatya dönemindeki sahnesini de dün gibi hatırlıyorum. Hatta Meis’te Cem Karaca’yı dinlemeye gittiğimiz günler gözümün önünde…

O yıllar İstiklal ve Sıraselviler hakikaten çok renkli, çok eğlenceliydi. Ancak Beyoğlu asla bugünkü kadar dünyalı ve kozmopolit değildi. Dünya 90'ların Beyoğlu'sunu bugünkünün yüzde biri kadar bilirdi. Bunu Beyoğlu’na özellikle 90’ların İstiklal’ine aşık biri olarak söylüyorum. Duygularımız bizi gerçeklerden uzaklaştırmamalı…

Bırakın bugünü, 90’lardaki Beyoğlu dünyanın diğer metropollerindeki şehir merkezleri ile kıyaslanamayacak kadar monolitik ve sadece tek dilin hakim olduğu bir semtti. Yalnızca Beyoğlu değil, İstanbul da öyleydi.

90'ların Beyoğlu'sunda Dünya mutfağı diye bir şey yok denecek kadar azdı. Rus lokantaları Ayaspaşa ve Rejans’ı saymazsak Türklerin açtığı birkaç İtalyan bir de Gümüşsuyu'nun başlangıcındaki Çin lokantası vardı. Zaten farklı yemekler pek de tanınmaz ve istenmezdi.

Bu da gayet normaldi çünkü o dönem İstanbul Londra gibi, New York gibi mavi yakalı göçmenlerin hayatını geçirmek için geldiği bir şehir değildi.

Yabancı sayısı neredeyse herkesin birbirini tanıyacağı kadar kısıtlıydı. Yabancıdan anlaşılan ülkemizde ya yabancı şirketlerde yöneticilik, ya kolejlerde öğretmenlik yapan Batılılar ya da konsolosluk ve elçilik çalışanlarıydı. İstanbul ölçeğine kıyasla dünyada eşine az rastlanır bir şekilde homojen, fazlasıyla türdeş bir metropoldü.

Bugün Suriyeli göçmenlerin yanı sıra dünyanın çok farklı yerlerinden gelen öğrenciler ve çalışanlara da ev sahipliği yapan koskoca kozmopolit bir şehir İstanbul. Bu çeşitliliği en net yansıtan yer de Beyoğlu. Geçenlerde bizim evin köşesindeki küçük telefoncuya girdim, içeride bir Venezuelalı, bir Faslı bir de İspanyol vardı. Venezuelalı okumaya, diğer ikisi çalışmaya gelmiş.

Bu çeşitlilikten rahatsız olabilir, tekin bulmayabilir, eski homojen ve ‘biz bize’ günleri özlüyor, nostalji yaşıyor olabilirsiniz. Ama kozmopolit bir dünya şehri olmak böyle bir şeydir. New York’a, Londra’ya, Paris'e gidin, benzerini görürsünüz…

Ben her gün dolaştığım Beyoğlu’nun sokaklarında Altaylı’nın bahsettiği Suriyeli çetelere hiç rastlamadım ama Suriyelilerin açtığı nefis falafel, humus, tabule yapan restoran ve büfeleri biliyorum. Onların yanı sıra artık gerçek Hint restoranları var, Pakistan restoranları, Vietnam restoranları da var Beyoğlu’nda. Hem de son derece mütevazi ve iyi restoranlar bunlar.

Sevgili Altaylı herhalde Beyoğlu turu diye sadece Talimhane ile yetindi, Taksim Meydana kadar gelip geri döndü. Bir gün vakit ayırırsa kendisine güzel bir İstiklal turu attırıp, önce Cuistot’ta Belçika usulü midye üzerine de Asmalımescit’teki meşhur Meksika tatlıcısında Churro ısmarlamak isterim.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar