Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı Bu tahliye vicdanlara sığmaz
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        19 Ocak 2007 gününü unutmam mümkün değil.

        O dönem yaşadığım evden taşınmama, İstanbul’un bir semtine aylarca ayak basamamama neden olan o kara gün…

        Hrant Dink’in katledildiği puslu, bulutlu İstanbul günü…

        O yıllar çalıştığım Akşam Gazetesi’nde yazı işlerinin ortasındaki masamda oturuyordum.

        Her hafta Pazartesi röportajları yaptığım dönemdi. O hafta kiminle konuşsam diye düşünürken koridorda bir anda bir hareket oldu. Baktım herkes toplantı odasına koşuyor.

        İçeriden şimdi kim olduğunu hatırlamadığım editör arkadaşlarımdan biri çıktı. “Nagehan Hrant Dink’i öldürmüşler” diye bağırmaya başladı.

        “Hrant Dink’i öldürmüşler!”

        İlk an bu fantastik bir cümle gibi geldi.

        Ben öyleyimdir. Şok edici bir şey duyunca önce kulaklarım uğuldar. Sonra aslında bir şey duymadığımı düşünürüm. İdrak adım adım gelir.

        Hrant Dink’in ölüm haberinde de öyle oldu.

        Dink ile uzun bir tanışıklığım, bir dostluğum yoktu ama öldürülmesinden yaklaşık 2 ay önce Agos Gazetesi’ne gitmiş, kendisiyle iki saatten fazla süren bir röportaj yapmış, pazartesi röportajları sayfamda yayınlamıştım.

        Çok konuşulan, çok alıntılanan bir söyleşi olduğunu dün gibi hatırlıyorum.

        Hatta Agos’un kapıdan girer girmez göze çarpan loş salonu ve Dink’in hafızam beni yanıltmıyorsa sağ taraftaki odası da gözümün önünde. İlk kez karşılaşmıştık ama öyle içten öyle samimi bir söyleşi olmuştu ki…

        Malum o dönem 301’den yargılanıyordu ve haksızca şeytanlaştırılma sürecinde yaşadıkları nedeniyle çok tedirgindi.

        “Her şeyi yapsınlar ama beni hapse koymasınlar Nagehan, torunum daha çok küçük, ondan ayrılmak istemiyorum” dediğinde gözyaşlarımı zor tuttuğumu hatırlıyorum.

        O zamanlar çok kısa bir süre sonra torunundan ebediyen ayrılacağını bilmiyorduk maalesef…

        19 Ocak günü karanlık güçlerin tetikçisi Ogün Samast geldi ve Şişli’nin göbeğinde, gazetesinin önünde Hrant Dink’i kurşunlayarak öldürdü.

        Akşam’daki masamda haberi aldığımda cinayet mahaline koşuşumu da hiç unutamam.

        Kalabalıktan göz gözü görmüyordu. Dink’in cansız bedeni bir gazete parçasının altında yatıyor, delik ayakkabı tabanı bize bakıyordu.

        O geceyi kardeşimin o dönem Nişantaşı’ndaki ayna atölyesinde arkadaşlarımızla geçirdik. Evde uyuyamadım.

        Bir ara Agos’un önüne gittik, kalabalıkların ardı arkası kesilmiyordu. Binlerce insan Hrant Dink’e ağlıyor, pankartlarla ve mumlarla cinayeti kınıyordu.

        Evim o sıralar Şişli’de, Abide-i Hürriyet Caddesinde, cinayetin işlendiği Agos Gazetesi’ne beş dakikalık yürüme mesafesindeydi.

        Bana tüm o bölge uzun yıllar boyunca 19 Ocak 2007’yi hatırlattı.

        Kısa bir süre sonra o evden taşındım. Aylar boyu da Şişli’de ne Halaskargazi ne de Abide-i Hürriyet’e uğrayamadım.

        Türkiye’deki karanlıkları ve derin cinayetleri biliyordum ama çok yakın zamanda konuştuğum, bağ kurduğum bir kişinin böylesine korkunç bir şekilde güpegündüz ve pervasızca öldürülmesi beni çok derinden etkiledi. O karanlıklardan, bu ülkenin Hrant Dink gibi bir değerini düşmanlaştıran ayrıştırıcı zihniyetten, cahil gençleri canavara dönüştürebilen güç odaklarından nefret ettim.

        Benim için 19 Ocak 2007 nasıl kara bir günse 15 Kasım 2023 de öyle kara bir gün zira dün Dink’in katili Ogün Samast elini kolunu sallayarak tutuklu bulunduğu Bolu Cezaevinden ‘iyi hal’ nedeniyle salıverildi.

        Vicdanım bunu kabul etmiyor.

        Adalet duygum bu tahliyeye isyan ediyor.

        Osman Kavala haksızca içeride yatarken Ogün Samast’ın elini kolunu sallayarak sokakta gezebilecek olmasını sağduyu sahibi hiçbir insanın hazmedebileceğine inanmıyorum.