AB çıpası
Her ikisi de birbirinden ayrı yapamayacağını gördü...
Türkiye-AB ilişkilerinin son üç yılını özetleyecek en iyi cümle bu olurdu.
Çünkü AB, Türkiye ile birlikte hareket etmediği zaman Asya ve Ortadoğu’dan gelen darbelerin doğrudan konforunu, güvenliğini etkilediğini son olaylarla anladı.
Aynen bir otomobilin amortisörü gibi, gelen darbeyi sadece oturduğu koltukta değil, fıtık edecek boyutta belinde, boynunda hissetti.
Türkiye de AB dışında aradığının kendisi açısından ne kadar macera dolu olduğunu son dönem Suriye’de yaşadıklarıyla gördü.
Dolayısıyla her ikisi de bir süredir denizin dibinde tarama yapan Türkiye çıpasının, çok daha sağlam bir zemine, hatta mümkünse kayalık bir zemine takılması kararını verdi.
Bununla da kalınmadı, nasıl ki bir geminin ön tarafında çıpayı aşağı salan ve ırgat adı verilen mekanizma ve bağlı olduğu zincir sistemi vardır; önceki gün yapılan AB zirvesine Türkiye’nin davet edilmesi ve yılda iki kez bu toplantının tekrarı modeline geri dönülmesi de bu zincirin yenilenmesi ve ırgat motor sisteminin bakımının yapılıp yağlanmasıdır.
Böylece AB’nin bir yolunu bulup ötelemek için bahane aradığı vize serbestisine geri dönüştür.
Bununla Türkiye, vize veya izin süresi bittiği halde AB’de kalan Türk vatandaşları ile Türkiye üzerinden AB ülkelerine gidenlerin geri dönüşlerini kabul edecek, AB de bunun karşılığı olarak Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlayacak.
Bu geri dönüşlerde kimse merak etmesin, Suriyeliler konusu bugünün değil üç yıl sonrasının ispata dayalı meselesidir.
DAVUTOĞLU BAŞARISI
AB ile yaşanan bu süreçte gelinen noktanın Başbakan Ahmet Davutoğlu ve ekibinin başarısı olduğu su götürmez bir gerçek.
Kabul edelim ki, gerilim ve çatışmacı siyasetten uzak, uzlaştırıcı, öteki için de empatiye açık yaklaşım süreci bu noktaya taşıdı.
Bunu anlamak için son bir hafta içinde Davutoğlu’nun olaylara yaklaşımlarına ve üslubuna bakmak yeterli.
Örneğin, meslektaş, arkadaşlarım Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmalarını içselleştirmedi; onların eylemlerini tartışmadı, tam tersine onlara dönük eyleme karşı duruş gösterdi; tutuksuz yargılanmaları gerektiğini belirtti.
Anayasa Mahkemesi’nin Ergenekon sürecinde ve AİHM’nin de on yıllarca Türkiye aleyhine aldığı kararların doğrultusunda hareket etti.
Benzer duruşu Tahir Elçi’nin vurulması sürecinde de sergiledi; “bir suikast söz konusu ise onun da sonuna kadar araştırılacağı” garantisini verdi.
Kimsenin suikasttan söz etmediği olayın daha yeni yaşandığı bir anda Başbakan olarak böyle bir durumun olma ihtimalini bizzat gündeme getirdi, “Varsa araştırılacak” dedi.
Toplumun kendinden olanını özne, diğerini de nesne gören anlayıştan uzak politika geliştirdi.
Bir zamanlar aynı eziyetten geçen ve nesne olarak kabul görenlerin, özne haline geldiklerinde aynı davranışı göstermelerini doğru bulmadığını da söylemiyle ortaya koydu.
Bütün bunlar sadece AK Parti’nin değil, bundan sonraki süreçte politikanın, dolayısıyla da toplumun kazanımıdır.