Ayar değişimi...
Seçim sonuçları belli olduktan sonra AK Parti’ye kuruluşundan beri emek verenlerin tespiti benzerdi.
Kimi “fabrika ayarlarına dönülmesine”, bazıları “2002-2007 döneminin yeniden yaşatılmasına”, bir bölümü de “partinin yeni kimlik tanımlamasına” ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
Hepsinin de ana teması, “partide bir yenilik ve kimlik kazanımının şart olduğuna” işaret ediyordu.
Peki, AK Parti yarın yapılacak kongrede bunu hangi oranda başarabilecek?
Örneğin eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, rakip olarak çıkacak mı?
Çünkü Yıldırım’ın kongrede genel başkanlığa aday olacağı önceki akşamdan bu yana AK Parti’ye yakın medya organlarında dile getirmesine karşın, bu satırların yazıldığı dakikalarda vazgeçtiği haberleri geliyordu.
Eğer aday olursa, bu dönem milletvekili olmadığı için Saray’da Cumhurbaşkanı’nın en yakınındaki isim olarak görev yapıyor olması nedeniyle farklı yorumlanırdı.
Ancak görünen o ki Ahmet Davutoğlu, dün itibarıyla tek aday...
Asıl mücadele alanı olarak gösterilen yer ise parti politikalarını bundan sonra oluşturacak merkez karar ve yönetim kurulu listesi.
Partinin kurucu adaylarıyla buluşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğal lider olarak MKYK listesi konusundaki ricasının hangi oranda olacağını öngörmek de olası değil.
Ancak parti kulislerinde oldukça yoğun bir liste yarışı yapıldığı da net...
NASIL YAPACAK?
Gelelim asıl soruya...
AK Parti kendinden beklenen ayar değişimini hangi oranda gerçekleştirecek?
Son yıllarda toplumsal tabanının sürekli yenilenen ve değişime uğrayan taleplerini karşılaşacak siyaset üretmekte zorlandığı için geçen seçimde ilk kez yükselmedi, oy kaybetti.
Geldiği noktada 2002’de düşük seviyede olan, 2011’de genişleyen, son seçimde de ciddi oranda eksilen kimlikli tabanını nasıl genişletecek?
“Muhafazakâr demokrat” diye isimlendirdiği, tabanı ve tavanı tarafından bile içselleştirilmeyen AK Parti kimliğinisiyasi yelpazede nereye oturtacak?
Çünkü partinin bugün uyguladığı siyasetin, 2002’de, hatta 2010’da ortaya koyduğu ile aynı olduğunu söylemek olanaksız.
Kurulduğunda yeni bir siyasi merkez oluşturmak, güvenlik politikaları yerine demokratik kurulların ve hakların uygulandığı ülke yaratmak için gelen AK Parti, bugün, ilk gün aldığında karşılaştığı ortama benzemekle eleştiriliyor.
En azından, partinin önde gelen akademisyenleri dahi “güvenlikçi politikaları dolayısıyla partinin kafasının karışık olduğuna” vurgu yapıyor.
DAİRESEL YOL
“Yeni Türkiye” diye çıkılan yolun dairesel kat edilmiş olmasına eleştiri getiriliyor.
Bir zamanlar liberal, sol kesimden de isimlerin yer aldığı yelpazenin daraltılmış olması eleştiriliyor.
Yeni bir açılıma, yeni isimlerin, çevrelerin ve kişilerin de teveccüh gösterdiği bir parti siyasetine dönülmesi gerektiğine atıf yapılıyor.
Bunun için de en uygun zemin olarak kongre gösteriliyor.
Peki, karşılık bulabilir mi?
Onu yarın kongrede ortaya çıkacak listede göreceğiz.
Ancak şurası da bir gerçek ki bırakın aday olmasını, düşünmesinin bile olanaksız olduğu dönemden, rakip çıkma ihtimaline gelinmesi bile bir şeylerin değişmeye başlayacağını gösterir.
Demokrasi kazanır...