Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ile istenen seviyede iş birliği yapamadı. Hatta nasıl bir modelle gideceğini dahi belirlemekte güçlükler yaşayarak ciddi zaman kaybetti. Bazı kardeş ülkelerle politik tartışmalar yüzünden ilişkiler uzun süre koptu. Bunların en önde geleni Özbekistan oldu. Ancak son yıllarda oldukça sıcak ilişkiler kuruluyor, doğru adımlar atılıyor.

        TAV Havalimanları Holding de doğru bir zamanlamayla başkent Taşkent ve ülkedeki diğer havalimanı projelerinde iş birliği yapmak üzere Özbekistan İnovasyon Bakanlığı’yla çalışmalara başlamak için imzalar attı. TAV artık küresel ölçekte önemli bir marka. Tanıtıma, reklama kendisini çeşitli açılardan anlatmaya ihtiyaç duymaması sebebiyle de adım attığı ülkede hızla mesafe kat ediyor. Kalitesiyle, iş modelleriyle gittiği ülkelerin otoritelerini şaşırtıyor. Yakın zamanda Suudi Arabistan’da bunu bizatihi gözlemledim. Umman’da hakeza öyle… Şimdi sırada gönül bağımızın olduğu Orta Asya, Türk Cumhuriyetleri var.

        TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı Sani Şener, Kazakistan’ın Almatı Havalimanı ile başlayan Orta Asya atılımlarını büyüterek, Çin ve Avrupa arasındaki modern İpek Yolu’nun önemli duraklarında yer almak istediklerini bana daha önce anlatmıştı. Ancak Özbekistan’ın Orta Asya’da çok hassas bir yeri olduğunu, nüfusuyla, tarihiyle buradan görünmeyen ölçüde çarpan etkisi bulunduğunu TAV’ın iş birliğiyle daha iyi anlamaya başlayacağız. Bunu bir kenara not edin.

        TAV’a havacılıkta kardeş ülkeye ciddi kazanımlar sağlarken, iki ülke arasındaki ilişkilerin de hızla yükselişe geçişine sebep olacaktır. Sabredip beraber göreceğiz.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Millisi yok, bari yerlisi olsun!

        Millisi yok, bari yerlisi olsun!
        0:00 / 0:00

        Bu ülkede yatırım yapan, Türk mühendis ve işçisiyle otomotiv sektörüne katkı sağlayan şirketlerin araçlarına kamu bir öncelik tanımıyor. Hatta onları ikinci plana itip, makam aracı olarak Türkiye’de hiç yatırım olmayan markaların çeşitli modellerini kullanıyor. Konu makam aracı olunca devlet kademelerinde millik ve yerlilik yer ile yeksan oluyor. Çünkü ilke, adap, tasarruf ve ülke ekonomisine katkı gibi bir yaklaşım söz konusu değil.

        Kamunun yoğunlukla ithal araç kullanmasının sakıncalarını defalarca yazdım. Hatta bir dönem adet haline getirip, otomotiv sektörünün ithalat/ihracat ve iç tüketim rakamları açıklandığında Türkiye’de yatırımı olmadığı halde en fazla satış yapan ithal Alman markalarına dikkat çektim. Devletin bu şekilde yaklaşımı olduğu müddetçe Alman markalarının yatırım yapma gereği duymadığını defalarca gündeme taşıdım.

        Trafiğe çıkan araç sayısında ithal ve yerli oranlarını Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerinde görmek mümkün.

        En son 2018’de bu hususu detaylı yazmış trafiğe kaydı yapılan 69 bin 181 otomobilin yüzde 12.5’i Türkiye’de hiçbir üretimi olmayan Volkswagen’e ait olduğunu, toplamda ise trafiğe kaydı yapılanlarda ithal otoların açık ara birinci sırada yer aldığını vurgulamıştım. Buna rağmen, devletimiz otodan yüksek vergi almak dışında katma değeri artıracak, yerli yatırımı teşvik edip, istihdamın önü açacak bir adım atmadı. En azından kamuda ithal otoya sınır getirebilirdi, yapılmadı.

        REKLAM

        Alman otomobil üreticisi Volkswagen Türkiye’deki siyasi atmosferi bahane edip fabrika kurmaktan vazgeçtiğini açıklayınca hükümet, kamudaki ithal markalar için harekete geçmiş. Hedefe de Alman Volkswagen ve aynı grubun diğer üyesi Audi konmuş. Bu markaların değiştirilmesi için bakanlıklara uyarı yapılmış.

        Ama bu da doğru bir yaklaşım değil. Toplamda kamunun kullanacağı araçlar için herhangi bir marka tanımı olmadan düzenleme yapılması gerekir. Belli makamlar dışındaki kamu kurumlarında yerli üretim araç kullanılacağına dair bir düzenleme yapılması yeterli olacaktır. Böylece her ne sebeple olursa olsun yatırım yapmayanlarla kötü olmadan, enerjimizi de buralara harcamadan, bu ülkeye inanan diğer otomotiv yatırımcıları desteklenirse maksat hasıl olur.

        Yeni dönemde kamuda kullanılacak araçlar için marka önerisi yapıldığı da belirtiliyor ki bunun da doğru olduğunu sanmıyorum. Türkiye’de yatırımı olan ve çeşitli modellerde araç üretenler belli. Dolayısıyla tanım yerlilik tabanlı bazı kriterler üzerinden yapılır, ihtiyaç duyulan üst sınıf ithal araçlar için de öncelik Türkiye’de yatırımı olanlara verilirse epeyce bir mesafe kat edilir.

        Öte yandan kamuda yaklaşık 115 bin makam aracı olduğu rivayet olunuyor, ama hangi kamu, hangi makam aracı dendiğinde rakamlar birbirine giriyor. Gerçeklerin üzeri örtülüyor.

        Öyle kamu bağlantılı kurumlar var ki, konu makam aracı olunca özel şirketlerden öte savurganlık içindeler. Bir zamanlar Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) iken hali hazırda yüzde 50’den fazlası halka açık konumu nedeniyle özel şirket muamelesi gören, ancak tüm kademeleri kamu otoriteleri tarafından atanan kuruluşları hangi kategoride değerlendireceğiz? Bir de çeşitli sebeplerle sonradan kamunun kontrolüne girenler var. Her halükârda amaç üzüm yemek olur, niyetlerde bu ülke için halis olursa, mutlaka çözümü de bulunur.

        Güneş bizim, ama santrali ithal!

        Güneş bizim, ama santrali ithal!
        0:00 / 0:00

        Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği Başkanı Halil Demirdağ, güneş enerjisinin toplam elektrik üretimindeki payının geçen yıl yüzde 4 olduğunu belirterek, bu seneki yatırımlarla güneşin toplam elektrik üretimindeki payının yüzde 5’in üzerine çıkacağı tahmininde bulunmuş. Güneşimizi değerlendirip, elektriğe çevirmemiz güzel. Ama bu işi nasıl yaptığımıza baktığımızda tuhaflıklar söz konusu.

        Anladık, güneş Türkiye’nin güneşi de onu elektriğe çeviren teknoloji, blue wafer, yani bu işin en kıymetli teknolojisi olan “hücre” kimin? Nerden geliyor? İthal güneş enerjisi santrali (GES) için ne kadar para ödüyoruz? Yerlisi varken ihale kriterlerinde neden ithal ürün tanımlanıyor, teşvik ediliyor? Yerli ve milli hamaseti yapanlar bu iş için ne buyuruyorlar?

        Halil Demirdağ, yabancı bir şirketin Türkiye temsilcisi. Güneşe yatırım için “gaz” vermesi normal. Tuhaf olan Demirdağ’ın bu konumuyla sektörün öncü kurumunun başında olması ve bu pozisyonuyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokratlarıyla sektöre yön vermesi. Bu sebeple olacak GES ihale kriterlerinde ve yasal düzenlemelerde yerlinin önü kesilip, ithal ürünlere destek veriliyor. Göründüğü kadarıyla da Demirdağ, lobi faaliyetlerini iyi yürütüyor. Türkiye, yenilebilir enerji kaynağı güneşe paldır, küldür yatırım için teşvik edilirken, ithal ürünler üzerinden birileri de paralarını kazanıyor. Türkiye ise hem para hem de teknoloji gelişimini kaybediyor. Almanya’nın etki alanındaki Rüzgâr Enerji Santrallerinde de (RES) benzer durum var.

        Diğer Yazılar