Antakya' da mimari tur
Roma çağındaki ihtişamı dillere destan Antakya, imparatorluğun üç büyük metropolünden biri olarak; o zamanlar “Doğu’nun Kraliçesi” lakabıyla anılırmış. Önemli bir inanç turizmi merkezi de olan kentte, Yahudi, Hıristiyan, Müslüman nüfus huzur içinde bir arada yaşıyor. Bu hoşgörü; şehrin mimari yapılarına da yansımış. İşte Antakya’nın kilise, cami ve sinagogu.
KATOLİK KİLİSESİ
Farklı dönemlerde yapılmalarına, farklı inanışları temsil etmelerine rağmen, ibadethanelerin çizgileri birbiriyle benzerlik gösteriyor. Antakya’yla özdeşleşmiş avlu; bu kilisede dikkatimizi çeken ilk şey oluyor. Portakal ağaçlarının canlılığı avluya renk getirmiş. Zemini kesme taştan teraslı avluyu, yine kesme taştan yapılan yüksek duvarlar çerçeveliyor. İç mekânda kullanılan yeşil duvar boyası, avludaki doğa ile bütünleşmiş.
Ahşap panjurlar kilisenin içinde ışık kontrolü sağlıyor. Yakın aralıklarla açılmış pencere boşlukları, güneş ışığının içeriye süzülmesiyle çok huzurlu bir görüntü yaratıyor. Ahşap banklar ve lambriler ustaların el işçiliğini ortaya koyuyor.
HABİB-İ NECCAR CAMİİ
Anadolu’da yapılan ilk cami olduğu biliniyor. 1098’de Memlük Sultanı Melik Zahir Baybars tarafından yaptırılan bu camiye baktığınızda, geçmişteki yaratıcı ruhlara saygı duyuyorsunuz. Caminin dış cephesi küfeki bloklardan yapılmış. Zeminde kesme taş kullanılmış. Mermer sütunlar ve kesme taştan kemerler, binanın yüzeyini süsleyen ahşap pencereler ve lokmalı parmaklıklar müthiş bir karşılama yapıyor. Caminin içinde 4 ana sivri kemer bir araya geliyor ve büyük kubbeyi taşıyor. Kemer kenarlarında, yer alan kalem işi, el boyaması rumi adı verilen desenler, kemerlere hareket kazandırıyor. Kemerlerin kesiştiği noktalarda Türk üçgeni dediğimiz yüzeylerde hat yazısı çalışılmış, el emeğiyle son rötuş atılmış. İmamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu mihrap mermerle kaplanmış. Vaaz kürsüsü ahşap el oyması bantlarla süslenmiş. Minber (Cuma vaazlarında imamın çıktığı yüksek platform) mermer bloklarla yükseliyor. Kırmızı halılar, bordo kumaştan işlenmiş minber perdesi ve motiflerdeki bordonun tonları, beyaz duvarlarla hoş bir vurgu yaratıyor.
ST. PIERRE KİLİSESİ
Dünyanın ilk Katolik Kilisesi olan Saint Pierre, Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip. Her yıl 29 Haziran’dan ziyaretçi akınına uğrayan kilisenin Hıristiyanlar için anlamı çok büyük. St. Pierre Kilisesi bu dine inananlara “Hıristiyan” denilmesine karar verilen yer olarak geçiyor. 13 metre eninde, 9.5 metre boyunda ve 7 metre yüksekliğinde bir mağarada yer alan bu kilise, dağı oyularak oluşturulmuş bir mekân. Dağın pek çok noktasında kaçmak için kazılmış tüneller yer alıyor. Günümüze zemindeki birkaç parça taban mozaiği ve sunağın üzerindeki silik duvar boyalarından başka bir şeyin ulaşamadığı kilise, sadece taş oyularak yaratılan bir mekânın nasıl anlam kazanabildiğine çok güzel bir örnek.
ANTAKYA SİNAGOGU
Antakya’da sadece 27 kişi kalan Yahudi cemaatinin ibadethanesi sinagog da kilise ve camiye yakın bir yere inşa edilmiş. Avlulu yerleşim burada da dikkat çekiyor. Merdivenlerle çıkılan ibadethane binaları, aynı avlu içinde, beyaz boyalı dar pencereler, kare kare modülize edilmiş camlar karakteristik Antakya mimarisini vurguluyor. Sinagogun kesme taştan zemin kaplaması, beyaz boyalı ahşap kırma çatısı çok zarif görünüyor. Ahşap lambri duvarlar, zemin ve çatının etkisini kuvvetlendiriyor. Mekânı aydınlatmak içinse beyaz çatı tavandan sarkan çok şık avizeler kullanılmış.