Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        LONDRA Kitap Fuarı'nda, the Daily Telegraph Gazetesi'nin edebiyat editörü Gaby Wood ile söyleşideyiz. Hayli kalabalık. Seyirciler arasında Türkler de çok, İngilizler de. Roman yazma sürecinden, Türkiye'de yüzde 300 büyüme kaydeden ve çeşitlenen yayıncılık endüstrisinden, korsan kitaplardan, yazı yazmaya nasıl başladığımdan, en çok hangi kesimlerin kitap okuduğundan, velhasıl edebiyat, sanat ve yaratıcılıktan konuşuyoruz uzun uzun. Ardından sıra seyircilerin sorularına geliyor. Sağ olsunlar, gerek Türk ve Kürt, gerek İngiliz dinleyicilerden gelen tüm sorular şu veya bu şekilde güncel politikayla, sıcak siyasetle ilgili: "Türkiye'de ifade özgürlüğü var mı?" diye soruyorlar. "Demokrasi hakikaten ilerliyor mu yoksa yerinde mi sayıyor?" "Peki yerel ve ulusal basında çoğulculuk mevcut mu?" "Kadına yönelik şiddetin çözümünde somut adımlar atıldı mı sizce?" vb... Sorular soruları kovalıyor. Zor konular zor konuları... Yanımdaki edebiyat editörü bir ara kulağıma eğilerek, "Herkes ne çok siyaset soruyor" diyor. Ama öyle işte... Türkiye çok merak edilen, önemsenen bir ülke. Hal böyle olunca Türkiyeli edebiyatçılar da her türlü soruya muhatap oluyor.

        Derken bir erkek dinleyici söz alıyor ve soruyor pat diye: "Bir Türk edebiyatçı olarak Ermeni soykırımı hakkında ne düşünüyorsunuz?" Salona sessizlik hâkim oluyor. Herkes merakla bekliyor ne diyeceğimi. İçimden bir ses çetrefil suallere cevap vermek yerine gidip sakin bir köşede, kendi hayal âlemimde yazmak istiyor. Ama bunca seneden sonra biliyorum ki Türkiyeli hiçbir yazarın apolitik olmak gibi bir lüksü yok. Sadece yurtdışında değil, yurtiçinde de sürekli her konuda soruyla karşılaşıyoruz zaten.

        "Baba ve Piç" romanını seneler evvel kaleme aldım. Daha çok kadınlardan müteşekkil bir Türk ve bir Ermeni ailenin hikâyesi olarak tahayyül ettim. Anneannelerin, annelerin, torunların, teyzelerin gözünden anlatmak istedim sessizlikleri. Ayrıldığımız değil, birleştiğimiz noktaları aradım. Ortak bir geçmişi, ortak bir acıyı dile getirdim. Ama şunu unutmadan: Bir yazar için esas rehber her zaman hayal gücüdür, hikâyelerdir, edebiyattır; yoksa güncel siyaset değil.

        Dinleyiciye verdiğim cevapta açık yüreklilikle ve yapıcı bir dille konuşmaya gayret ediyorum. Ve bitirirken diyorum ki: "Son tahlilde Türklerin daha fazla hatırlamaya ihtiyacı var; diaspora Ermenilerinin de daha fazla unutmaya galiba. Bize daha çok hafıza lazım; sizlere daha çok hafızasızlık. Ancak böyle dengeleyebileceğiz. Yoksa nefret nefreti doğurur. Sert söylemler sert söylemleri."

        Bir zamanlar bu topraklarda iki milyona yakın Ermeni yaşıyordu. Bugün elli bin Ermeni vatandaşımız kaldı. Çoğu haklı olarak tedirgin, çekiniyor. Daha geçtiğimiz aylarda önde gelen iki yazar-entelektüel hakkında sunulan şikâyet dilekçesinde "Belli ki Ermeni" cümlesi geçti. Ermeni olsa ne olur, olmasa ne olur bir insan! Ama hâlâ bu topraklarda bu kelimeyi bir "günah" gibi kullananlar var.

        Keşke senenin bir günü dahi olsa kendimizi bir başkasının yerine koyabilseydik. Kadınların yarım akıllı olduğuna inanan bir erkek, tek günlüğüne kadın olarak dolaşsaydı mesela. Yaşasaydı sokakta laf atılmak, tacize maruz kalmak, rahatlığını yitirmek nasıl bir şey. Yahudi, Ermeni ya da Alevi kelimelerini adeta hakaret gibi kullanan biri, gene bir günlüğüne, az olmak, azınlık olmak nasıl bir şey tecrübe etseydi. 364 günü anladım da keşke 24 saatliğine de olsa her kim ise Öteki gözüyle baktığımız, o olabilseydik.

        Turkiye önemli bir barış sürecinden geçiyor, şüphesiz. Bu topraklarda yaşayan herkesin

        "eşit haklara ve özgürlüklere sahip kardeşler" olabilmesi için önemli adımlar atıldı. Aklıselim kimse şiddet ve husumet istemiyor. Tabii ki demokrasi gül bahçesi değil. Ama insanlığın ulaşabildiği en iyi siyasi rejim. Ve onun yerini alabilecek bir başka sistem yok. Çok büyük acılara sahne oldu Anadolu. Konuşabilmemiz, paylaşmamız, dinlememiz lazım; beraber yas tutmak bizi geriye götürmez; vicdanen olgunlaştırır. Sadece "Kürtler ve Türkler" diye bakmadan meseleye, acılarımızı da konuşarak, yanlışlarımızı da anlayarak, birlikte çözüm ve gelecek arayarak ilerleyebiliriz ancak.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar