Kadın ve erkek iyi dost olamaz mı?
"Ateşle barut yan yana durmaz..." Bu veciz atasözünü ilk işittiğimde çocuktum. Sahneyi bugün bile gayet canlı hatırlıyorum: Ankara'da, tipik bir mahallede, komşu kadınlar toplanmışlar; afiyet ve keyifle dedikodu yapmaktalar. Konuyu bilmiyorum ama "yanlış ve yasak" bir şeyler konuştuklarından eminim. Zira ne vakit böyle gizli meselelerden bahsetseler ses tonları değişiyor annelerin, teyzelerin, anneannelerin. Bir de çocuklar anlamasın diye tuhaf kodlar kullanıp, gözlerini devirmeleri yok mu... Bilmiyorlar ki böyle yaptıklarında ben daha çok meraklanıyor, daha büyük bir dikkatle dinliyorum.
Çay bardaklarında dönen metal kaşıkların sesi, halının üzerinde oynayan bebek ve çocukların bağırış çağırışına karışmakta. Boşalıp dolan tabaklar, sehpalarda çeşit çeşit kurabiyeler, dolmalar, börekler, kekler, pastalar. Hamur ve karbonhidrat cennetine düşmüşüz. Bir hengâme, bir cümbüştür gidiyor.
Ben masanın altında sessizce oturuyorum. En sevdiğim yer burası. Gizli mekânım. Böylece hem kadınları seyrediyor her şeyi görebiliyorum, hem de kimse bana karışmıyor, zorla bir şeyler yedirmeye kalkmıyor. En güzeli, görünmez olabiliyorum.
Masanın altını çadır gibi değil, malikâne gibi tahayyül ediyorum. Bin odalı, bin koridorlu bir saray. Ve orada oturmuş bir yandan kurabiye kemirip, bir yandan kadınları gözlemlerken o cümle ilişiyor kulağıma, ateş ve baruttan bahseden. Ne demek acaba?
Akşam eve varınca soruyorum anneanneme. "Nereden duydun bu lafı?" diyor hemen. "E, sizden" diyorum. "Siz konuşuyordunuz ya." Suçüstü yakalanmış gibi bakıyor yüzüme. "Kadınlarla erkekler arkadaş olmaz" diyor. "Fazla yan yana dururlarsa biri birine sevdalanır. O manaya geliyor."
Ertesi sabah okulda ters davranıyorum sınıftaki oğlanlara. Mademki arkadaş olamıyoruz, ne silgimi paylaşırım bundan sonra, ne kopya veririm sınavlarda! Bir gün sürüyor duygusal boykotum. Oğlanlarla arkadaşlık etmek, kızlarla arkadaşlıktan çok daha keyifli çünkü. Kızların sohbetinden çabuk sıkılıyorum; aralarındaki hizipleşmeleri ve çekişmeleri takip edemiyorum.
Daha dün arkadaş olanlar bir bakıyorum rakip kesilmiş. Üstelik senden de taraf olmanı, öteki kızla arkadaşlık etmemeni istiyorlar. Bu karmaşaya ayak uyduramıyorum. Hem kızlar koleksiyoncu. Sürekli anı ve duygu biriktiriyor, sonra bunları hiç beklemediğin anda zihinsel çekmecelerinden çıkartıyorlar.
Oğlanlar daha düz, daha şeffaf, daha dolaysız. Oğlanlarla çizgi romanlardan, başka coğrafyalardan, hangi ülkelerde hangi dillerin konuşulduğundan, uzayda hayat olup olmadığından ve dünyayı dolaşmanın acaba kaç gün süreceğinden konuşabiliyoruz. Bir de futboldan anlasam!
Seneler geçiyor. Pek değişmiyor bu kalıp. Lisede, üniversitede ve sonrasında ben gene kadın-erkek dostluğunu, kadın-kadın dostluğundan daha kolay buluyorum. Ve bir şeyi fark ediyorum: En iyi anlaştığım kadınlar, tıpkı benim gibi "kadınlık sınavı"ndan habire kırık not alanlar.
Kadınlar ve erkeklerin gerçekten arkadaş olup olamayacakları ezelden beri tartışılmakta, hatta bilimsel olarak araştırılmakta. İlginç deneyler var. Bunlardan birine Scientific American geniş yer verdi. Araştırma için üniversite öğrencisi 88 çift seçildi. Bu çiftlerin özelliği, uzun zamandır iyi arkadaş olan kız ile erkek öğrencilerden oluşmaları. Aralarında dostluktan başka hiçbir hukuk olmayan.
Araştırmacılar bireylere ayrı ayrı sorular yöneltip, cevapları değerlendirdiklerinde gördüler ki kadınlarla erkeklerin birbirlerine dair "algı"larında farklar çıkabiliyor. Kadınlar daha çok inanıyor kadın-erkek dostluğunun mümkün olduğuna ve güzelliğine. Erkekler ise buna hem inanıyor, hem de arkadaşlıktan her an "romantizm" çıkabileceğine dair bir beklenti, beklenti olmasa da şüphe besliyorlar.
Başka araştırmalar da benzer sonuçlar veriyor. Yani kadın-erkek dostluğu gayet mümkün ama bu dostluğu esas ayakta tutan ve bozulmasına izin vermeyen kesim, gene kadınlar.
Edebiyat tarihinde bir erkek yazar ile bir kadın yazar arasında en çarpıcı (ve son tahlilde en kanlı) arkadaşlık Ernest Hemingway ile Gertrude Stein arasında yaşandı. Uzunca bir süre o kadar iyi dostlardı ki Hemingway "We are like brothers (Erkek kardeş gibiyiz)" diye tanımlardı ilişkilerini. Bir aradayken her şeyi konuşur, herkesi çekiştirirlerdi. Ta ki aralarına kurum rengi bir kedi girene kadar.
Gertrude Stein, diken dolu bir kitapla Hemingway'i yerden yere vurdu. Hemingway intikam almakta gecikmedi. A Moveable Feast kitabında o da karşı saldırıya geçti. Onlarınki romantizmle değil, meydan muharebesiyle biten bir dostluktu.
Ben ise kendi seyrüseferimde hâlâ bakıyorum da, en deli, en dolu, en güzel dostlar, gene ya aklıselim, yüreği derin, vicdanı engin erkeklerden ya da içten içe arızalı hatunlardan çıkıyor.