ODTÜ'lü olmak
ÖNYARGISIZ bir yazı değil bu, baştan dürüstçe söyleyeyim. Nesnel değil, öznel bir yazı. "Düz-akılcı" değil, "kuru-mantıkçı" değil, alabildiğine duygusal bir yazı. Zira ODTÜ dediniz mi yüzümde tebessüm belirir. ODTÜ bir tanedir. Üniversiteme sevgim bakidir.
ODTÜ güzeldir. ODTÜ'lü olmak da. Orada okurken sadece derslerden, ders kitaplarından, hocalarınızdan, amfideki sınavlardan değil, aynı zamanda birbirine hiç benzemeyen, Anadolu'nun ve dünyanın her yerinden gelmiş envai çeşit öğrencinin bir araya toplanabildiği kampus ortamından da beslenirsiniz. Kendinizi hiç olmadığınız kadar özgür hissedersiniz. Yalıtılmış, steril bir kavanoz içi; herkesin benzer ailelerden geldiği ve birbirine tıpatıp benzediği yekpare ve yeknesak bir ortam değildir ODTÜ. Geleneği olan, tarihi olan, ruhu olan bir yerdir.
Türkiye'de kaç üniversitenin dolmuşlarında şoför size, siz şoföre "Hocam" diye hitap edersiniz? ODTÜ taşıtlarında herkes "Hocam"dır. Eşarplı teyzeler, ellerinde cilt cilt kitap taşıyan akademisyenler, ceplerinde sigara saklayan öğrenciler, ay sonunu nasıl getireceğinin hesabını yapan görevliler... Herkes o seyahat boyunca birdir. Dilinize yerleşir kelime; mezun olup gittikten sonra bile bir de bakmışsınız siz gene "Hocam" diyorsunuz bakkala, manava, tamircinin çırağına.
ODTÜ'lü olmak biraz da sevdalı olmak demektir, özgürlüğe ve hakkaniyete, eşitlik arayışına. İnanmak demektir değişimin mümkün olduğuna.
ODTÜ, Türkiye'nin gurur duyması gereken kurumlarından biridir. İngiltere'de, Amerika'da, Avustralya'da en iyi tanınan ve en çok saygı gören üniversitelerimiz listesinde hep tepelerdedir. Okan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şule Kut'un konuyla ilgili sakin ve yapıcı açıklamasını ilgiyle okudum. Kendisi haklı olarak konuları birbirine karıştırmamak gerektiğini söylüyor: "Göktürk-2'nin uzaya fırlatılması gurur verici. Öbür taraftan ODTÜ de çok gurur duyduğumuz bir yükseköğretim kurumu. Nedeni ne olursa olsun orantısız güç kullanımı son derece yanlış. Çok talihsiz."
*
Şiddetin her türlüsüne sonuna kadar karşı çıkalım. Bazı öğrencilerin (hepsi değil) molotofkokteyli atmaları elbette son derece yanlış. Öte yandan, polisin orantısız güç kullanmasını hiçbir şekilde mazur göremeyiz. İşin tuhaf yanı, bu hadisenin diğer üniversitelerde bir fay hattı yaratmış olması. Adeta ODTÜ değişime ve yeniliğe karşı çıkanların penahıymış gibi bir hava estiriliyor. Halbuki Şule Kut'un dediği gibi, "En köklü kurumlarımızdan biri. Hem de özellikle araştırmacılık, inovasyon konusunda başı çeken kurumlardan biri"nden söz ediyoruz.
Ne yazık ki bizler, yani basın, yani bürokrasi, yani siyaset, yani sanat ve edebiyat, pek de fark etmeksizin, çok çabuk parlıyor, meseleleri birbirine karıştırıyor ve nüansları görmeden kızgınlıkla ya da tepkiyle bir kalemde karşımızdakini silip atıveriyoruz. Ötekiler yaratmakta yok üstümüze.
TÜBİTAK'ı yürekten tebrik etmek gerekiyor. Göktürk-2 ilk milli yer gözlem uydumuz, tamamen kendi kaynaklarımızla. Ama bu büyük başarıyı alkışlarken, lütfen ODTÜ'yü de harcamayalım. Öğrencisiyle, akademisyenleriyle, hâlâ aysız gecelerde kampusta yürüyen hayaletleriyle, eleştiri geleneğiyle, bilim ve inovasyon geleceğiyle, mühendisleriyle, ismiyle, namıyla, şanıyla ve evet, asiliğiyle... ODTÜ biraz da böyle bir yerdir.
Türkiye'de her üniversitenin birbirine benzediğini, her öğrencinin ve her akademisyenin aynı tornadan çıktığını düşünün. Ne kadar vahim olurdu sonuç.
Aşağıdan yukarıya farklılıklar değil, yukarıdan aşağıya aynılaşmadır kaygılanmamız gereken.
- 14 sene sonra et yemeye nasıl başladım9 yıl önce
- Türkler ağaçlara öyle hürmet ederler ki...10 yıl önce
- Hatunlar ve romanlar10 yıl önce
- Anadilde eğitim hakkı11 yıl önce
- Babalarının günahlarını oğullar mı sırtlar?11 yıl önce
- Irkçılığın takımı var mı?11 yıl önce
- Güçlü hafıza insanı güçsüzleştirir mi?11 yıl önce
- Alevi komşuma dokunma11 yıl önce
- Küfrün üç hali11 yıl önce
- Neden?11 yıl önce