Erbil'den bakınca İmralı
1988 Halepçe katliamının, yani Saddam Hüseyin'in kadın, yaşlı, çocuk demeden 5000 Iraklı Kürt'ü kimyasal gazla böcek gibi öldürdüğü soykırımın 25. yıldönümü için Irak Kürdistan Federal Bölgesi'nin başkenti Erbil'deyiz.
Başka hiçbir devletin akıl edemediği bir jestle Başbakan Tayyip Erdoğan, katliamla ilgili düzenlenen konferansa bir mesaj yolladı. Türk Başkonsolosu Aydın Selcen tarafından okunan mesajda Halepçe katliamını tarihe sürülmüş "kara leke" olarak tarif eden Erdoğan büyük alkış aldı. Diğer başkonsoloslar hafif morarmış vaziyette bakakaldılar.
En ufak şüpheniz olmasın, Türkiye'nin 2010'da Erbil'de başkonsolosluk açarak resmileşen Irak Kürdistan açılımı, bugünlerde Öcalan ile yapılan görüşmeleri kolaylaştırdı. Irak anayasasında Kürtlere verilen hakları bir zamanlar ulusal tehdit olarak algılayan devletin bakışı 180 derece değişti.
1500'ün üzerinde Türk şirketinin faaliyet gösterdiği Irak Kürdistan'ı, Türkiye için önemli ekmek kapısı haline geldi. Gelişen ilişkilerle birlikte "Kürdistan" sözcüğü günlük hayatımıza yerleşti.
Devlet yol gösterince halk da peşinden geliyor. AK Parti'nin dış politikada (ve Kürt sorununu etkilediği nispette iç politikada da) en büyük başarılarından biri, Kürdistan açılımı. Eğer 1 Mart Tezkeresi geçseydi ve TSK, Amerikan ordusuyla birlikte Kuzey Irak'a girseydi bugünleri göremezdik. Tam tersi, Türkiye'nin karşısındaki silahlı Kürt cephesi, Iraklı Kürtleri içine alacak şekilde genişlerdi. Iraklı Kürtler de bugünkü refah ve istikrarlarını yakalayamazlardı. Bu görüşü bizzat kim teyit ediyor dersiniz? 2003'te ABD işgali öncesi tezkerenin geçmesi için lobi yapan meşhur Afgan kökenli ABD'li Büyükelçi Zalmay Khalilzad, "Bunu inkar edemeyiz" diyor bir sohbet esnasında.
Evet yıllarca "ABD, Irak'ta Kürt devleti kuracak ve Türkiye'den de toprak katarak Türkiye'yi bölecek" diye bağırıp çağıranlar bugünlerde afallamış durumda. Bağdat'taki merkezi hükümetin tüm uyarılarına rağmen Türkiye, Irak Kürdistan'ından petrol ithalatına başladı. Bu kez "Aman yapmayın, Irak'ı böleceksiniz" diye bağırıp çağıranlar ise Amerikalılar.
Tüm bu baş döndürücü değişiklikler karşısında Iraklı Kürtler hem mutlu hem biraz şaşkın. Ama aynı zamanda kuşkulular.
YA TÜRKİYE FİŞİ ÇEKERSE?
Görüştüğüm birçok Iraklı Kürt yetkilisi, bu kuşkularını gizlemiyor. Bir yandan Erdoğan'a duydukları saygı, hatta hayranlıklarını dillendirirken, diğer yandan tarih boyunca Türk devletinin Kürtlere uyguladığı böl-yönet politikalarının yarattığı derin güvensizliği üzerlerinden atmış değiller. Batı'ya açılan yegâne kapıları Türkiye. Amerika Irak'tan askerlerini çekti. Türkiye'ye göbekten bağlılar. Iraklı Kürtlerin en büyük kuşkuları ise şu: Türkiye'nin esas hedefi, dağdakilerin silahsızlanmasını sağlayarak PKK sorununu mu çözmek, yoksa Kürt sorununu kökten mi çözüme kavuşturmak? Sadece birincisi ise PKK "bitince" Türkiye, Iraklı Kürtlere sırtını çevirir mi? Benzer sorular sınırın her iki tarafındaki Kürtler tarafından da soruluyor. Kandil'le iletişimde bir numaralı Iraklı Kürt yetkililerden birinin şu sözlerine dikkat: "Barış sürecinin başarıyla tamamlanması için, Kürtlerdeki Apo'nun devlete teslim olduğu imajını silmek gerekir."
İmralı "zabıtlarının", Kürtlere Apo'nun teslim olmadığı güvencesini vermek üzere BDP tarafından planlı olarak sızdırıldığına inanan buradaki yetkililer, Erdoğan'ın çevresindeki bazı isimlerin benzer şekilde Türk tabanını teskin etmeye yönelik yazılarında daha dikkatli bir dil kullanmaları gerektiğini vurguluyor. Kaynağımızın ifade ettiği gibi, bunca yitirilen hayattan sonra Kürtlerin de başları dik, yüzleri ak şekilde çıkacakları bir barış olmalı. "Çünkü" diyor, "Teslimiyet üzerine kurulan barış kalıcı olamaz. Kürtlerin talep ettikleri hakları anayasal güvence altına alınmazsa Apo da Kürtler arasındaki itibarını yitirir. sorun iyice içinden çıkılmaz hale gelir". Bizden aktarması...