Sözlükte temel anlamı "kavim, grup, kendilerine peygamber gönderilen topluluk, her kabileden bir grup insan, bir din üzerinde birleşen topluluk, önder" gibi anlamlara gelmekte olup terim olarak ise ortak bir ideal, amaç veya din etrafında birleşen insan topluluğu demektir. Daha özel ve yaygın kullanımla, bir peygamberin tebliğ ettiği dine inananların veya muhatap olanların meydana getirdiği topluluktur. Bu yönüyle ümmet ifadesi İslam kültüründe iki kısımda değerlendirilmektedir: Hz. Peygamber kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara gönderilmiş son peygamber olduğundan onun peygamberliğinden haberdar olan, diğer bir ifadeyle davetine muhatap olanlara ümmet-i da'vet (davete muhatap olan) veya ümmet-i belağ (tebliğe muhatap olan), onun getirdiği dine inanıp ona tabi olanlara ise ümmet-i icabet (daveti kabul eden, icabet eden) denilmektedir. İslam kültüründe mutlak olarak ümmet terimi daha ziyade Müslümanları ifade etmek üzere Ümmet-i Muhammed veya İslam ümmeti şeklinde kullanılır.
Kur'an-ı Kerim'de ümmet kavramı farklı manalarda kullanılmaktadır. Bunların önemli bir kısmı terim anlamında olmakla birlikte yeryüzündeki bütün insan, hayvan ve cin topluluklarının her biri (En'am, 6/38; A'raf, 7/38), "süre, zaman, devir" (Hûd, 11/8; Yûsuf, 12/45), büyük bir gurubun belirli bir kesimi (Al-i İmran, 3/104, 113), millet ve soy (Bakara, 2/128; A'raf, 7/160) gibi anlamlarda da kullanılmaktadır. Ayrıca "İbrahim gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden tek başına bir "ümmet" idi; müşriklerden değildi" (Nahl, 16/120) ayetinde de Hz. İbrahim'in Tevhid inancı yolunda hidayet rehberi ve bütün iyiliklere sahip bir kimse vasfıyla başlı başına bir ümmet olduğu belirtilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'deki birçok ayette ümmet kelimesi terim anlamında kullanılmış ve bunlardan bazılarında Hz. Peygamber'in ümmeti (Ümmet-i Muhammed) kastedilmiştir: "İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Peygamber'in de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık" (Bakara, 2/143) ve "Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız" (Al-i İmran, 3/110) ayetleri buna örnektir. Aynı şekilde ümmet ifadesi çok sayıda hadis rivayetlerinde terim anlamıyla geçmektedir: "Ümmetimden Allah'ın emrini yerine getiren bir topluluk sürekli bulunacaktır. Onları aşağılayan veya onlara muhalefet edenler, onlara asla zarar veremeyecektir. Öyle ki, Allah'ın kıyamet emri gelinceye kadar bu topluluk insanlara karşı böyle muzaffer halde kalacaklardır" (Buhari, Menakıb", 28) ve "Ümmetim dalalet üzere ittifak etmez" (Tirmizi, "Fiten", 7; İbn Mace, "Fiten", 8) gibi hadisler buna örnek verilebilir.
Öte yandan Hz. Peygamber Medine'ye hicretten sonra ensar ve muhacirler arasında kardeşlik (muahat) tesis ettiği gibi burada yaşayan ve Müslüman olmayan topluluklarla da şehrin ortak savunmasını ve din ve ibadet hürriyetini esas alan bir sözleşme (Medine Vesikası) imzalamıştır. Bu anlaşmada yer alanlar gruplar, Müslümanlarla birlikte bir bütün oluşturup "ümmet" olarak zikredilmişlerdir.
Yaygın olarak Müslümanlar için kullanılan ümmet (ümmet-i Muhammed) ifadesi ırk, renk, dil, coğrafya, siyaset, sosyal statü vs. ayırımı gözetmeden bütün Müslümanların din kardeşi olup birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmalarını, iyiliklerde yarışıp kötülüklere karşı ortak mücadele etmelerini, aşırılıklardan kaçınıp orta yolu benimsemeyi, kısacası İslam kardeşliğini ve birliğini canlı tutmayı hedefleyen bir kavramdır.
YAZAR
Mahmut Kelepetin