Sosyal rol, en genel anlamıyla, beklenen davranış olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte rol kavramının içeriği birey toplum ilişkilerine yaklaşımlar doğrultusunda farklılıklar göstermekte ve yaklaşımların düşünsel temelleri doğrultusunda rol kavramına yüklenen anlam da değişmektedir. Rol kavramının sosyolojik çalışmalar içinde kullanımı; kültürel antropolog Ralph Linton'un (ö. 1953), kavramı davranışın dinamik yönü olarak tanımlamasından faydalanmakla başlamıştır. Kavram bu doğrultuda gelişerek bir grubun üyeleri arasında sosyal farklılık sağlayan, "beklenen davranış biçimi" anlamını almıştır. Sosyal farklılığı vurgulayan yönüyle rol, belirli bir sosyal konum veya statüye bağlı davranış hakkındaki beklentilerin toplamı olarak kabul edilmiştir. Ancak rol ve statü arasında bir ilişki olsa da statünün genellikle bir bireyin belirli bir andaki sosyal konumlanmasını gösterdiği için daha statik, rolün ise bir bireyin gerçekleştirmesi gereken farklı davranışlara atıfta bulunması nedeniyle daha dinamik olduğu kabul edilmektedir. Bu yaklaşım, rol kavramına ilişkin genel eğilimin çağdaş açıklamalarda sabit bir rol tanımlamasından ziyade bir etkileşim aracı olarak belirlendiği düşüncesi uyumluluk göstermektedir. Zaten beklenti ve rollerin toplum içinde oluştuğunun öne sürülmesi aslında davranışların deneyimlerle olan bağını da kabul etmeyi gerektirmektedir. Öte yandan rol kavramının bir grup insanı belirleyen bir kimliği nitelendirmekte olduğu da öne sürmektedir.
Sosyal role ilişkin böyle bir bakış açısı pozitivizm eleştirileriyle paralellik göstermektedir. Zira kavramın şekillenmesi, bilimsel bilgiye çağdaş yaklaşımda olduğu gibi sabit ve değişmez bir tanımlama içermemesi ile olmuştur. Zaten rol ve statü, rol ve davranış, rol ve kimlik gibi ilişkilere yöneltilen açıklamalar, kavramın modern çağdan itibaren bilimsel ve düşünsel yaklaşımlardan soyutlanabilir olmadığını ortaya koymaktadır.
Demek oluyor ki rol kavramının tanımı aslında bilimsel ve düşünsel yaklaşımların kendi aralarında gösterdiği farklılık çerçevesinde çeşitlilik göstermektedir. Çeşitliliğin somut örneklerini sosyolojik yaklaşımların role kattığı anlamlarla ortaya koymak, kavramın içeriğinin ve tanımının anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda role verilen anlam ve yapılan açıklamaların yapısal işlevselci ve sembolik etkileşimci görünümleri kavramın içeriğinin nasıl değiştiğini ortaya koymak açısından önemlidir. Bu değişim aynı zamanda sosyolojinin içindeki yapı ve eylemler üzerinden geliştirilen bakış açılarının yol açtığı iki ana damarın da bizzat rol kavramı üzerinden görülmesini kolaylaştırmaktadır. Yapı daha statik ve daha sabit toplumsal ilişkileri referans alırken eylem, kendi doğası gereği hareket ve değişime odaklanmak durumundadır.
Yapısal işlevselciliğin önemli temsilcilerinden Parsons'a (ö. 1979) göre rol, bireylerin birbirlerine karşı belirli etkileşim bağlamlarıyla ilgili organize beklentileridir. Yine aynı yaklaşımın önemli öncülerinden olan Merton'a (ö. 2003) göre de bir bireyin diğer bireylere karşı gösterdiği "rol seti" halindeki bir dizi "beklenen davranışlar toplamı"dır.
Bu haliyle yapısal işlevselci bir bakış açısında rolün sosyal normlar tarafından kesin bir şekilde belirlenmiş olması nedeniyle birey, beklenen sosyal davranışlarını değiştirme konusunda çok az özgürlüğe sahip olmaktadır. Sosyal roller bir toplumun kültürünün sabit ve nispeten değişmeyen parçaları olarak görüldüğü için bireyler de kendi kültürlerindeki sosyal konumlara uygun olarak tanımlanmış olan rolleri büyük ölçüde tanımlandıkları şekilde yerine getiren aktörler olarak kabul edilmektedir.
Oysa sembolik etkileşimcilikle irtibatlı görüşler ortak bir mirasa vurgu yapsalar dahi, bu mirasın bireysel eylemin sabit belirleyicileri olarak değerlendirilmemesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bu bağlamda bir etkileşimde bireylerin üzerinde anlaşmış oldukları eylemlerin sürekli olarak yeniden yorumlandığı ve rollerin de yeniden oluştuğu öne sürülmüştür. Bu çerçevede örneğin Erving Goffman'ın (ö. 1982) geliştirdiği dramaturjik model, bireylerin farklı sosyal bağlamlarda gerçekleştirdikleri etkileşimlerde oynadıkları farklı rollere odaklanarak davranış geliştirdiğini anlatmaktadır. Özetle sembolik etkileşimcilikte roller sosyal bağlamlara göre değişim göstermekte ve çeşitlenmektedir.
Yapısal işlevselci ve sembolik etkileşimci yaklaşımların farklılığı, role yüklenen anlamın nasıl değiştiğini açık olarak ortaya koymaktadır. Farklı kuramların rol kavramına yaklaşımları da farklı olmaktadır. Bu bağlamda, düşünsel yaklaşımların role ilişkin görüşleri dikkat çekerken radikal davranışçılar için beklenti kavramının "gereksiz" ve "kafa karıştırıcı" olacağı, psikanalistler için bilinçdışı belirleyicilerin davranış üzerindeki etkisinin önem taşıyacağı, Marksistler içinse daha çok ekonomik ve tarihsel zorunlulukların yaklaşımın temelini oluşturduğu söz konusudur.
Bu farklılıkların dışında rol kavramı ile ilgili olarak "rol gerginliği" ve "rol çatışması" kavramlarına da değinilmelidir. Bireyin, toplum içindeki statüsü ile şekillenen rolün gerekliliklerinin hepsinin karşılanmasında zorlanılması durumuna rol gerginliği, farklı rollerin üstlenilmesi sırasında oluşacak roller arası talep farklılığına ise rol çatışması denmektedir.
YAZAR
Ömer Say