Sağlık Antropolojisi/Tıbbi Antropoloji nedir?
Sosyal ve kültürel antropolojinin bir alt dalı olarak toplumların kültürel özelliklerini ve yaşam biçimlerini önemli ölçüde etkileyen sağlık, hastalık, beden, yaşam ve ölüm kavramlarını araştıran çalışmaları kapsar. Sağlık antropologları, toplumsal ve kültürel dinamiklerin; sağlık politikalarının tasarlanması ve uygulanması süreçlerinin, sağlık çalışanlarının kendi aralarında, hastalarla ve hasta yakınlarıyla olan iletişiminin, hastaların hastalık deneyimlerinin ve anlatılarının, toplumun hastalık riski, beden ve sağlık algısının şekillenmesinde ne gibi roller oynadığını araştırır. Bu konuların sınıf, statü, toplumsal cinsiyet, yaş, ırk ve etnisite gibi kişilerin toplumsal ve demografik özelliklerine göre nasıl değişkenlikler gösterdiğini de inceleyen Sağlık Antropolojisi bugün artık dünya çapında kurumsallaşarak, kabul görmektedir. Sağlık Antropolojisi birçok lisansüstü ve doktora programı, araştırmalar, bilimsel konferanslar ve dergiler tarafından teorik ve metodolojik açıdan hızla geliştirilerek, kendi içinde de farklı akademik eğilimler üretmektedir.
Her ne kadar Bronislaw Malinowski (ö. 1942) gibi ilk antropologlar 20. yüzyılın başından beri yaptıkları araştırmalarda Batı dışı toplumların sağlık, hastalık ve bedenle ilgili konuları da içerseler de bunları daha çok yerel inanışların ve ritüellerin bir parçası olarak ele alarak, Batı tıbbını ve sağlık anlayışını şekillendiren kültürel dinamikleri çalışmaktan 1970'li yıllara kadar büyük ölçüde kaçınmışlardır. Bunun nedeni Batı'daki büyük ölçüde standartlaşmış ve kurumsallaşmış, doğa bilimlerine ve deneyselliğe dayanan biyomedikal tıbbın, uzun süre toplumsal ve kültürel unsurlardan bağımsız ve tamamıyla nesnel olarak düşünülmesiydi. 1970'li yıllar Dünya'da her türlü güç odağının ve bu odakların bir parçası olan kurumsal eğitimin ve bilimlerin üretim ilişkilerinin ve içeriğinin sorgulandığı; coğrafi, sınıfsal eşitsizlikler ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri gibi tüm eşitsizliklere sistematik olarak karşı konulduğu bir zamandı. Bu dönemde toplumsal hareketlerle giderek daha yakın ilişkiler geliştiren akademide de disiplinler arası, çoğulcu ve kapsayıcı bilimsel bilgiler üretme amacı taşınmaya başlandı. Aynı şekilde Batı tıbbının söylemlerini ve uygulamalarını eleştirerek günümüz sağlık antropolojisinin temellerini oluşturan üç önemli gelişme de 1970'li yıllarda meydana geldi: Michel Foucault, Batı'daki modernleşme süreçleriyle tıbbi bilgilerin ve uygulamaların yakın ilişkilerini gösteren bioiktidar ve biopolitika kavramlarını ortaya attı. Susan Sontag (ö. 2004), Batı'nın popüler ve elit kültürel ürünlerinde verem ve kanser hastalıkları ve hastaları hakkında üretilen metaforları incelediği çalışmasını içeren Bir Metafor Olarak Hastalık adlı kitabını; Ivan Illich (ö. 2002) ise tıbbi hatalardan dolayı meydana gelen modern hastane ölümlerini istatistiksel olarak anlattığı, daha sonra Türkçe'ye Sağlığın Gaspı olarak çevrilen Medical Nemesis adlı kitabını çıkardı. Bu kavramların ve çalışmaların etkisiyle 1980'lerde ve 1990'larda Amerika Birleşik Devletleri'nde, Batı tıbbının, söylemlerini ve uygulamalarını politik ve toplumsal eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları pekiştirerek yeniden üretmesini eleştiren bir grup tıp doktoru, Arthur Kleinman, Paul Farmer ve Byron Good, antropologlarla yakın iş birliği içinde olarak bugün bildiğimiz anlamdaki Sağlık Antropolojisi/Medikal Antropoloji alt dalını kurdular. Bu yıllarda bu alt dal hızla kurumsallaştı ve Amerika dışında Çin, Haiti, Brezilya, Rusya, Kanada, Türkiye gibi ülkelerde sağlık politikaları, sağlık ve hastalık deneyimleri ve algısı, sağlık eşitsizliklerinin toplumsal ve kültürel boyutları konularında çalışmalar yapılmaya başlandı.
Bu alt daldaki çalışmalarda ağırlıklı olarak tıp doktorlarının etkili olması nedeniyle 1990'ların sonlarına kadar Medikal Antropoloji olarak adlandırılan bu dal, daha sonra bu doktor kuşağının birçok antropolog ve sosyolog yetişmesine katkıda bulunması ve onların da bu alt dalın teorik ve kavramsal açıdan ve metodolojik olarak tıptan ziyade antropolojinin bir alt dalı olduğunu vurgulamalarını istemeleri nedeniyle 1990'ların son yıllarından itibaren Sağlık Antropolojisi olarak adlandırılmaya başladı. Aynı şekilde, 1990'ların sonlarına kadar, ilk Medikal Antropologlar da ikiye ayrılmışlardı: (a) sembolik antropolojiden etkilenerek daha çok tıp ve sağlık alanında kullanılan metaforların ve diğer kültürel imge ve söylemlerin, ayrımcılık ve eşitsizlik gibi toplumsal ve politik sorunlarla iç içe geçmesini, mikro düzlemde, etnografik olarak, az sayıda insanla yapılan derinlemesine, yarı-yapılandırılmış görüşmeler ve gözlem yoluyla inceleyen antropologlar, (b) makro sağlık politikaları ve eşitsizliklerin toplumsal etkilerini istatistiksel olarak çalışan ve daha kapsayıcı sağlık ve tıp sistemleri önerileri yapan, uygulamalı ve eleştirel bir yaklaşıma sahip antropologlar. Fakat 1990'ların sonunda, Shirley Lindenbaum ve Margaret Lock gibi antropologlar tarafından bu iki akımı da birleştiren, makro sağlık politikalarıyla mikro düzlemdeki kişilerin gündelik yaşamlarında, toplumsal ilişkilerinde, deneyim, duygu ve düşünceleriyle bağlantılar kuran çalışmalar ortaya konmaya başladı.
2000'li yıllardan itibaren genetik bilimindeki ve tıp teknolojisindeki gelişmeler, sanal dünyanın olanaklarının artması ve sanallığın sosyalleşme pratiklerini derinden etkileyerek özel/mahrem ve genel/kamusal arasındaki sınırların sorgulanması, toplumsal cinsiyet, beden ve cinsellik konularının ön plana çıkması ve sağlık alanındaki eşitsizliklerin diğer toplumsal ve politik eşitsizliklere koşut olarak artması Sağlık Antropolojisi'nin çalışma konularını önemli ölçüde etkiledi. Bu dönemde Adriana Petryna'nın ilaç endüstrisinde insanlar üzerinde yapılan deneysel çalışmaları inceleyen eserleri, Nancy Scheper-Hughes'un bir grup antropologla birlikte kurduğu dünyanın farklı bölgelerinde organ naklinin hukuki, etik ve ekonomik boyutlarını inceleyen çalışmaları, Joao Biehl'in şiddet ve travmanın eşitsizliklerle olan yakın ilişkisine vurgu yaptığı incelemeleri öne çıktı. Bu yıllarda Bilim ve Teknoloji Çalışmaları (BTÇ) dalıyla da yakın ilişkilerde bulunan Sağlık Antropolojisi'nde üreme teknolojilerini inceleyen ve bu iki daldan da faydalanan Marcia Inhorn gibi antropologların çalışmaları öne çıktı. Türkiye'de de 1990'lı yıllarda gelişen Sağlık Antropolojisi, ilk olarak, ülke genelinde nüfus planlama politikalarının da etkisiyle anne ve çocuk sağlığı, bebek ve çocuk ölümlerinin engellenmesi gibi konulara yöneldi. Daha sonra biyomedikal tıp ve geleneksel tıp sistemleri ve sağlık anlayışının 19. yüzyıldan bugüne etkileşimini inceleyen çalışmalar önem kazandı.
2020 yılında, Dünya'da ve Türkiye'de var olan küresel, neoliberal, toplumsal ve politik düzeni kökünden sarsarak bu düzenin çevreye ve insanlara olan olumsuz etkilerini sorgulatan COVID-19 virüsünün ortaya çıkması; hastalık deneyimleri ve algısı, sağlık eşitsizlikleri ve geçmiş pandemiler ile bu pandemi arasındaki toplumsal ve kültürel benzerlikler konusunu gündeme getirdi.
YAZAR
Ayşecan Terzioğlu