Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Örgüt Teorileri Nedir?

        Modern toplumdaki örgütleri anlamak ve açıklamak için görece bütüncül ve sistematik biçimde geliştirilmiş düşünce sistemleridir. Bu düşünce sistemleri, sosyoloji, iktisat, siyaset bilimi, psikoloji, biyoloji gibi farklı disiplinlerden beslenerek genellikle işletme disiplini içinde geliştirilmiştir. Bu nedenle, geliştirilen teoriler; kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları gibi örgütleri anlamak ve açıklamak için kullanılsa da çoğunlukla kar amacı güden özel sektör kuruluşlarına odaklanmıştır. 

        Örgütlerin, pozitivist bilimsel yöntem kullanarak genellenebilir ve test edilebilir teorisini geliştirme fikri, ilk kez 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD akademik çevrelerince ortaya atılmıştır. Bu fikir, kendisinden önceki uygulamaya dönük, sosyolojik ve psikolojik çalışmalardan yararlanarak Durumsallık (ya da Koşul Bağımlılık) teorisinin geliştirilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu teori 1970'li yılların sonlarına kadar yegane örgüt teorisi olarak görülmüş ancak bu yıllardan sonra Amerika ve Avrupa'dan doğan yeni teoriler ve bakış açılarıyla bir çeşitlenme yaşanmıştır. Amerika'dan Kaynak Bağımlılığı, Örgütsel İktisat, Örgütsel Ekoloji ve Yeni Kurumsal teoriler doğarken, Avrupa'dan da örgütleri yorumlayıcı, eleştirel ve postmodern açıdan ele alan bakış açıları doğmuştur. 

        "Durumsallık teorisi", örgütlerin yapılarını bağlamsal koşullara uyumlayarak hayatlarını idame ettirebildiklerini öne sürer. Bu nedenle, her koşulda geçerli tek bir örgütlenme modeli yoktur, örgütlerin nasıl yapılanması gerektiği içinde bulundukları koşullara bağlıdır. Durumsallık teorisyenleri, analiz düzeyi olarak ele aldıkları örgütün yapısının, örgüt büyüklüğüne, yaşına, kullandığı teknolojiye, içinde bulunduğu çevresel koşullara ve izlediği stratejiye bağlı olarak nasıl farklılaştığını araştırmışlardır. Teorinin temel tezi, bağlamsal koşullarına uygun örgütsel yapıyı seçen örgütlerin seçmeyenlere göre daha başarılı olacağıdır.

        "Kaynak Bağımlılığı teorisi", örgütlerin hayatta kalabilmek için, yapılarını çevresel koşullara uyumlamanın yanı sıra, ihtiyaç duydukları kaynaklara ulaşmaları gerektiğini iddia eder. Bu teoriye göre, her örgüt diğer örgütlere kaynaklar açısından bağımlılığını azaltmak için bulunduğu çevreye stratejik seçimleriyle müdahale eder. Buna göre örgütler, birleşmeler, satın almalar, ortaklıklar, stratejik iş birlikleri, kooptasyon, iç içe geçmiş yönetim kurulları, reklam ve halkla ilişkiler, politik faaliyetler gibi stratejilerle bulundukları çevresel koşulları kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışırlar. Teorinin temel tezi, kaynaklara ulaşma yönünden belirsizliği ve bağımlılığı mümkün olduğunca etkili yöneten örgütlerin daha başarılı olduğudur.

        "Örgütsel İktisat Teorisi", İşlem Maliyeti ve Vekalet Maliyeti teorilerinden oluşmaktadır. "İşlem Maliyeti teorisi"ne göre, iktisadi işlemlerin nasıl yönetileceği işlem maliyetlerini en aza indirecek mekanizmanın seçimine bağlıdır. Bu teori örgütü ya da örgütleri değil iktisadi işlemi analiz düzeyi olarak ele alır. İşlem maliyeti ise iktisadi işlemin içerdiği belirsizliklerden kaynaklanan riskleri azaltmak için girişilen kontrol ve koordinasyon faaliyetlerinden doğar. Doğası gereği fırsatçı ve sınırlı rasyonel olan iktisadi aktörler, işlemin içerdiği belirsizliğe bağlı olarak farklı mekanizmalar seçerek işlem maliyetlerini azaltmaya çalışırlar. Buna göre, piyasa, hiyerarşi (örgüt) ve klan olmak üzere üç alternatif mekanizma vardır. Belirsizlik artıkça sırasıyla piyasa, hiyerarşi ve klan mekanizmaları işlem maliyetlerini daha etkili biçimde azalttığı için bir önceki mekanizmaya tercih edilir. İşlem Maliyeti teorisyenleri ne tür iktisadi işlemlerde ne tür yönetim mekanizmalarının kullanıldığına dair araştırmalar yapmışlardır. Sonuç olarak, İşlem Maliyeti teorisinin temel tezi, işleme maliyetlerini en aza indirecek mekanizmaları seçen örgütlerin daha başarılı olacağıdır.

        İktisat kökenli bir diğer teori olan "Vekalet Maliyeti teorisi", temel olarak, hissedarlarla (asiller) şirketi yönetmek için vekalet verdikleri yöneticiler (vekiller) arasındaki vekalet sorununun hangi mekanizmalarla çözülebileceğine odaklanır. Burada, İşlem Maliyeti teorisine benzer olarak insanların fırsatçı ve sınırlı rasyonel olduğu durumda, hissedar ve yöneticilerin çıkarlarının çatışması, bilgi asimetrisi ve gayri ahlaki davranışlar sonucunda vekalet sorunu ortaya çıkar. Vekalet maliyeti ise yöneticilerin çıkarlarını zedeleyebilecek davranışlarda bulunma ihtimalini azaltmak için hissedarların giriştikleri denetim ve izleme faaliyetlerinden doğar. Vekalet Maliyeti teorisyenleri, vekalet maliyetlerini en aza indirmek için şirketlerin üst yönetim yapılarının (kurumsal yönetim) nasıl kurulması ve ne tür denetim mekanizmalarının kurulması gerektiği konularını çalışır.  

        "Örgütsel Ekoloji Teorisi", durumsallık teorisinin tersine, örgütlerin yapısal durağanlık nedeniyle çevresel değişimlere uyumlanmalarının güç olduğunu iddia eder. Bunun yerine değişim, örgütlerin çevre tarafından seçilmesi ya da ayıklanması yoluyla örgüt topluluğu düzeyinde gerçekleşmektedir. Teorinin analiz düzeyi olan örgüt topluluğu, benzer ürünler üreten, belirli bir ortak coğrafi bölgede yer alan ve bu nedenle rekabet ilişkisi içinde olan örgüt kümeleridir. Örgüt topluluklarının evrimi, çeşitlilik, seçilme ve tutulma süreçleri boyunca gerçekleşir. Buna göre, bir örgüt topluluğu doğduğunda örgütler biçimsel açıdan çeşitlilik gösterir, ancak zaman içinde çevresel etkilerle bazı örgütsel biçimler ayıklanır bazıları ayakta kalır. Tutulma sürecinde ise o toplulukta sıkça gözlenen örgütsel biçim ya da biçimler oluşur. Örgütsel biçim, bir topluluktaki örgütlerin amaçlar, yetke ilişkileri, teknoloji ve pazar stratejisi gibi temel özellikler açısından paylaştığı ortak biçimdir. Örgütsel Ekoloji teorisyenleri, belirli bir topluluktaki örgütlerin yaş ve büyüklük gibi demografik özelliklerinin, topluluk içi dinamik süreçlerin ve toplumsal düzeydeki politik, ekonomik, teknolojik ve sosyal değişimlerin, belirli örgütsel biçimleri temsil eden örgütlerin kuruluş ve kapanış oranları üzerindeki etkilerini incelemişlerdir.

        "Yeni Kurumsal teori", örgütlerin içinde bulunduğu çevreyi, onları sadece verimli ve etkili olmaya yönlendiren teknik ve ekonomik bir çevre değil, toplumsal anlamda "meşru" olmaya yönlendiren kurumsal bir çevre olarak tanımlar. Burada kurumlar, düzenleyici, normatif ve bilişsel dayanaklarıyla sosyal davranışa anlam ve istikrar kazandıran yapı ve faaliyetler olarak tanımlanır. Sosyal inşacı geleneğe dayanan bu teori, arka planda ulus-devlet, eğitim ve meslek örgütlerinin biçimlendirdiği bir bağlamda örgütlerin karşılıklı etkileşimleriyle kurumsal çevrelerini yapılandırdıklarını ileri sürer. Ortak kurumları inşa eden ve bu kurumlara maruz kalan örgütlerin oluşturduğu bu örgütsel alan, teorinin analiz düzeyidir. Aynı örgütsel alana yerleşik örgütler meşru olabilmek için zorlayıcı, normatif ve taklitçi mekanizmalar yoluyla bu kurumlara uyum göstererek eş biçimli hale gelirler. Yeni Kurumsalcı teorisyenler, bir örgütsel alanın nasıl inşa edildiğini, kurumların nasıl oluştuğunu, örgütlerin nasıl eş biçimli hale geldiğini ve kurumların nasıl çeşitlilik gösterdiğini ve değiştiğini araştırmışlardır. 

        "Yorumlayıcı örgüt çalışmalar", öncelikle pozitivist örgüt teorilerinin örgütleri nesnel bir varlık olarak alıp, doğa bilimleri yöntemleri kullanarak neden-sonuç ilişkilerine dayalı genellenebilir teoriler üretmesine karşı çıkar. Yorumlayıcı yaklaşım, örgütlerin insandan bağımsız nesnel bir varlığı olmadığını, tam aksine insanların karşılıklı etkileşimleriyle ve deneyimlerine yükledikleri öznel anlamlarla oluşturulduğunu iddia eder. Dolayısıyla, örgütleri, onları deneyimleyen bireylerin gözünden ve kurdukları ortak anlamlar üzerinden öznel ve tikel olarak anlamak gerekmektedir. Yorumlayıcı yaklaşım, insanların karşılıklı etkileşimlerle anlam yaratarak nasıl örgütlendikleri, ortak anlam sistemlerini nasıl oluşturdukları ve değiştirdikleri, bu ortak anlamları ifade eden sembollerin nasıl oluştuğu gibi konuları etnografik, fenomenolojik ve etnometodolojik bakış açısıyla araştırır.

        Son olarak "eleştirel ve postmodern çalışmalar", yukarıdaki teorileri ve mevcut toplumsal-örgütsel düzeni eleştirmeleri açısından benzerdirler. Geleneksel Marksizm'e ve Frankfurt Okuluna dayanan eleştirel yaklaşımın amacı, mevcut kapitalist sistemi ve sistemin tahakküm araçları olarak gördükleri örgütleri eleştirerek, tahakkümün ve sömürünün olmadığı bir toplum ve çalışma ortamı yaratmaktır. Dolayısıyla örgütleri sadece açıklamak değil değiştirmek amacı da güder. Eleştirel yaklaşım, örgütlerin tarihsel bağlamından koparılarak doğallaştırılmasını, şirketlerin çıkarlarının herkesin çıkarıymış gibi evrenselleştirilmesini, verimliliği temel alan araçsal aklın müzakerelerle tanımlanabilecek ortak amaçların önüne geçirilmesini ve insanlar üzerinde rızaya dayalı hegemonya kurulmasını eleştiren çalışmaları içermektedir. Eleştirel yaklaşım modernitenin iyileştirilebileceğini ileri sürerken, postmodern yaklaşım modernitenin baştan yanlış bir proje olduğunu savunur. 

        "Postmodern yaklaşım", pozitivist bilimin dayandığı nesnel hakikat ve bilen özne varsayımlarını reddederek, dili analizin merkezine koyar ve gerçekliğin ve öznenin göreli bir biçimde söylemsel olarak kurulduğunu iddia eder. Örgütler dahil yaşamın her alanına nüfuz etmiş bilgiye dayalı disipline edici gücün tahakkümü normalleştirdiğini, gerçekliğin nesnel olgularla bağını kopararak, kendi kendini referans alan simüle edilmiş gerçekliğe dönüştüğünü ve modernleşme, bilim gibi üst anlatıların inandırıcılığını yitirdiğini iddia eder. Postmodernistler araştırmalarında genellikle "yapısökümsel", "soykütüksel" veya "eleştirel" söylem analizini kullanarak, üst anlatıların ve söylemlerin nasıl kaygan bir zemine oturduğunu, bazı kavramların ve kimliklerin nasıl baskılandığını ve görünmez kılındığını ortaya koymaya çalışır. 

        Bu örgüt teorileri ve çalışmaları, gerçekliği nesnel ya da öznel varsaymaları ve egemen toplumsal düzenle barışık olup olmamaları açısından farklılaşmaktadır. Durumsallık, Kaynak Bağımlılığı, Örgütsel İktisat ve Örgütsel Ekoloji nesnel gerçeklik varsayımı ve egemen toplumsal söylemle uzlaşan normatif teorilerdir. Yeni Kurumsal teori bu gruptan sadece gerçekliğin sosyal olarak inşa edildiği varsayımıyla farklılaşır. Yorumlayıcı yaklaşım, gerçekliğin öznel olarak kurulduğunu varsayar ancak egemen toplumsal söyleme itiraz etmez. Eleştirel yaklaşım ise tam tersine nesnel ve katmanlı gerçeklik varsayımından hareket ederek egemen toplumsal düzeni eleştirir ve değiştirmeye çalışır. Postmodern yaklaşım ise öznel ya da göreli gerçeklik varsayımıyla, mevcut egemen düzeni eleştirir, ancak değişimi tahakküm altındaki birey ve gruplara bırakır. 

        YAZAR

        Şükrü Özen

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa