İrade beyanı, kişinin bilincinde oluşmuş bir düşüncenin dış dünyaya ifade edilmesidir. Hukukta doğacak sonucun ilgilinin iradesini açıklamasına bağlandığı durumlarda önem taşır. Hukuk düzeninin kişinin irade beyanına bu beyan doğrultusunda sonuç bağladığı durumlara "hukuki işlem" denir. Şu halde irade beyanları, hukuki işlem oluşturmaları bakımından önemlidir.
İrade beyanı, "irade" ve "beyan" unsurlarından oluşur. İrade unsuru, kişinin ruh dünyasında bir hususta karara varmış olmasını ifade eder. Beyan ise bu kararın dış dünyaya ifade edilmesidir. İrade beyanının hukuki sonuç doğurması, kural olarak üç şartın gerçekleşmesini gerektirir: iradenin sağlıklı şekilde oluşmuş olması, fiilen dışarıya beyan edilmiş olması ve bu beyanın iradeye uygun olması.
İradenin sağlıklı şekilde oluşmuş olmasının ilk şartı, kişinin ayırt etme (temyiz) gücüne sahip olmasıdır. Ayırt etme gücü, kişinin davranışının anlamını ve sonuçlarını değerlendirme yeteneğidir. Ayırt etme gücünün varlığı, kişinin yapacağı her bir eylem ve işlem için ayrı değerlendirilir. Örneğin on yaşında bir çocuğun kendisine şekerleme satın almak bakımından ayırt etme gücü varken bir ev satın alma veya satma bakımından ayırt etme gücü olmadığı kabul edilecektir. Ayırt etme gücü olmayan kişiye "tam ehliyetsiz" denir. Tam ehliyetsiz kişilerin hiçbir beyanlarının ardında geçerli bir irade mevcut sayılmaz ve böylece hiçbir hukuki işlem yapamazlar. Onlar için gerekli tüm hukuki işlemler yasal temsilcileri (veli veya vasileri) tarafından yapılabilir.
Türk Borçlar Kanunu (TBK) uyarınca davranışının anlamını ve sonucunu değerlendirme yeteneği, sadece yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerle kalkmış ise ayırt etme gücünün bulunmadığı kabul edilecek; başka sebeplerle kalkmış ise kişinin iradesi mevcut ve beyanları geçerli sayılacaktır. Ayırt etme gücü bulunan kişinin iradesinin oluşumunu sakatlayan sebepler de bulunabilir. Kanunumuzda bunlar "yanılma" (hata); "aldatma" (hile) ve "korkutma" (tehdit) şeklinde üç sebep olarak düzenlenmiştir.
Yanılma sebebiyle irade sakatlığı, bir husus hakkında yanlış bilgisi olmasa başka türlü karar verecek olan kişinin durumudur. TBK uyarınca ancak "temel yanılması" yapılan beyanı ve işlemi sakatlar. Bunun için, irade beyanının muhatabının beyanda bulunanın bu kararı almadaki saikini (güdüsünü) bilmesi ve işlemi geçersiz saymanın iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması gerekir. Burada muhatabın, beyan sahibinin "saikinde yanıldığını" bilmesi gerekmez, "yanıldığı saiki" bilmesi gerekir. Örneğin sınıfta kalan çocuğunun sınıfını geçtiğini sandığından ona hediye olarak bisiklet alan babanın satıcısı onun hediye almadaki amacını sözleşme kurulurken biliyorsa bu sözleşme geçersiz kılınabilir. Satıcının ayrıca çocuğun sınıfta kaldığını da bilmesi gerekmez.
Aldatma, kişinin başkası tarafından kasten yanılgıya düşürülmesidir. Şayet işlemin karşı tarafı aldatmada bulunmuşsa yapılan işlem sakattır. Şayet işlemin karşı tarafı değil de üçüncü bir kişi aldatmışsa ancak işlemin karşı tarafı işlem yapılırken bu durumu biliyorsa aldatma işlemi sakatlar. Korkutma ise ister işlem tarafı ister üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilsin isterse de korkutulanın karşı tarafı korkutmayı bilmesin yapılan işlemi sakatlar. Ancak bir kişiye karşı yasal bir hakkı kullanma tehdidi, işlemi sakatlamaz. Yanılma, aldatma ve korkutma; yanılan, aldatılan veya korkutulan kişiye, yaptığı işlemi geçersiz sayma hakkı verir. Bu hak, yanılanın yanıldığını, aldatılanın aldatıldığını öğrenmesinden itibaren, korkutmada ise korkunun etkisinin kalkmasından itibaren bir yıl içinde kullanılabilir. Aldatılan ve korkutulan, sözleşmeyi iptal etsin etmesin, böyle bir irade sakatlığı yüzünden uğradığı zararların tazminini aldatan veya korkutandan isteyebilir.
Türk Medeni Kanunu'nda (TMK) tüzel kişilerin irade beyanlarına karar vermekle yetkili organlarını oluşturan kişilerin iradesi, tüzel kişinin iradesi sayılır. Onların iradesinin oluşumundaki bozukluklar ve eksiklikler de tüzel kişinin iradesinin eksikliği veya bozukluğu sayılır.
İradenin oluşumunu takiben dışarıya beyan edilmesi de gerekir. Bu bakımdan irade beyanları, "yöneltilmesi gereken beyanlar" ve "yöneltilmesi gerekmeyen beyanlar" olarak ayrılır. Yöneltilmesi gerekmeyen beyanlar, bazen vasiyetname gibi sadece yazılıp çekmeceye konulan bir kağıt veya noterde yapılıp orada bırakılan bir resmi beyan olabilir. Fakat çoğu kez olduğu gibi, kanun bu beyanın muhataba ulaştırılmasını arıyorsa bu yetmez. Bu takdirde yöneltilmesi gereken bir beyan söz konusudur.
Kural olarak irade beyanı bir şekle bağlı değildir. Muhatabın anlayacağı şekilde yapılması yeter. Yazılı da sözlü de olabilir. Hatta "örtülü" (zımni) olarak yapılması da mümkündür. Fakat istisnaen, bir irade beyanının sonuç doğurması yasa veya işlemin tarafları bakımından özel bir şekle bağlanmış olabilir. Bazı sözleşmeleri kuran irade beyanlarının yazılı şekilde veya bazı mercilerce gerçekleştirilecek resmi şekilde yapılması şartı getirilmiştir. Örneğin taşınmaz mülkiyetine veya taşınmaz üzerindeki diğer ayni haklara ilişkin işlemler kural olarak tapu sicilinde gerçekleştirilmelidir. Geçerlilik şekli denilen bu şekillerde yapılmayan irade beyanları kural olarak hukuki sonuç doğurmaz. Meğer ki bu geçersizliği ileri sürmek somut olay bakımından TMK uyarınca dürüstlük kuralına aykırı (hakkın kötüye kullanılması) sayılsın.
İradede yanılma olmamasına rağmen beyanda yanılma olabilir. TBK bu durumları "açıklamada yanılma" başlığı altında düzenlemiştir. Buna göre işlemi sakatlayan beyan (açıklama) yanılmaları işlemin (sözleşmenin) niteliğinde yanılma, konuda yanılma, kişide yanılma, ilgili kişinin niteliklerinde yanılma ve miktarda yanılma olarak beş grupta toplanır. Buna karşılık, muhatabın anlayabileceği basit hesap yanlışlarının işlemi sakatlamayıp fark edilmesi gereken gerçek iradeye göre sonuç doğurması kabul edilmektedir. Öğreti ve uygulamada, bunların dışında, kişinin iradesi hiçbir beyanda bulunmaya yönelik değilken yanlışlıkla beyanda bulunmuş duruma düşmesinin de beyanda yanılma sebebiyle sakatlık yaratacağı kabul edilmektedir. Örneğin ihale salonunda arkadaşını çağırmak için el kaldıran kişinin hareketini ihale görevlisinin pey sürme sanması böyledir.
Muhatap beyanın hatalı olduğunu anlayacak durumda ise esasen bu hatalı beyana göre sonuç doğmaz. Ortada sakat bir işlem yoktur. Fakat öğreti ve uygulamada kabul edilen ve TMK'daki "dürüstlük kuralı"na dayanan "güven teorisi (ilkesi = prensibi)" uyarınca karşı taraf beyandaki hatayı anlayamayacak durumda ise (kendisinin içinde bulunduğu durum bakımından beyanı göründüğü gibi anlamakta haklı ise), beyan, muhatabın anladığı gibi sonuç doğurur. Ancak TBK'ya göre hataya düşen bir yıl içinde işlemi iptal edebilir. Şu kadar ki, şayet bu şekilde işlemi geçersiz kılma dürüstlük kuralına aykırı düşecek ise iptal hakkı kullanılamaz. Özellikle, karşı taraf, yanılanın asıl iradesine uygun bir sözleşme yapmayı kabul ederse yanılan bunu reddedemez. Yanılan yanılmasında kusurlu ise işlemi (sözleşmeyi) hükümsüz kılması üzerine karşı tarafın bu hükümsüzlükten doğan zararını giderme borcu altına girer. İrade bir aracı kişi veya bir araç yardımı ile beyan edilmiş ise bu kişi veya aracın sebep olduğu hatalı beyanlara da yanılma hükümleri uygulanır. Fakat işlemi TBK "temsilci" yapmışsa sadece temsilcinin irade ve beyanında yanılmaları dikkate alınır.
İradede bir bozukluk ve eksiklik olmasa da sınırlı ehliyetsizlerin irade beyanları kural olarak ancak yasal temsilcilerinin onayı ile geçerli sayılır. Sınırlı ehliyetsizler, ayırt etme güçleri olduğu halde, ergin (reşit) olmayan veya olsa da kısıtlanmış bulunan kişilerdir. Bunlara vasi denilen kanuni temsilcinin atanması zorunludur. TMK'ya göre sınırlı ehliyetsizlerin yaptığı işlemlere yasal temsilcileri önceden izin verebileceği gibi işlem yapıldıktan sonra da onay verebilir. İşlemin karşı tarafı, yasal temsilciye kararını bildirmesi için bir süre tayin edip süre sonunda yasal temsilci kararını bildirmemişse işlemi kesin geçersiz sayabilir. Süre sonuna kadar karar bildirilmezse işlemi geçerli sayacağını söyleyemez. Sınırlı ehliyetsize karşılıksız kazandırma sağlayan işlemler; kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılması ve başkasını temsilen (başkası adına) yaptıkları işlemler için yasal temsilcinin onayı gerekmez. Bunun tersine başkasına bağışlamada bulunma, kefil olma, vakıf kurma gibi tek yanlı kazandırmaları, yasal temsilcilerinin onayı ile dahi yapamazlar. Bu işlemleri onlar adına yasal temsilcileri de yapamaz.
Kişinin gerçek iradesine aykırı olduğunu bilerek ve sonuç doğurmamak üzere yaptığı irade beyanlarına, "latife beyanı" denir ve bunlar kural olarak sonuç doğurmaz. Bunlar, "şaka olarak söylenen sözler" ve "bir tiyatro, film" veya "taklit ve canlandırma" sebebiyle söylenen sözler ve yazılardır.
Şayet kişi iradesine uymayan beyanı, bunu karşı taraftan gizleyerek yapmışsa "zihni kayıt" söz konusudur. Bu durumda karşı taraf beyan sahibinin gerçek iradesini bilemeyecek durumda olup beyanı ciddi saymakta haklı ise arkasında irade bulunmasa da beyan sonuç doğurur.
Bazen bir irade beyanı bütün unsurları bulunsa bile tek başına hukuki işlemi yapmaya yetmez. Bir başkasının da buna uygun irade beyanının buna eklenmesi gerekir. Sözleşmeler bu şekilde karşılıklı irade beyanı gerektiren hukuki işlemlerdir.
YAZAR
M. Turgut Öz