Antropolojinin kültürlerin üretim, tüketim ve dağıtım sistemlerini ve bu üç alanın nasıl örgütlendiğini inceleyen alt disiplinidir. Ekonomik antropoloji, sosyal yeniden üretim için gereken mal ve hizmetlerin sağlanmasında insan etkileşimlerinin bu örgütlenmeler içinde nasıl var olduğunu anlamayı hedefler. Antropologlar bireyin, seçim tercihini etkileyen ögeleri farklı bir yaklaşımla araştırır. Ekonomiyi diğer toplumsal yapıların içine gömülü olarak kabul eden bu yaklaşım, hiçbir ekonomik faaliyetin sadece ve tamamen ekonomik bir etkenle veya ekonomik bir mantıkla gerçekleştirilmediği görüşüne dayanır.
Granovetter'e göre, ekonomik faaliyetler, sosyal yapı ve ilişkiler içinde sıkıca yerleşik veya gömülü biçimde olarak yer alır. Ekonomik alandaki herhangi bir faaliyet sosyal, politik, dinsel ve bu gibi diğer pek çok alandan ayrı değildir. Örneğin, Müslüman kültürlerde bayram günleri için yapılan alışveriş ekonomik bir yanı olduğu kadar dinsel bir yanı da içinde barındırır. Ekonomik davranış içinde yer bulduğu kültürel bağlamla ilişkisi anlaşılmaksızın açıklanamaz.
Üretim, bir kültürde insanların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere ekonomik mal ve hizmetlerin özelliklerinin bir ekonomik değer yaratacak şekilde değiştirilerek sağlanmasıdır. Üretim araçlarının, toprak, emek, sermaye, teknolojinin eşitsiz ve farklı düzeylerde örgütlenmesi değişik üretim biçimlerine işaret eder. Antropologlar üretimin sosyal organizasyonun bir kültürde nasıl oluşturulduğunu; yapısal düzenlemelerini, süreçleri, örüntüleri, kişisel rolleri, ekonomik organizasyonun sosyal /kültürel etkilerini karşılaştırmalı biçimde inceler. Kültürler paranın kullanılmadığı mübadele sistemlerinden, paranın bir değişim değeri olduğu sistemlere geçtiğinde, mallar ve hizmetler takas ekonomisinden doğrudan tüketilmek üzere piyasaya gönderildiğinde, üretim satış içindir. Günümüzde hemen tüm toplumlar birer tüketiciler toplumu haline gelmiştir.
Tüketim ise bir ilişki kurma biçimi ve aracıdır. Tüketilen maddeler aracılığı ile duygu paylaşımı, değerlerde ortaklık, tüketim ve tüketim alışkanlıkları kültürel pratiklerin en önemlilerinden biri haline gelmiştir. Tüketimin her kültürde değişen simgesel anlamları vardır; bazı tüketim nesneleri sadece bir ihtiyacın karşılanmasından çok daha fazla anlam taşıyabilir. Bazı nesnelerin hiç tüketilmemesinde olduğu gibi. Tüketimin temelinde bir seçim davranışı vardır ve bu seçim para, mülkiyet, değer kavramlarına dayanan bir sistem içinde bir işaretleyici, bir gösterge ve bir statü unsuru haline gelmiştir. Ekonomik antropolojide 1970'lerden sonra üretim ve üretim tarzına odaklanan yaklaşımların yerini tüketim kültürü almıştır. 1980'ler sonrası eşitsiz gelişme ve küreselleşmeye bağlı yeni problemler, küresel dünya sistemi yaklaşımı bağlamında tüketim ve küresel değer kavramını eklemlenme tartışmaları önemli konu başlıkları haline getirmiştir.
Antropolog Gregory, küresel planda olup bitenlerin ekonomik antropolojiye nasıl yansıdığını açıklarken, 1980 sonrasında ekonominin yeni bir etiket altında -küreselleşme- yeni bir yaklaşımla ele alındığını belirtmektedir. Kültürel küreselleşme tartışmalarının odağında küresel ürün pazarları yer almaktadır. Küreselleşme henüz dünyayı bir tüketim aynılığına götürememiştir. Antropolog Appadurai ise ekonomik ilişkiler ve iletişimin küreselleşmesinin yeni kültürel sentezleri olanaklı kıldığını, küreselleşmenin kolektif imgelemde yeni formların ortaya çıkmasına neden olduğunu ileri sürmektedir.
Dağıtım ise devlet öncesi ve devletli toplumlarda farklılıklar gösterse de dağıtım ve yeniden dağıtım bir merkezi otorite aracılığıyla kaynakların tahsisinin farklı ilkelere göre gerçekleştirilmesidir. Polanyi gibi ekonomik antropologlar ekonomik faaliyetleri incelerken dağıtım sistemlerinin farklı yönetim düzeylerindeki çeşitliliğini ortaya koymuşlardır. Değişim ve dağıtımı, pazar, yeniden dağıtım ve karşılılık öğeleri bağlamında inceleyen antropologlar farklı yönetim biçimlerinde, bu üçünün bir arada olduğu sistemler kadar sadece birinin egemen olduğu dağıtım biçimlerinin de var olduğunu ortaya koymuşlardır. Şefliklerle yönetilen veya kabile tipi toplumlarda genellikle yeniden dağıtım söz konusu iken, devletin merkezi otorite olduğu formel bir ekonomide üretim ve dağıtım devlet tarafından düzenlenen, kontrol edilen bir yapıdadır. Pazar ilkesi hakimdir. Dağıtım formel ekonomik yapının kurallı ve kayıtlı sistemleri ile gerçekleştirilir.
Yeniden dağıtım sürecinde insan ve yönetim ilişkileri belirleyicidir. Toplumda üretilen tüm değerlerin değişim, dağılım ve tüketiminin ortaya çıkardığı sistem o toplumun maddi koşullarında belirlenir. Yeniden dağıtım toplumsal yapıya bağlı olarak, yerel düzeyden merkeze doğru bir yönde gerçekleşirken, sanayi sonrası toplumlarda devletçe belirlenen vergi sisteminde birikenlerin merkezden yerele doğru dağıtımı söz konusudur. Gelişmiş ekonomilerde üretim araçlarının - toprak, emek, sermaye, doğal kaynaklar, teknoloji - dağıtımını pazar ilkesi yönetir. Yeniden dağıtımın antropolojide en bilinen örneği 'Potlaç' tır. Bu kültürel pratik, biriken mal ve ürünlerini topluluk üyelerine dağıtan ve bunun sonunda prestij ve ününü arttıran kabile şeflerinin verdiği bir şölendir. Kuzey Amerika'da Pasifik kıyılarında yaşayan Kwakiutl Kızılderilileri kabilelerinde uygulanmış olan bu şölende elde edilenin, ekonomik dürtülerin tatmininden ve maddi şeylerin sağlayacağı prestijden çok daha yüksek bir prestij sağladığını belirtmektedir. "İnsan her zaman rasyonel ekonomik düşünendir" varsayımlarına karşı, bu dağıtım tarzı bir örnek olarak verilegelmektedir.
YAZAR
Belkıs Kümbetoğlu