Mesnevi sözlükte "ikişer ikişer" anlamına gelir. Edebiyat terimi olarak, aynı vezinde ve her bir beyti diğer beyitlerden müstakil olarak kendi arasında kafiyeli olan nazım şeklinin adıdır. Arap edebiyatında müzdevic veya urcûze adıyla anılan şiirler mesnevinin ilk biçimi olarak kabul edilmiştir. Ancak bu nazım şeklinin günümüzdeki şekil ve muhteva olarak ilk örnekleri Fars edebiyatında ortaya çıkmıştır. Mesnevi nazım şeklinde her bir beytin kendi arasında kafiyeli olması (aa/bb/cc ...) ve genellikle aruzun kısa kalıplarıyla yazılması, konu bütünlüğü ve anlatım açısından şaire kolaylık sağlar. Bu yüzden uzun manzum eserlerde tercih edilmiştir.
Fars edebiyatında Feridüddin-i Attar'ın (ö. 1221) Mantıku't-Tayr'ı, Mevlana Celaleddin-i Rûmi'nin (ö. 1273) Mesnevi'si gibi dini, irfani ve tasavvufi muhtevalı mesneviler; Firdevsi'nin (ö. 1020?) Şehname'si, Nizami-i Gencevi'nin (ö. 1214?) İskendername'si benzeri destani ve lirik mesneviler, Sa'di-i Şirazi'nin (ö. 1292) Bostan'ı gibi ahlaki ve öğretici mesneviler bulunmaktadır.
Bu mesneviler arasında Mevlana'nın Mesnevi'sinin İslami edebiyat içinde önemli bir yeri olduğu hatırlanmalıdır. Yalnız mesnevi dendiğinde akla Mevlana'nın Mesnevi'si gelir. Birçok arif, şair ve edip tarafından tercüme ve şerh edilen bu eser, zamanımıza kadar Türk okuyucusunun en çok okuduğu eserler arasında yerini almıştır. Mesnevi'yi okutan kişi mesnevihan diye anılırdı. Mesnevihan olabilmek icazet sahibi olmaya bağlıydı ve dersin İsmail Ankaravi'nin (ö. 1631) şerhine göre takrir edilmesi beklenirdi. Mesnevi'nin Nahifi (ö. 1738) tarafından başarılı bir manzum tercümesi de gerçekleştirilmiştir.
Bir şairin yazmış olduğu beş mesneviye hamse adı verilmektedir. Fars edebiyatında ilk hamse sahibi Nizami kabul edilmektedir. Nizami'nin hamsesini teşkil eden Mahzenü'l-Esrar, Hüsrev ü Şirin, Leyli vü Mecnûn, Heft Peyker, İskendername mesnevilerini Türk şairleri örnek alarak aynı isimlerle ya da farklı adlarla hamse meydana getirmiştir. Bu şairler arasında Taşlıcalı Yahya Bey (ö. 1582), Nev'izade Atayi (ö. 1635) zikredilebilir.
Bazı istisnalar dışında mesneviler genellikle giriş, konu ve bitiş olmak üzere üç ana bölümden oluşur. İslami gelenekte her esere besmele ile başlandığından, mesnevilerde de besmele ile başlanır. Ardından tevhid, naat, Hz. Peygamber'in mirac hadisesinin anlatıldığı mi'raciyye ve dört halifeye övgü bölümleri bulunur. Mesnevinin adına yazıldığı veya sunulduğu hükümdar ya da seçkin kimselerin övüldüğü kısımda onların cömertlikleri, faziletleri ve kahramanlıkları anlatılır. Mesnevinin kaleme alınmasının sebebinin anlatıldığı bölüm "sebeb-i te'lif", "sebeb-i nazm-ı kitab" veya "sebeb-i tahrir" gibi başlıklarla anılır. Eserin yazılmasının sebebini şair genellikle hatiften gelen bir ses yani manevi işaret olarak bildirir. Bazen de eserin muhtevasına göre şair samimi dostlarının, müritlerinin ya da yakınlarının isteği üzerine eserini kaleme alındığı zikreder.
Mesnevilerde konu "ağaz-ı dastan", "ağaz-ı kitab", "ağaz-ı kıssa" gibi Farsça terkiplerden oluşan başlıklar altında anlatılır. Mesnevilerde ana konu dışında fırsat düştükçe farklı mevzular da anlatılıp ardından tekrar ana konuya dönülür. Mesnevilerde konu uzunluğu sebebiyle bu yeknesaklığı kırmak için şair kahramanların ağzından aktarılan gazellere de yer verir.
Mesnevilerin bitiş bölümü "hatime" başlığı altında verilir. Bazı mesnevilerin hatime bölümünde tevhid, münacaat, fahriye gibi şiir parçaları yer alabilir. Bu bölümde şair eserin tamamlanması dolayısıyla Allah'a hamd eder, eserin sunulduğu hükümdar veya kişinin ömrünün ve devletinin daim olması için dua eder, şiiri ve şairliğiyle övünür. Hasetçilerin, acemi ve cahil müstensihlerin esere verecekleri zarardan Allah'a sığınır. Nihayetinde okuyucudan dua istenir ve kusurlarının görülmemesi talebinde bulunulur. Mesnevinin adı, beyit sayısı, hangi tarihte ve nerede yazıldığı bilgileri bu kısımda yer alır.
İslami Türk edebiyatının ilk eseri olan Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'i (1069-70) bir mesnevidir. Anadolu sahasında 13. asır sonu-14. asır başlarından itibaren verilen edebi eserler arasında mesnevilerin önemli bir yer kapladığı görülmektedir. Yunus Emre'nin Risaletü'n-nushiyye'si (1307), Gülşehri'nin Mantıku't-tayr çevirisi (1317), Aşık Paşa'nın Garibname'si (1330) bu meyanda sayılmalıdır.
15. yüzyılın ilk yarısında mesnevi tarzında Anadolu'daki dini edebiyatın en önde gelen iki eseri verilmiştir: Süleyman Çelebi'nin (ö. 1422) Mevlid diye tanınan Vesiletü'n-Necat'ı ile Yazıcıoğlu Muhammed'in (ö. 1451) Muhammediye'si. Elvan-ı Şirazi'nin (ö. 1426'dan sonra) Gülşen-i Raz tercümesi de tasavvufi çevrelerde asırlarca okunmaya devam etmiş bir mesnevidir.
Mesnevi tarzında edebi değer bakımından en fazla öne çıkan eserler aşk hikayeleridir. Türk edebiyatında bu vadide en meşhur olmuş eserler Şeyhi'nin (ö. 1429'dan sonra) Hüsrev ü Şirin'i, Hamdullah Hamdi'nin (ö. 1503) Yûsuf u Züleyha'sı ve bilhassa Fuzûli'nin (ö. 1556) Leyla vü Mecnûn'udur.
Lamii Çelebi'nin (ö. 1532) mesnevi tercümeleri Türk edebiyatına daha önce tanınmayan hikayeleri sokması bakımından önem taşır. Bir şehrin güzellerinin tanıtıldığı şehrengiz türü 16. yüzyıl başlarında Mesihi'nin Edirne şehrengizini yazmasından itibaren popülerleşmiştir. Şairin başından geçenleri hikaye ettiği hasbihal veya sergüzeştname türünde Cafer Çelebi'nin (ö. 1515) Hevesname'si ile İzzet Molla'nın (ö. 1829) Mihnet-keşan'ı en tanınmışlarıdır. Tasavvufi-alegorik mesnevi tarzında ise Kara Fazli'nin (ö. 1564) Gül ü Bülbül'ü ile Şeyh Galib'in (ö. 1799) Hüsn ü Aşk'ı birer şaheser kabul edilir. Bunlardan başka dini edebiyat sahasında Hakani'nin (ö. 1606) Hilye'si, nasihatname türünde Nabi'nin (ö. 1712) Hayriyye'si asırlarca rağbet görmüştür.
Yukarıda saydıklarımız haricinde mesnevi tarzında menakıbnameler, gazavatnameler, fetihnameler, zafernameler, sûrnameler vücuda getirilmiştir. Bunların çoğunluğu edebi bakımdan çok değerli olmamakla beraber Türk kültür tarihi bakımından istifade edilebilecek eserlerdir.
YAZAR
Mustafa Çiçekler