Yönetim görevlerinin önceden belirlenen ilkeler doğrultusunda o işi yapmaya en ehil ve en liyakatli insanlara verilmesini savunan anlayıştır. Kavramın ilk olarak Michael Young'un 1958 yılında yayımlanan Meritokrasi'nin Yükselişi (The Rise of the Meritocracy) adlı kitabında kullanıldığı görülür. Eser, eleştirel bir şekilde, İngiltere'deki eğitim sistemi örneğinden hareketle toplumsal sınıflar arasında yapılan ayrımların eşitsizlikleri derinleştirdiğini savunmuştur. Ancak zaman içinde kavram, bir toplumsal grubun belirli bir işi yapmak için diğerlerinden üstün olarak görülmesini anlatmaya başlar.
Devlet yönetiminin yalnızca belirli özelliklere sahip bir grubun elinde olması düşüncesi İlk Çağ'dan itibaren farklı düşünürler tarafından dile getirilmiştir. Eski Yunan düşüncesinde Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozofların demokrasiye karşı çıkmalarının temelinde uzmanlığa verdikleri önem vardır. Özellikle Platon, herkesin yöneticilik için gerekli niteliklere sahip olmadığını, toplumu yönetecek insanların özel olarak belirlenmesi gerektiğini savunur. Küçük yaşlarda başlayacak eğitim süreci, hayatın her alanını kapsayacak sınavlara yayılacak ve yönetmek için en doğru kişiler bu şekilde bulunacaktır. Meritokrasinin modern dönemdeki ilk önemli uygulaması Napolyon Bonapart zamanında çıkarılan Code Napoleon aracılığıyla gerçekleşir. Söz konusu düzenlemelerle kamu görevlerine atanmada liyakat dışında, örneğin aristokratik geçmiş gibi bir unsurun aranmayacağı ortaya konulur.
Meritokrasinin odaklandığı nokta, kamu hizmetlerinin yürütülmesinin giderek daha teknik ve detay bilgi gerektiren bir duruma gelmesidir. Bu nedenle, belirli kamu görevlerine atanmada sıkı liyakat koşullarının aranması gerektiği savunulur. Örneğin bir işi yapmak için belirli bir üniversiteden ya da önceden bazı görevleri yapmış olmak koşulu aranabilir. Söz konusu yaklaşım, demokrasinin doğasına aykırı olarak görülmez. Meritokraside liyakate göre belirlenen yöneticiler, halkın seçilmiş temsilcilerine bağlı olarak görev yaparlar. Ancak seçilmişler aslında bürokratları denetlemekle görevlidir. İşlerin yapılmasına ilişkin asıl sorumluluk konunun uzmanı olduğu varsayılan bürokrat ve teknokratlara aittir. Meritokrasi, her ne kadar böyle bir ideal üzerinden ilerlese de teknik uzmanlığın her zaman işe yarayacağının güvencesinin olmaması ve yöneticilerin halka hesap vermesini sağlayacak bir anlayıştan uzaklaşılması gibi nedenlerle gerçekleşmesi neredeyse imkansızdır. Ayrıca meritokrasinin belirli kesimler açısından sağladığı avantajlar nedeniyle toplumsal eşitsizlikleri derinleştirme ihtimali de yüksektir.
YAZAR
Hamit Emrah Beriş