Bir arada yaşayan insanların davranış, değer ve inançlarıyla şekillenen kurallara uygun olarak, ortak ihtiyaçları karşılamak amacıyla belirlenmiş, onaylanmış ve birleştirilmiş tarzlarda ortaya çıkan davranış örüntüleri, roller ve ilişki yapısıdır. Müessese olarak da kullanılmaktadır. Kurum ve Kurumlar bilimsel açıdan en yoğun Sosyoloji disiplini kapsamında incelenmiştir. Sosyoloji dışında kurumlar ekonomi, yönetim, işletme ve siyaset gibi farklı disiplinler tarafından iktisadi, siyasi ve yönetsel gelişmelere bağlı olarak oluşan özgün yapı ve yürüttükleri işlevleri bakımından inceleme konusu olmuştur.
Günlük yaşamda kurumsal bir fonksiyonu yerine getiren bankalar veya eğitim ihtiyacını karşılayan okullar gibi kuruluşları kast etmek üzere sıkça kurum kavramı kullanılsa da, bu kavram sosyolojik açıdan ne bir kişi, ne bir grup ve ne de bir mekanı ifade eder. Bir yanıyla kültürün, bir yanıyla insanların yaşam tarzlarının şekillendirdiği kurumlar, bir toplumda yer alan kişilerin rolleri ve sosyal ilişkileri sayesinde somut hale gelir. Sosyolojinin bir alt bilimi olan "Kurumlar Sosyolojisi" alanına göre kurumların insanlar arasında istikrarlı/sürekli yapılar kurarak hem ortak ihtiyaçlarını gideren, hem de belirsizliği azaltan etkileşimi sağlamak üzere önemli bir rolü üstlendikleri kabul edilir. Tanım aralıkları dikkate alınarak sosyoloji dizininde kabul gören kurum tariflerinde göze çarpan özelliklerin şunlar olduğu görülmektedir:
Kurumlar belli amaçları ve ihtiyaçları gerçekleştirmeye yönelik olup, ihtiyaç karşılama biçimleri süreklilik kazanarak zaman içinde istikrarlı bir yapıya dönüşür.
Kurumların oluşmasında, ortaya çıkmasında, kabul edilmesinde ve yaygınlaşmasında kişi ve toplumların bilgi, öğrenme ve tecrübeleri oldukça önemlidir.
Kurumlar her toplumun kendine ait farklı alışkanlık, gelenek, değer ve inançları üzerinde şekillenir. Bu nedenle, kurumlar kültürün normatif kodlarını yansıtan resmi ya da gayriresmi kurallar bütünüdür.
Kurumlar örgütlü ve eşgüdümlü bir biçimde birbirine bağlı parçalardan müteşekkil yapılardır. Kurumların her biri, birer toplumsal küme olarak bir davranış kuralları-mevkiler-eylemler bütündür.
Kurumlar hem uzun yaşamlı, hem dinamik, hem de birbirlerini etkileme potansiyelleri olan yapılar oldukları için zamanla ya kendiliğinden ya da birbirlerine bağlı olarak değişime uğrarlar.
Bir anlamda, toplumsallaşma süreci en başta aile kurumu olmak üzere eğitim gibi diğer kurumların olumlu ve olumsuz yaptırımları (ödül ve cezalar) vasıtasıyla gerçekleşir. Bu nedenle kurumlar, toplumsallaşma sürecinde belli davranış ve düşünme alışkanlıklarını oluşturarak toplumsal düzeni ve uyumu sağlamlaştırmakta ve belirgin kılmaktadır. Günlük yaşamda bayram kutlamaları, düğünler, mezuniyet törenleri vs. gibi belli kalıpların kurumlaştığından bahsedilse bile, sosyolojinin dikkate aldığı kurumlar asıl kural dizileri ya da kalıpları olarak her toplumda insanların temel gereksinimlerini karşılamaya dönük olanlarıdır. Bunlara örnek olarak, neslin devamını sağlama (aile), yeni üyeleri topluma hazırlama ve kazandırma (eğitim), mal ve hizmet üretimi ve dağıtımını sağlama (ekonomi) gibi temel kurumlar verilebilir.
Toplumsal yaşamda ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamak üzere, farklı amaçlarla ortaya çıkan kurumlar birbirlerine olan benzerlik ve farklılıkları bağlamında sınıflandırılmaktadır. Toplumların içinde yaşadıkları fiziki-coğrafi şartlar ve sahip oldukları kültürden kaynaklı farklılıklar söz konusu olduğu gibi, kurumlar biçimsel açıdan benzerlik gösterseler de içerik bakımından çeşitli nedenlerle toplumdan topluma farklılık gösterirler. Bu açıdan, her insan için beslenme zorunluluğu ortak bir durumdur, ancak beslenme alışkanlıkları ve şekilleri her toplumda farklılık arz eder. Kurumları sosyolojik olarak temel ve yardımcı kurumlar şeklinde sınıflandıran Joseph Fichter (ö. 1994), şu üç özelliği taşıyan kurumları temel kurumlar olarak nitelendirir:
Evrensellik: Kurumları oluşturan roller, ilişkiler ve davranış örüntülerinin ilkel veya gelişmiş tüm toplumlarda yaygın olarak var olması durumudur;
Zorunluluk: Bir kurumun gördüğü fonksiyonun başka kurumlar tarafından karşılanamaması durumdur;
Önemlilik: Bir toplumun ortak refahı için söz konusu kuruma atfettiği değer ve önemidir.
Belirtilen evrensellik, zorunluluk ve önemlilik özelliklerini taşıyan ve tarihi süreçte yapısal ve fonksiyonel değişimlere uğramış olsalar da aile, eğitim, din, ekonomi ve siyaset gibi kurumlar bir toplumun temel kurumları olarak kabul edilir. Diğer bir ifade ile katılımın yüksek düzeyde olduğu, toplumun esasıyla ilgili bir ihtiyacın karşılandığı ve bireysel ya da ortak refah için oldukça önemli rol üstlenen kurumlar, temel kurumlardır. Öte yandan, bu temel kurumların kapsamı içinde alt kurum olarak işlev gören, çok sayıda küçük ölçekli kurum ise yardımcı kurumlar olarak kabul edilir. Örneğin eğitim temel kurumunda okullar, üniversiteler ya da enstitüler birer yardımcı kurum niteliğindedir. Temel kurumların karşılıklı bağımlı ve eşgüdümlü işleyişi kültür ve toplumun sürekliliği için oldukça önemlidir. Hiçbir kurum tek başına var olamayacağı gibi belirli düzeyde birbirleri üzerinde etkili olabilen yapılardır. Dolayısıyla, temel ve yardımcı kurumlar bir çeşit kurumlar ağı içinde, kişi ve gruplarca üstlenilen sosyal ilişki ve roller yoluyla birbirlerine eklemlidir.
Yine kurumlar, bir arada yaşayan insanların temel ihtiyaçları ile beklentilerini karşılamak üzere üstlenmiş oldukları fonksiyonlar bağlamında, olumlu ve olumsuz işlevleri üzerinden değerlendirilmektedir. Buna göre, kişilerin davranışlarını kolaylaştıran davranış modelleri olmaları; toplumsal düzeyde kültürün istikrar ve devamını sağlayan temel ajanlar olmaları; kesin ve yaptırımlı ilişki formları olarak insanlar üzerinde bir kontrol görevini ifa etmeleri kurumların olumlu fonksiyonları olarak sayılır. Diğer yandan, sosyal davranışların koruyucusu olması hasebiyle bazen sosyal değişime karşı direnç göstermeleri; hakim kültüre uymayan girişimlerde bulunan insanları sınırlaması ve kişilerin inisiyatif almalarını engellemeleri; herkes tarafından kanıksanmış ve yerleşmiş anlayışları yüzünden, gerektiği durumlarda bile kişilerin sosyal sorumluluk alma konusunda çekingen davranmalarına yol açabildikleri gibi hususlar kurumların olumsuz fonksiyonları olarak belirtilir.
İnsanlık tarihi boyunca değişmeyen hiçbir toplumsal kurum yoktur. Bu nedenle, nitelikleri gereği dinamik olan kurumlarda süreç içinde değişimler geçirir. Kurumsal değişimlerin bazıları temel toplumsal işlevlerin yeni bir içerik kazanarak değişik biçimlerde yerine getirilmesi şeklinde gerçekleşir. Bu kurumsal değişime örnek olarak monarşi devlet düzeninden, cumhuriyet rejimine geçiş verilebilir. Bir diğer kurumsal değişim, bir kurumdaki bunalım ya da etkin işleyiş durumunun diğer kurumların işlevlerini yerine getirişini etkilemesiyle görülen değişimdir. Bu değişime örnek olarak, ekonomik kurumda yaşanan sıkıntıların, aile kurumun oluşması için gerekli ilk adım olan evliliklerde gecikmeye neden olması verilebilir. Son olarak, bir kurumun kimi işlevlerinin başka kurumlarca üstlenilmesi şeklinde görülen kurumsal değişimler yaşanır. Bu tür değişim, temel kurumlardan biri olan aile kurumunun birtakım işlevlerinin kreşler, okul ve üniversiteler, işyerleri, meslek kuruluşları ve sosyo-kültürel yapılar (tiyatro, sinema, spor kulüpleri vs.) gibi birimlerin üstlenmiş olmasıyla yaşanmaktadır.
YAZAR
Ali Osman Öztürk