19. yüzyılın sonlarına doğru Hint kıtasında Mirza Gulam Ahmed Kadiyani'nin (ö. 1908) düşünceleri etrafında şekillenmiş olandini harekettir.
Mehdilik fikri etrafında gelişmiş olan Kadıyanilik, İslami gelenekten beslenerek ana yapısını tesis etmiş olsa da Hristiyanlık ve Hinduizm başta olmak üzere diğer inanç ve kültürlerden de zaman zaman etkilenmiştir. Gulam Ahmed, gençlik yıllarından itibaren yerel gazetelerde Hindulara ve Hristiyanlara karşı İslam'ı savunan yazılar kaleme alarak adını duyurmaya başlamıştır. Zamanla çeşitli faktörlerin etkisi ve yönlendirmesine maruz kalan Gulam Ahmed, 1885 yılında hicri 14. yüzyılın müceddidi olduğunu ilan etmiştir. Ardından Allah'ın kendisine taraftarlarından biat almasını ve ayrı bir cemaat oluşturmasını emrettiğini öne sürmüştür. Buna müteakip 1889 yılında, Pencap eyaleti sınırları içinde kalan Kadıyan dadini bir hareket kurarak "tevbe etme biatı" adı altında taraftarlarından biat almıştır. İlk ortaya çıktığı yıllarda "Biat" adıyla tanınmış olan bu hareket, 1900'lü yılların başından itibaren Gulam Ahmed tarafından Hz. Peygamber'in ismine işaret etmek üzere "Ahmediyye" olarak tanıtılmıştır. Ahmediyye, kurucusunun adına izafetle "Mirzaiye" ve ortaya çıktığı yere nispetle "Kadıyaniye" adıyla da anılmıştır.
Gulam Ahmed, düşüncelerini daha çok kurtarıcı fikri üzerine inşa etmiştir. Ona göre ahir zamanda gelmesi beklenen Mesih, İsa b. Meryem değil, yaratılış itibarıyla ona benzeyen Muhammed ümmetinden bir kimsedir. Dolayısıyla Müslümanların beklediği Mehdi ile Mesih aynı kişi olup bu da kendisinden başkası değildir. Gulam Ahmed, takipçileri tarafından kendisi için kullanılan "nebi" ve "resul" söylemlerini tevil etmeye çalışarak Allah'ın zılli (gölge) anlamda bir peygamberi olduğunu ve dolayısıyla yeni bir şeriat getirmediğini belirtmiştir. Peygamberliğinin ise Hz. Muhammed'in nübüvvetinin bir yansıması olduğunu öne sürmüştür. Bu tür fikirleri yüzünden Muhammed Hüseyin el-Batalevi (ö. 1920) ve Molvi Sanaullah Amritsari (ö. 1948) gibi dönemin önde gelen İslam bilginleri tarafından tenkit edilmiştir. Her iki taraf birbirlerine reddiyeler yazarak ciddi münakaşalara girişmişlerdir. Gulam Ahmed'e itiraz edenler arasında Arya Samac hareketinin önde gelen isimleri de yer almıştır. Hinduizm menşeli budini harekete mensup kimseler, Veda metinlerinden sonra yeni bir ilahi mesajın gelmediğini ve bu yüzden Vedalara rücu edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Özellikle avam arasında yaygın olan kimi inanç ve uygulamaları bidat olarak değerlendirip reddetmişlerdir. Gulam Ahmed ise onlara yönelttiği itirazlarla vahyin kesilmediği iddiasını ispatlama çabası içerisinde olmuştur.
Gulam Ahmed'in fikirlerinin belli bir kesim tarafından benimsenmesinin altında yatan çeşitli sebepler vardır. Hintli Müslümanlar, 1857 yılındaki Sipahi ayaklanmasının ardından siyasi, dini ve kültürel anlamda güç kaybederek bir taraftan İngiliz ve Hinduların baskısı altında kalmış, diğer taraftan da kendi aralarındaki mezhep ayrılıklarından dolayı bunalımlar yaşamıştır. Bu durum, onlar arasında kargaşa ortamına son verecek ruhani bir kurtarıcı beklentisinin artmasına sebebiyet vermiştir. Böyle bir atmosferde ortaya çıkan ve dış güçlerin de desteğini arkasına alan Gulam Ahmed, düşüncelerini belli oranda yaymayı başarmıştır. Halk nezdinde itibar kazanmak için elli ciltten oluşacak Berahin-i Ahmediyye (Ahmedilerin Delilleri) adlı bir eser kaleme alacağını ve burada İslam dininin yüceliğini anlatıp diğer dinlere reddiyeler yazacağını duyurmuştur. 1879'da başlayıp 1905'te tamamladığı bu eseri sadece beş ciltten oluşmuştur. Bunun yanında Tevzih-i Meram (Hedeflerin İzahı), İzale-i Evham (Vehimlerin Giderilmesi), Tezkire, Hakikatu'l-Vahiy ve Çeşme-i-Ma'rifet gibi eserleri de Gulam Ahmed'in fikirlerinin yayılmasında etkili olmuştur.
Gulam Ahmed, belli bir strateji takip ederek içinde bulunduğu toplumsal yapınındini ve kültürel özelliklerini dikkate almıştır. Bu bağlamda Hindular arasında kurtarıcı düşüncesiyle doğrudan ilişkili olan "avatara" inancından yararlanmıştır. Bu inanca göre Tanrı, farklı varlık formlarına bürünerek yeryüzünde ortaya çıkmakta ve insanlara hayatın gerçek anlamını açıklamaktadır. Rama ve Krişna ön plana çıkan avataralar olup Hindular nezdinde rol-model alınması gereken varlıklar olarak görülmektedir. Ahir zamanda doğruluğu tesis etmek için yine böyle bir kurtarıcı gelecektir. Yaşadığı ortam itibarıyla bu tür inançlardan haberdar olan Gulam Ahmed, 1904 yılında Siyalkut'ta kendisinin Müslümanlar için Mehdi, Hristiyanlar için Mesih olduğunu öne sürmüş; Hindular için de Krişna avatara olduğunu ilan etmiştir. Hindu düşüncesine uygun olarak Krişna'nın, Ruddar (kötü karakterli kimseleri cezalandıran) ve Gopal (erdemli kimseleri yücelten ve mazlumları koruyan) olmak üzere iki temel niteliğe sahip olduğunu belirtmiştir. Beklenen Mesih'in, yani kendisinin de bu iki niteliğe haiz olduğunu ve zuhuruyla Tanrı'nın vaadinin gerçekleştiğini beyan etmiştir. Tezkire adlı eserinde bu görüşünü teyit edecek çeşitli anlatılara yer vermiştir. Bu anlatılardan birine göre Gulam Ahmed bir gün rüyasında kalabalık bir Hindu grubunun karşısında toplandığını görür. İçlerinden biri, "Krişna Ci (Efendimiz Krişna) nerede?" diye sorar. Orada bulunanlardan biri Gulam Ahmed'i göstererek "Krişna, bu." şeklinde cevap verir (Tezkire, 488). Dolayısıyla Gulam Ahmed, toplum arasında yaygın olan kurtarıcı fikrini kendi düşüncesine uygun şekilde yorumlayıp daha fazla taraftar bulma çabası içine girmiştir.
Gulam Ahmed'in ölümünden sonra hareketin başına Hekim Nuruddin (1914) geçmiştir. Onun vefatından sonra Kadıyanilik iki ana kola ayrılmıştır. Lahor'da varlıklarını devam ettiren "Lahori" grubu, Hoca Kemaleddin (ö. 1932) ve Muhammed Ali (ö. 1951) gibi şahıslar tarafından yönetilmiştir. Bunlar, Hz. Muhammed'i son peygamber olarak kabul etmişlerdir. Dolayısıyla Gulam Ahmed'in risalet ve mesihlik iddialarının mecazi olarak algılanması gerektiğini savunmuş ve onu bir müceddid olarak görmüşlerdir. Kadıyan'da kalan "Kadıyan" grubu ise Gulam Ahmed'in oğlu Mirza Beşiruddin (ö. 1965) tarafından yönetilmiştir. Bunlar, yirminci yüzyılın ortalarına doğru merkezlerini Pakistan'ın Pencap eyaletinde yer alan Rebva şehrine taşımışlardır. Bu yüzden "Rebva" grubu olarak da anılmışlardır. Diğer ekolün aksine Gulam Ahmed'in gerçek bir peygamber olduğunu ileri sürmüşler ve buna inanmayanları tekzip etmişlerdir.
Kadiyanilik aşırı görüşlerinden dolayı Pakistan Parlamentosu'nun, 1974 yılında aldığı kararla "İslam dışı azınlık" ilan edilmiştir. Bu gelişme, Kadiyaniliğin doğup büyüdüğü topraklardaki etki alanını kısıtlamış olsa da günümüzde Hint-Pakistan hattı başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde sayıları tam olarak bilinmeyen fakat iki ila on beş milyon arasında olduğu zikredilen Kadiyaniler bulunmaktadır.
YAZAR
Cemil Kutlutürk