İdealizm (Uluslararası İlişkiler) nedir?
İdealizm, uluslararası ilişkiler bağlamında 1919-1939 yılları arasında, başka bir deyişle, iki savaş arası dönemde "Uluslararası İlişkiler" disiplininin başlangıcında hakim olan teoridir. Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ile dünyada kalıcı barışın sağlanması ve yeni bir savaşın yıkımından kaçınılması için ileri sürülen bir anlayış olan idealizmin kökleri Immanuel Kant'ın (ö. 1804) öğretilerine dayanır. Kant'a göre dünyada kalıcı barışı sağlamak mümkündür. Kalıcı barışın sağlanması; devletlerin birbirlerinin iç işlerine müdahale etmemesi, bir devletin başka bir devleti baskı altına almaktan kaçınması, devletlerin ilişkilerini karşılıklı güven ilkesine göre sürdürmesi, askeri harcamaların azaltılması ve sürekli orduların kaldırılması ile mümkün olacaktır. Başta demokrasi olmak üzere, ortak ahlaki değerlerin dünyaya hakim olması da kalıcı barışın sağlanmasının güvencesi olacaktır. Kant'ın kalıcı barış teorisi 1919'dan sonra kurulmaya çalışılan barışçıl dünya düzeninin felsefi temelini oluşturmuştur ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson'ın (ö. 1924) başını çektiği idealizm düşüncesi ortaya çıkmıştır.
İdealizmin temelinde insan doğasının iyi olduğu ön kabulü vardır. Dolayısıyla uluslararası aktörlerin çatışmacı davranışları doğalarının değil, sistemin kötü ve yanlış olmasının sonucudur. Eğer uluslararası sistem iyileştirilirse aktörlerin eylemleri de iyileşir ve çatışma ortadan kalkar. Savaş ve çatışma rasyonel eylemler değildir. Savaşın maliyeti tüm uluslararası aktörler için yüksektir. Buna karşın barış herkesin yararınadır çünkü uzun vadede tüm aktörlerin refahının artması ve uygarlığın ilerlemesi ancak kalıcı barış ortamında mümkün olabilir. İdealizme göre devletler arasındaki bağımlılık, uluslararası serbest ticaretin teşvik edilmesi ve kolektif güvenlik kurumlarının oluşturulması gibi yöntemlerle artırılabilir. Artan karşılıklı bağımlılık ortak çıkarlar doğurur ve ulusal çıkarların uyumlu hale gelmesi ile birlikte devletler arasındaki rekabet ve çatışma azalarak uzun vadede ortak ahlaki değerlerin ortaya çıkmasıyla kalıcı barış sağlanır.
İdealizme göre uluslararası politika; fikirler, ortak değerler, kolektif kültür ve sosyal kimliklere göre şekillenir. Başka bir deyişle fikirler ve değerler uluslararası politikanın en önemli araçlarıdır. Savaş karşıtı, sorunların barışçıl yollardan çözümü odaklı, açık diplomasiye dayalı evrensel bir etik anlayışı üzerine kurulu bir uluslararası sistem barışı getirecektir. Bu barışçıl evrensel etik ancak uluslararası örgütler ve uluslararası hukuk aracılığı ile inşa edilebilir.
Ortak barışçı bir ahlakı benimsemiş uluslararası toplumun inşa edilmesinde uluslararası örgütler kilit role sahiptir. Uluslararası örgütler kolektif güvenlik anlayışının yerleşmesini sağlar, sorunların barışçıl yollardan çözülmesi ve devletler arasındaki diplomasinin sürekli olması için bir çatı işlevi görür ve uluslararası hukuk kurallarının sistemin işleyişindeki temel norm olarak kabul edilmesini kolaylaştırır.
Uluslararası örgütler ve uluslararası hukuk aracılığı ile barışın inşa edilmesini öngören idealizmin uygulamadaki yansıması ve ilk denemesi 10 Ocak 1920'de ABD öncülüğünde kurulan Milletler Cemiyeti'dir. İdealizmin temel görüşlerini yansıtan bu uluslararası örgüt, kolektif güvenlik anlayışını ve sorunların barışçıl çözümü felsefesini pratiğe dökmeyi amaçlamıştır. Ancak 1939'da İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması, kolektif güvenlik anlayışının ve dolayısıyla idealizme dayalı bir uluslararası sistem inşa etme girişiminin başarısız olduğunu göstermiştir. İdealizme realistler tarafından getirilen eleştiriler de Milletler Cemiyeti deneyiminin kalıcı barışı sağlamada başarısız olduğu olgusundan yola çıkmıştır.
Uluslararası ilişkiler disiplininin en büyük tartışmalarından olan İdealizm-Realizm tartışması idealizme getirilen eleştirilerin ve İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde idealist fikirlerin başarısızlığa uğrayarak önem kaybetmesinin bir sonucudur. Buna göre İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması, idealizmin hem bir teori olarak hem de kalıcı barışı sağlamanın bir yöntemi olarak başarısız olduğunun göstergesidir. İdealizmin bu başarısızlığının temel sebebi devletlerarasındaki ilişkilerde güç faktörünü ve devletlerin çıkar odaklı kurumlar olduğunu göz ardı etmesidir. Çıkarlarını gerçekleştirmeyi ve güvenliğini sağlamayı amaç edinen devletlerin en önemli aktörler olduğu uluslararası sistemde rekabet kaçınılmazdır. Bu rekabetin ve güç odaklı siyasetin yerini ortak bir uluslararası ahlak anlayışının alacağını beklemek gerçekçi değildir. İki savaş arasındaki dönem de bu savı desteklemektedir. Uluslararası örgütler devletlerin iradesi ile oluşan kurumlardır ve devletlerin çıkarlarına hizmet eder. Bu örgütlerin devletler üzerinde ve onlara yaptırım uygulayacak ya da ortak bir değerler bütünü dayatacak bir güç olacağını beklemek gerçekçi değildir. İnsan doğası ve devletlerin çıkarlarının uyumlaşmasına dair iyimser beklentilerin gerçekçi olmaması uluslararası ilişkiler disiplininde idealizmin yerini realist paradigmaya bırakması ile sonuçlanmıştır.
YAZAR
Ayşe Aslıhan Çelenk