Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Eleştirel Teori / Frankfurt Okulu Nedir?

        Marksizmin argümanlarını geniş düzeyde kabul ederek kapsamlı bir şekilde kapitalizm ve pozitivizm eleştirilerinde bulunan ve adını 1923 yılında Almanya'da kurulan Frankfurt Sosyal Araştırma Enstitüsü'nden alan bir düşünce akımıdır. Enstitü'nün ilk döneminde en çok tanınan üyeleri arasında Max Horkheimer (ö. 1973), Theodor Adorno (ö. 1969), Herbert Marcuse (ö. 1979), Erich Fromm (ö. 1980), Leo Löwenthal (ö. 1993) ve Frederick Pollock (ö. 1970) gibi isimler sayılabilir. Hitler 1933'te iktidara geldiğinde, Enstitü ABD'ye taşınmış, 1950'ye gelindiğinde Frankfurt'ta yeniden kurulmuştur. Amerika'da kalan Marcuse, entelektüel bir odak noktası sağlayarak eleştirel teorinin temel yönlerini popüler hale getirmiştir. Jürgen Habermas, Alfred Schmidt (ö. 2012), Douglas Kellner gibi ikinci kuşak düşünürleri de Frankfurt Okulu'nun modernite ve araçsal akıl eleştirisini gözden geçirmeye ve geliştirmeye devam etmişlerdir. Okul, kapitalizm ve egemen olduğu modern çağdaki bilim, bilgi, kültür, politika gibi alanlara getirdiği eleştiriler nedeniyle eleştirel teori adıyla da anılmaktadır.

        Eleştirel düşünürler, Marksçı teorinin yanında Weber'in teorisiyle de gelişim göstermişlerdir. Bu nedenle yaklaşımın destekçileri genellikle "Weberci Marksistler" olarak adlandırılır. Ancak öte yandan felsefi açıdan da Frankfurt Okulu'nun epistemolojisinin temelinde, Hegelci bütünlük kavramı ve onun toplum ve tarih anlayışı etkili olmuştur.

        Okulun en dikkate değer düşünürlerinden biri olan Horkheimer bizzat okulun bakış açısını ortaya koyan bir yaklaşımla, kendisinin de içinde yaşadığı yüzyılın başından beri bilim adamlarının ve filozofların, salt mekanik yöntemlerin yetersizliklerine ve uygunsuzluğuna işaret ettiklerini belirterek bilimdeki bir krizden bahsedilebileceğini öne sürmüştür. Bu krize ayrıca, bir üretim aracı olarak görülen bilimin, genel ihtiyacı gidermeye yönelik beklentileri karşılayamamış olmasını da eklemektedir. Yine Horkheimer bilimsel çabanın artık çelişkilerle dolu bir ekonomiyi yansıttığını ve bu ekonominin de büyük ölçüde tekellerin hakimiyetinde olduğunu ifade etmektedir. Bu haliyle genel bir krizin varlığına işaret eden Horkheimer'a göre bilimin krizini anlamak için mevcut sosyal duruma ilişkin doğru bir teoriye ihtiyaç vardır.

        Marcuse'un ifadesiyle bu çelişki doğanın her zamankinden daha etkin bir şekilde tahakkümüne yol açan bilimsel yöntem ile teorik aklın, pratik aklın hizmetine girmesinden kaynaklanmaktadır. Ona göre ortaya çıkan tahakküm, kendisini yalnızca teknoloji yoluyla değil, teknoloji olarak da sürdürmektedir. Dahası bu durum, kültürün tüm alanlarını içine alarak genişleyen siyasi gücün büyük meşruiyetini sağlamaktadır. Böylelikle teknolojik rasyonalite, tahakkümün meşruiyetini de sağlamaktadır. Bu bağlamda bilim artık kendi yöntem ve kavramları sayesinde, doğanın egemenliğinin insanın egemenliğiyle bağlantılı kaldığı bir evreni geliştirmektedir. Egemenliğin en ileri aşamasında ise bu tahakküm yönetim işlevi görmektedir. Ortaya çıkan bu genel kriz içinde Horkheimer'a göre düşüncede aynı etkiye maruz kalmıştır. Bilim ile teknoloji arasında kurulan bağ nedeniyle kavramlar, 'modernleştirilmiş' ve rasyonelleştirilmiştir. Artık sanki düşüncenin kendisi endüstriyel süreçler seviyesine indirgenmiş olarak üretimin bir parçası haline gelmiştir. Mevcut akıl krizi içinde tüm temel kavramlar içeriklerinden boşaltılarak yalnızca biçimsel kabuklar haline gelmiştir. Halbuki düşünceler otomatikleştikçe ve araçsallaştırıldıkça onlar da kendi anlamını taşıyan düşüncelerde o kadar az görülmektedir. Şeylerin ve olayların dünyasında anlamın yerini işlev veya etki almaktadır.

        Böyle bir durumda Horkheimer için akıl, özerklikten yoksunlaşarak bir araç haline gelmiş ve tamamen sosyal sürece bağlanmıştır. Tekelci kapitalizm koşullarında göreceli bir bireysel bağımsızlık geçmişte kalmıştır. Bireyin artık kendine ait bir fikri yoktur. Kitle inancının içeriği, iktidardaki ekonomik ve politik bürokrasilerin dolaysız bir ürünüdür ve onun takipçileri gizlice kendi atomistik ve dolayısıyla gerçek olmayan çıkarlarını izler; ekonomik makinenin yalnızca işlevleri olarak hareket ederler.

        Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserde Horkheimer ve Adorno, kültürün dahi her şeye aynılıkla bulaşmakta olduğunu belirtmektedir. Her bir kültür dalı kendi içinde aynı şekildedir. Politik karşıtların estetik görünümleri bile aynı esnek olmayan ritmi ortaya koymaktadır. Ortaya konulan şey standartlaştırılmış formlardır ve bu formlar da tüketicilerin ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Fakat düşünürlere göre, gerçekte ise bir manipülasyon döngüsü ve ihtiyaç, sistemi her zamankinden daha sıkı bir şekilde birleştirmektedir. Bu yapılırken üzerinde konuşulmayan şey, teknolojinin toplum üzerinde kazandığı gücün aslında toplumdaki ekonomik konumu en kuvvetli olanların gücü olduğudur. Bugün teknik rasyonalite, tahakkümün rasyonalitesidir. O kendine yabancılaşmış bir toplumun baskıcı karakteridir. Bu doğrultuda Marcuse, teknolojinin modern dünyada tarafsız olduğu fikrini reddetmiş ve teknolojiyi insanlara hükmetmek için kullanılan bir araç olarak görmüştür. Ona göre teknoloji, ne kadar saf olursa olsun, tahakkümün sürekliliğini kolaylaştırarak sağlamaktadır. Bu durum, rasyonalitenin somutlaşmış hali gibi görünse de bir bütün olarak mantıksızdır.

        Eleştirel teorinin ikinci döneminin en çok öne çıkan düşünürü olan Habermas'a göre de ilk dönem düşünürleri gibi kapitalizm egemenliğinde gelişen bilim ve teknoloji ilişkisi, tekniğin bilimselleştirilmesine dönüşmüş ve 19. yüzyıldan itibaren teknik ve bilim birinci üretici güç haline gelmiştir. Ancak ilk dönem düşünürlerinden farklı olarak Habermas artık Marx'ın dikkate aldığı doğrudan üretici güç olarak üreticinin iş gücünün önemsizleşmeye başladığını, bu bakımdan da sermaye miktarlarını basit iş gücü değeri üzerinden hesaplamanın bir anlamı kalmadığını söylemektedir.

        Öte yandan Habermas'ın amaç-rasyonel eylem dediği iş çevresinde biriken üretici güçler, başlangıçtan itibaren gelişmenin motoru olsalar da özellikle bilimsel-teknik bir ilerlemeyle bir kurtuluş potansiyeli olamamakta ve özgürleştirici hareketlere de yol açamamaktadırlar. Üstelik bilimsel teknik ilerleme artık bir meşruiyet temeli olmuştur. Bu haliyle de Marx'ın tarihsel materyalizmin temel varsayımlarını geliştirdiği kategorik çerçevenin yeniden formüle edilmesi gerekmektedir. Artık üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki bağın yerine, çalışma ve etkileşim arasındaki bağın geçirilmesi gerekmektedir.

        Bu doğrultuda Habermas ilişkiyi, üretimin amaçlı olarak koordine edilmesini temel alarak geliştirmiştir. Ona göre Marx, üretim aşamasında yalnızca tek bir bireyin araçsal eylemlerini değil, aynı zamanda farklı bireylerin sosyal iş birliğini de anlamaktadır. Farklı bireylerin araçsal eylemleri, amaca yönelik-rasyonel bir şekilde, yani üretim hedefine yönelik olarak koordine edilir. İş birliğinin ortaya çıktığı uyumlu stratejik eylem kuralları, emek sürecinin zorunlu bir bileşenidir. Buradan hareketle Habermas, koordineli bir eylemin gerekliliği toplumda iletişimi de zorunlu kılar demektedir. Dahası Habermas'ın belirttiği haliyle Horkheimer, Adorno ve sonrasında Marcuse'un Weberci yorumlamaları sonucunda, Marx için açık olarak özgürleştirici potansiyeli olan bilim ve teknik tam aksine toplumsal baskının aracı olarak değerlendirilmiştir. Böylece Habermas, bilim ve tekniğin kapitalizmin kontrolündeki ilerlemesi nedeniyle Marx'ın tür varlığının analitik olarak farklı iki bileşeni olan iş ve sosyal etkileşim arasında ayrım yapmada başarısız olduğunu ileri sürer. Marx sosyal etkileşimi görmezden gelmeye ve onu işe indirgemeye meyletmiştir. Dolayısıyla Marx'tan farklı olarak Habermas'ın başlangıç noktası, iş ve etkileşim arasındaki ayrımdır.

        Özetle Habermas'a göre insanlar üreticidirler ve bu bakımdan çevrelerindeki nesneleri kontrol etme ve kullanmaya dönük teknik ilgileri vardır. Teknik ilginin kendisi, doğa bilimlerine ve bunlardan doğan teknolojilere ve sosyal bilimlerin de doğa bilimlerine en çok benzeyen yönlerine yol açmaktadır. Teknik ilgi dışında Habermas, insanın başkalarıyla iletişim kurabilmesini sağlayan pratik bir ilgisinin ve de düşünümsel ilgisinin olduğunu söyler. Pratik ilgi, herkesin yararına olarak karşılıklı şekilde iş birliğini mümkün kılmakta ve anlamaya dönük bilimlere, yani hermeneutik bilimlere yol açmaktadır. Düşünümsel ilgi ise insanın kendisi ve içinde yaşadığı dünya hakkında düşünme olan, bu haliyle de insanın özerklik olasılığını sağlayan bir ilgidir. Bu sonuncusu özgürleştirici ilgidir ve insanı eleştirel teoriye geri götürür. Özerkliğe ulaşmak için insanın nesneler hakkında bilgi sahibi olması, çevresindeki diğer insanları ve ayrıca da kendisinin ne yaptığını anlayabilmesi gerekmektedir.

        Böylece Habermas, üç bilgi sistemi belirler, birincisi analitik bilim veya klasik pozitivist bilimsel sistemdir. Bu bilgi sisteminin temelindeki ilgi, çevreye, diğer toplumlara veya toplum içindeki insanlara uygulanabilen teknik tahmin ve kontroldür. İkinci bilgi sistemi türü, insancıl bilgidir ve ilgisi dünyayı, geçmişi ve bugünü anlamak üzerinedir. Üçüncü tür bilgi ise Habermas ve genel olarak Frankfurt okulunun benimsediği eleştirel bilgidir. Bu tür bilgiye bağlı ilgi, insanın özbilincini geliştireceği için çarpıklıklardan kurtularak insanın özgürleşmesini sağlayacak zemini sunmaktadır. Habermas, Marx'tan farklı olarak, temele amaca yönelik-rasyonel eylemden ziyade iletişimsel eylemi almaktadır. Böylece o, Marx'ın işin çarpıtılmasının yapısal kaynaklarını incelediği gibi, iletişimi bozan sosyal yapılarla ilgilenmektedir. Marx için amaç, çarpıtılmamış çalışmanın (türlerin varlığı) ilk kez var olacağı komünist bir toplum iken, Habermas için siyasi hedef, çarpıtılmamış bir iletişim toplumudur (iletişimsel eylem). Marx, çarpıtılmamış çalışmanın önündeki (kapitalist) engellerin kaldırılmasını ister, Habermas ise özgür iletişimin önündeki engellerin kaldırılmasını.

        YAZAR

        Ömer Say

        KAYNAK

        • Bemaish R., "Critical theory/Frankfurt School." G. Ritzer, ve M.J. Ryan. Ed. The Concise Encyclopedia of Sociology içinde. West Sussex: Wiley Blackwell Publishing Ltd., 2011.
        • Benton, Ted ve Ian Craib. Philosophy of Social Science. New York: Palgrave Macmillan, 2011.
        • Habermas, Jürgen, Communication and the Evolution of Society. Çev. Thomas McCarthy Boston: Beacon Press, 1979.
        • Habermas, Jürgen, The Theory of Communicative Action Volume 1, Reason and the Rationalization of Society. Çev. Thomas McCarthy. Boston: Beacon Press, 1984.
        • Habermas, Jürgen, İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim. Çev. Mustafa Tüzel. İstanbul: Yapı Kredi Yayıncılık, 2007.
        • Horkheimer, Max ve Theodor Adorno. Dialectic of Enlightenment. Gunzelin Schmid Noerr. Ed. Çev. Edmund Jephcott. California: Stanford University Press, 2002.
        • Horkheimer, Max, Eclipse of Reason. London: Continuum, 2004.
        • Horkheimer, Max. Critical Theory Selected Essays. Çev. Matthew J. O'connell and Others. New York: The Continuum Publishing Company, 2002.
        • Marcuse, Herbert. One-Dimensional Man, London: Routledge, 2007.
        • Ritzer, George. Sociological Theory. New York: McGraw-Hill Companies, 2011.
        • Swingewood, Alan. A Short History of Sociological Thought. New York: Macmillan Education, 1991.
        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa