Eğitim sosyolojisi, eğitimle toplum, toplumsal kurumlar ve süreçler arasındaki ilişkileri inceleyen bir alandır. Araştırma yöntemleri ve teorik temelleri yönünden sosyoloji disiplininden yararlanır. Sosyoloji, eğitime 19. yüzyılın son çeyreğinde ilgi göstermeye başlamıştır. Eğitim ve toplum arasında çeşitli düzeylerde ve ortamlarda gerçekleşen etkileşimi, sosyolojik yöntem ve yaklaşımlara dayalı olarak sistematik biçimde inceleyen bir bilim dalı olan eğitim sosyolojisi, sosyal-psikoloji, sosyal antropoloji, tarih, felsefe gibi pek çok disiplinden beslenir ve onları besler. Eğitim sosyolojisi, disiplinler arası bir karaktere sahip olsa da eğitim ve sosyolojinin birleştirildiği iki eksenli bir yaklaşımdan daha çok, eğitim ve öğrenmenin toplumsal boyutlarını anlamak için sosyolojik yöntem ve teoriye başvurulan bağımsız bir alandır.
Tarihi süreç içinde eğitim sosyolojisi, kendine ait kavramlardan oluşan özgün bir akademik dil ve alan oluşturmuştur. Söz konusu kavramlar, teorik tartışmalardan ziyade eğitim üzerine yapılan araştırmalardan üretilmiştir. Eğitim ve öğrenmenin toplumsal boyutlarına ilişkin problemlerin konu edildiği görgül (ampirik) araştırmalar, eğitim sosyolojisinin ana gündemidir. Eğitim sosyolojisi, sosyoloji programlarından daha çok hem dünyada hem de Türkiye'de eğitim fakülteleri içinde eğitim felsefesi, eğitim antropolojisi ve eğitim tarihi gibi alanlarla birlikte eğitimin temelleri üst başlığında disiplinler arası bir çalışma alanı olarak varlığını sürdürmektedir.
Günümüzde eğitim sosyolojisi, yaygın olarak eğitim sosyolojisi (sociology of education) olarak adlandırılmış olsa da tarihi süreçte, özellikle 1950'lere kadar, eğitsel sosyoloji (educational sociology) şeklinde kullanılmıştır. Bu farklılık, yalnızca dille ilgili bir tercih olmayıp derin bir paradigma ayrımını da ifade eder. Eğitim, uygulamalı bir alan olarak gelişirken sosyolojinin önemli oranda teorik olarak ilerlemesi, bu ayrımda önemli bir etkendir. Eğitsel sosyoloji, eğitimi sosyal bir olgu olarak ele alarak eğitim politikaları ve reform önerileri gibi uygulamaya dönük çalışmalar üretme eğilimindedir. Buna karşılık eğitim sosyolojisi, sosyolojik sorunların eğitimdeki karşılıklarının neler olduğunu anlamaya dönük teorik ve analitik çalışmalar yapmayı hedefler. Alanın kurumsallaşarak eğitim sosyolojisi başlığında yaygın biçimde akademilerde yer bulması, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşmiştir. 1970'li yıllardan sonra yeni ekoller oluşturulmuş ve alanı derinden etkileyen çalışmalar yapılmıştır. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye'de 1964 yılında ilk bağımsız eğitim sosyolojisi kürsüsü açılmıştır. Amerikan Sosyoloji Derneği, 1960 yılında Eğitim Sosyolojisi adıyla bir çalışma alanı kurmuş ve 1927'den beri çıkan Eğitim Sosyolojisi Dergisini (Journal of Educational Sociology) bünyesine katarak adını Eğitim Sosyolojisi (Sociology of Education) olarak değiştirmiştir. Bu durum, alanı eğitimle daha yakından ilişkili bir alt-alan olmaktan çıkararak sosyoloji ile daha güçlü bağlar kuran bir alt-disipline dönüştürmüştür.
Eğitim sosyolojisi çalışmalarının büyük bölümü, üç ana sosyolojik paradigma üzerine inşa edilmektedir: İşlevselci, çatışmacı ve yorumcu. İşlevselci yaklaşım, temel önermelerini Emile Durkheim'dan (ö.1917) alır. Durkheim, toplumları bir arada tutan şeyin ne olduğu sorusuna odaklanmıştır. Toplumsal olan her şeyin bilimsel olarak araştırılabileceğini iddia ederek, eğitimin de bilimsel olarak araştırılabileceğini ileri sürmüştür. Eğitimi de sosyal bir olgu olarak gören Durkheim, toplumsal bütünleşmeyi ve toplumun bileşenleri arasında dengeyi sağlamada eğitimin nasıl bir işlev gördüğünü incelemiştir. Ona göre okullar, geleceğin yetişkinleri olacak çocuklara toplumun üretken ve uyumlu birer parçası olabilmeleri için gerekli normların ve ahlaki kodların aktarıldığı kurumlar olarak işlev görmelidir. Eğitimin pek çok işlevi arasında toplumsallaşma, değer aktarımı, uyum sağlama, sosyal rollerin benimsenmesi gibi işlevler yer alır.
İşlevselciliğin geliştirilmiş bir versiyonu olan ve modern sosyolojiyi derinden etkileyen yapısal işlevselcilik yaklaşımı, Talcott Parsons (ö. 1979) tarafından 1950'lerde ortaya atılmıştır. Parsons'ın bakış açısında sistem yaklaşımı ve liyakat (meritokrasi) öne çıkmaktadır ve odağında eğitim aracılığıyla toplumsal rollerin dağılımı bulunmaktadır. İşlevselciliğin erken dönem önermeleri, etkisini büyük ölçüde kaybetse de ana damar, eğitim sosyolojisinin en baskın paradigmalarından biri olmaya devam etmektedir.
Çatışmacı yaklaşımlar, işlevselciliğin karşı ucunda yer alıp kurucu figürleri Alman filozoflar Karl Marx (ö. 1883) ve Max Weber'dir (ö. 1920). Marx, eğitim üzerine çok az şey söylemiş olup ona göre eğitim, tıpkı diğer sosyal kurumlar gibi toplumsal kontrolün sağlanması için bir araç olarak kullanılmaktadır. Çatışmacı yaklaşımın Marxist versiyonlarına göre toplumlar, sınırlı kaynaklara sahip olunması ve bunların kullanımı için sürekli bir mücadele ve çatışma içindedir. Sosyal düzen, bu anlamda işlevselciliğin önerdiği gibi uyum ve dengeyle değil, güç ve baskıyla kurulur. Toplumda gücü ve zenginliği elinde bulunduranlar, bu pozisyonlarını devam ettirmek amacıyla her türlü yolu kullanmakta ve bunu çeşitli araçlarla meşrulaştırmaktadır. Eğitim de bu araçlardan biridir. Eğitim aracılığıyla sosyal sınıflar yeniden üretilerek mevcut güç pozisyonları korunur ve meşrulaştırılır. Okul aracılığıyla aktarılacak bilgi, beceri ve beklentiler, onların sosyal sınıfları ile ilişkili olarak ayrımsal biçimde dağıtılır.
Weber, Marx'ın yaklaşımını genişleterek sosyal sınıflar arasındaki çatışmaya başta kültür olmak üzere yeni katmanlar ekler. Sosyal sınıflar ve politik-ekonomi arasında tek senaryolu bir bağlantı kurmaksızın toplumdaki statü gruplarının oluşumunda ekonominin dışındaki etkenleri masanın üzerine koyar. Weber'e göre sosyal etkileşim aracılığıyla gruplar arasında dayanışma da dahil olmak üzere farklı bağlar oluşur. Bunlar, kişilerin geldiği sosyal sınıflardan bağımsız olarak işleyebilir. Çatışmacı yaklaşım, bizzat bu ekolü benimseyenlerin bazıları tarafından ekonomik indirgemecilikle eleştirilerek farklı formlarda yeni kuramlar altında yeniden doğmuştur: Post-Marxist, Neo-Marxist, Neo-Weberian gibi. Yirminci yüzyıl başlarında ulus-devletlerin ve şirketlerin kontrolünde tanzim edilen eğitim sistemine Marksist teorinin sağladığı kavramsal imkanlarla karşı çıkan eleştirel ve radikal pedagojilerden bahsedilebilir. Bertrand Russell (ö.1970) başta olmak üzere, Everett Reimer (ö. 1198), Ivan Illich (ö. 2002), Paulo Freire (ö. 1997) gibi eleştirel pedagogların temel iddiası, Marksist eğitim teorisi zaviyesinden mevcut düzenin sorgulanması ve buna karşı çıkılması şeklinde tezahür etmiştir.
Eğitim sosyolojisi alanındaki yorumcu yaklaşımların en belirgin özelliği, işlevselci ve çatışmacı yaklaşımlardan farklı olarak mikro alanlarda çalışmasıdır. Yorumcu yaklaşım, doğa bilimlerinin yöntemlerini (pozitivizm) kullanarak insan ve toplumun incelenebileceği savına karşı çıkarak sosyal ve beşeri bilimlerin kendine özgü kavrama biçimlerine ve araştırma yöntemlerine ihtiyaç duyduğunu ileri sürer. Burada tek bir kurucu figürden bahsetmek mümkün değildir. Kökleri, hermeneutik felsefeden, Amerikan sosyal-psikoloji ekollerine kadar geniş bir entelektüel yelpazeye dağılmış vaziyettedir. Fenomenoloji, sembolik etkileşimcilik, etno-metodoloji gibi kuramlar, bu yaklaşım çerçevesinde değerlendirilir. Yorumcu yaklaşımlar, gündelik hayatta özneler arası etkileşimleri kendilerine konu edinir. Gerçeklik, onu tecrübe edenlerden bağımsız olmayıp yüz yüze gerçekleşen etkileşimlerle inşa edilir. Eğitimde, okul içi özneler arası etkileşimlerle birlikte okuldaki diğer düzenlemeler (eğitim programları, disiplin kuralları, derslerin işlenişi gibi) ile girilen etkileşimleri konu edinir. Örneğin, sosyo-ekonomik arka planın, eğitim ortamlarına nasıl aktarıldığı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan akademik başarısızlığın mekanizmalarını nasıl çalıştırdığını, çocukların okul içi süreç ve kişilerle girdikleri etkileşimleri analiz ederek anlamaya çalışır.
Eğitim sosyolojisi alanı, doğrusal ve ortak bir gelişim çizgisi takip etmemiştir. Farklı ülkelerin sosyoloji disiplinlerindeki yaklaşımlar ve eğitimle ilgili gündemleri ile farklı biçimlerde şekillenmiştir. Örneğin, ilk yıllarında ABD'de eğitimde ortaya çıkan sorunlara çözüm arayışında uygulamalı bir yaklaşım olarak kullanılırken, Fransa'da sosyolojik kuramlar içinde bir tartışma konusu olarak kalmıştır. Buna karşılık, İngiltere'de farklı paradigmalarla hem kuramsal hem de araştırma gündemini farklı biçimlerde oluşturmuş ve çalışmaların merkezine bilginin ayrımsal dağıtımını almıştır. Eğitim sosyologlarının bir bölümü; eğitim ve öğrenme örgütleri içindeki kişiler arası etkileşimleri, öğretmen-öğrenci ilişkileri, başarı farklarının toplumsal kökenleri ya da ders içeriklerinin farklı sosyo-ekonomik düzeylerden gelen öğrencilerde nasıl bir karşılık bulduğu gibi mikro düzeydeki konulara odaklanırken diğerleri; bir bütün olarak eğitim ve toplum arasındaki ilişkilerle kültür, ekonomi, cinsiyet ve eğitim arasındaki etkileşim biçimleri gibi makro düzeyde konulara odaklanmıştır. Postmodern yaklaşımlar ise disiplinler arasındaki sınırları eritmiş olup diğer pek çok alanda olduğu gibi eğitim sosyolojisinin de nerede başlayıp nerede bittiği, örneğin eğitim antropolojisinden nerelerde ayrıldığı gibi net ayrımlar yapmayı imkansız hale getirmiştir.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye'de Osmanlı Devleti'nin son döneminde Durkheim, Edmond Demolins (ö. 1907) ve Pierre Guillaume Frederic le Play (ö. 1882) gibi sosyologlardan etkilenerek, eğitim sosyolojisinin temel konu ve kavramları ile ilgilenen aydınlar olmuştur. Ziya Gökalp (ö.1924), Prens Sabahattin (ö. 1948) ve İsmayıl Hakkı (Baltacıoğlu) (ö. 1978) eğitim sosyolojisinin Türkiye'de ilk temsilcileri arasında sayılabilir. Erken Cumhuriyet döneminde pozitivist-işlevselci Durkheim ekolüne karşılık Henry Bergson'dan (ö. 1941) mülhem sezgici ve anti-pozitivist sosyolojiden de etkilenen Mehmet Emin Erişirgil (ö. 1965), Nusret Köymen (ö. 1964), Nihat Nirun (ö. 2007), Nurettin Topçu (ö. 1975), Mümtaz Turhan (ö. 1969) gibi isimler, eğitim sosyolojisine katkı vermişlerdir. Sosyolojinin Türkiye'deki kaderine benzer şekilde eğitim sosyolojisinde de bilim dünyasına üst düzeyde teorik katkılarının çok sınırlı kaldığı söylenebilir. Eğitim fakültelerinin 2018'de yeniden güncellenen bölüm ve anabilim dalı yapılanmasında eğitim bilimleri bölümünün anabilim dalları şablonunda, eğitimin felsefi, sosyal ve tarihi temelleri anabilim dalı da yer almıştır. Ayrıca öğretmenlik programlarında eğitim sosyolojisi, eğitim antropolojisi gibi dersler de yer almaktadır.
YAZAR
Mustafa Sever