Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Egemenlik (Uluslararası İlişkiler) Nedir?

        Westphalia devlet sistemi ile ortaya çıkan ve belli bir toprak parçası üzerinde hem içeride hem de dışarıda en üst düzeyde ve tek bir merkezde toplanan otorite olma yetisine denk gelen egemenlik, bu bakımdan uluslararası ilişkiler alanının temel kurucu kavramlarından biridir. Klasik anlamda egemenliğin içsel ve dışsal olmak üzere iki boyutu vardır. İçsel egemenlik bir devletin toprak sınırlarında ve özellikle devlet-toplum ilişkisine dair konularda tek karar verici otorite olmasıdır ve bu bakımdan modern dönemin ayırt edici özelliklerinden en temelidir. Dışsal egemenlik ise devletin diğer devletlerle ilişkilerinde yetki ve otonomisine müdahale olmaması prensibidir. Dışsal egemenlik devletin uluslararası sistemde diğer devletlerle eşitliğinin tanınmasına yani hiçbir devletin ayrıcalıklı olmamasına (karşılıklılık) bağlıdır, diğer egemen devletlerin iç işlerine müdahale etmeme (non-intervention) şeklinde uluslararası bir sorumluluk getirir.

        Westphalia devlet sisteminin ve egemenlik anlayışının 1990'lı yıllardan itibaren küreselleşme süreçlerinin etkileriyle tehdit altında olduğuna dair tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmaların temelinde, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeye bağlı olarak sınırların erozyona uğradığı, uluslararası ilişkilerde devletlerin dışında bölgesel birlikler, uluslararası örgütler, devlet-dışı aktörlerin de karar verici rol oynamaları nedeniyle egemenliğin tek sahibinin ulus-devlet olmadığı iddiaları bulunur. Westphalia egemenlik anlayışının sona erdiği iddiasına katılmayan Stephan Krasner (1999), egemenliğin mutlak var olan bir ideal olmadığını öne sürer. Buna göre uluslararası ilişkilerde dört farklı egemenlik kullanımından bahseder: iç egemenlik, uluslararası hukuki egemenlik, Westphalia tipi egemenlik, karşılıklı bağımlılık egemenliği. İç egemenlik, devletin kendi toprakları üzerinde tek otorite olması anlamına gelirken uluslararası hukuki egemenlik, devletlerin eşit egemenlik, tanınma ve diplomatik dokunulmazlık ilkelerine dair hak ve ödevlere dayanan uluslararası hukuka karşılık gelir. Westphalia tipi egemenlik, belirli bir toprak parçası üzerinde otorite yapılarının dış aktörlerden bağımsız olduğu bir siyasal örgütlenmeye, karşılıklı bağımlılık egemenliği ise devletler arasında mal, sermaye, kişi, bilgi, fikir akışlarını düzenleyen kamu otoritesine denk gelir. Aslında bu farklı kullanımlar, egemenliğin hukuki, siyasi ve normatif boyutlarıyla ilişkilidir. Uluslararası hukuki egemenlik ve Westphalia tipi egemenliğin otorite ve meşruiyetle ilgili olduğunu, siyasal kapasite (kontrol) ile ilişkili olmadığını savunan Krasner, ilki için önemli olanın formel yargısal bağımsızlığı olan ülkesel devletlerin tanınması iken diğeri için temel prensibin dış aktörleri devletin topraklarının dışında tutmak olduğunu belirtir. İçsel egemenlik hem kontrol hem de otorite içerirken karşılıklı bağımlılık egemenliği ise tamamen sınırlarındaki hareketleri düzenleme kapasitesi ile ilgili olan kontrole dayalıdır; otoriteyle ilişkili değildir. Bu bakımdan da devletler bir egemenlik türüne sahipken diğerine sahip olmayabilir. Buna örnek olarak Tayvan'ın Westphalia tipi egemenliği varken uluslararası olarak tanınmadığı için uluslararası hukuki egemenliği olmaması verilebilir.

        Norm olarak Westphalia egemenlik anlayışında içsel otoriteye dışarıdan müdahale kabul edilemezken, pratikte bu egemenliğin müdahaleye uğradığı görülmektedir. Uluslararası ilişkilerde uluslararası davranışın, ulusların çıkarı ve gücünün sonucu olduğunu benimseyen araçsal bakış açısı, uluslararası hukukun içeriğinin güçlü ulus-devletlerin çıkarı doğrultusunda oluştuğunu ve aslında güçlü ulus-devletlerin çıkarları söz konusu olduğunda egemenliğe dair uluslararası ilkelerle devletlerin davranışları arasında ciddi fark olduğunu savunur. Yine inşacı bakış açısı, ulusal egemenliğin özneler arası inançlara dayandığını, uluslararası yasal egemenliğin temel meselesi olan tanınmanın buna örnek teşkil ettiğini savunur. Bir ulus-devletin antlaşma yapabilme, uluslararası örgütlere üye olma, diğer devletlere uluslararası dokunulmazlıklar sunma gibi olanakları beraberinde getiren tanınmasının aslında özneler arası beklentiler ve anlayışlardan ibaret olduğunu belirten inşacılar, ulus-devletin egemenliğinin durumsal olduğunu ve uluslararası sistemde inşa edildiğini iddia ederler.

        Şüphesiz bugün Westphalia devlet sistemi dönemindeki egemenlik anlayışının sürdüğünü iddia etmek imkansız olsa da egemenliğin uluslararası ilişkilerin en merkezi kavramlarından biri olmaya devam edeceği de aşikardır. Egemenlik, başta küreselleşme süreçleri olmak üzere devletlerin başarısız ya da çökmüş devletler olarak nitelendirilmesinden Avrupa Birliği gibi bölgesel birliklere üyeliklerine, insan hakları ihlalleri meselesinde devletlere insani müdahalelerden yoksullukla mücadele vb. (sürdürülebilir) kalkınma konularında IMF, Dünya Bankası gibi örgütlerin devletlere müdahalelerine ve küresel sorunlar olarak adlandırılan çevre, iklim değişikliği, küresel salgın vb. pek çok soruna dair mücadelede başat tartışma konusu olmaya devam edecektir. Bu yönüyle paylaşılan, değişen ve çok boyutlu olan bir kavram olarak egemenliği yeniden tanımlama çabaları da sürecektir.

        YAZAR

        Berrin Koyuncu Lorasdağı

        KAYNAK

        • Goldsmith, J. "Review: Sovereignty, International Relations Theory, and International Law." Stanford Law Review 52, Sayı:4 (Nisan 2000): 959.
        • Krasner, S. Sovereignty: Organised Hypocrisy? New Jersey: Princeton University Press, 1999.
        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa