Ekonomik karar almayı açıklamak için insan davranışını psikoloji anlayışı açısından ele alan ekonomik analiz yöntemidir. Davranışsal ekonomi, psikolojinin yanı sıra başta sosyoloji olmak üzere diğer sosyal bilimlerin de katkısıyla ekonominin açıklama gücünü daha gerçekçi bir tabana yayma çabasıdır. Standart ekonominin rasyonellik ve denge modellerini genişletme ve geliştirme çabasıdır. Günümüzde oldukça karmaşık ve entegre bir hal alan ekonominin incelenmesinde insan faktörünün gerçekçi temeller çerçevesinde analizlere dahil edilmesi önem arz etmektedir.
Davranışsal ekonomi yaklaşımı, neoklasik ekonomi anlayışının temellerini oluşturan karar alma süreçlerinde bireylerin homo economicus (rasyonel ekonomik insan) varsayımı altında davrandıkları, diğer bir deyişle her zaman için kendi çıkarlarına uygun olanı bildikleri ve bilgiye dayanarak rasyonel hareket ettikleri görüşünü eleştirmektedir. Davranışsal yaklaşıma göre ekonomik kararlarda bütün katılımcıların her zaman rasyonel karar alması söz konusu değildir. Alınan ekonomik kararlar başta psikolojik faktörlerden etkilenmektedir. Davranışsal ve geleneksel yaklaşımlar birbirlerinden bilim felsefesi bakımından farklılaşmaktadır. Davranışsal ekonomi normatif, geleneksel ekonomi ise pozitif yaklaşıma sahiptir. Kısaca pozitif yaklaşım meydana gelen olayları inceleyerek elde edilen veri üzerinden analiz ederken, normatif yaklaşım olması gereken olayları incelemektedir. Ekonomi biliminin normatif akımın etkisinde kalması, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde sosyal bilimlerin üzerinde hakim olan doğa bilimleri kadar ciddiye alınma çabası olarak da yorumlanmaktadır. Aslen bir matematikçi olan John Maynard Keynes (ö. 1946) ve Alfred Marshall'ın (ö. 1924) birçok ekonomik olayın sadece matematiksel formüller ile çözülemeyeceğine yönelik uyarıları bu dönemde görmezden gelinmiştir.
Ekonomi biliminde psikolojik faktörlerin kullanılması ve olası etkileri oldukça uzun bir tarihsel geçmişe dayanmaktadır. Ekonomi ve psikoloji arasındaki etkileşimde dönüm noktalarından biri 20. yüzyılın ortalarından itibaren psikoloji bilim dalında gerçekleşen değişimdir. Bu döneme kadar etkin olan ve sadece somut ve gözlenebilir davranışların ölçülebilir olduğunu ileri süren davranışsal ekol etkinliğini yitirmiş, nesnel yöntemlerle deneysel olarak insanların zihinsel süreçlerini inceleyen bilişsel psikoloji (cognitive psychology) ekolü güç kazanmıştır.
Ekonomi bilimi alanında konuyla ilgili ilk çalışmalardan biri Adam Smith'in (ö. 1790) 1759 yılında kaleme aldığı ve birey davranışlarının ardındaki psikolojik temellerden bahsettiği Ahlaki Duygular Kuramı (The Theory of Moral Sentiments) adlı çalışmasıdır. Psikoloji ve ekonomi terimleri ilk kez bir arada 1881 yılında Gabriel Tarde'nin Politik Ekonomide Psikoloji (La Psychologie En Ãconomie Politique) adlı çalışmasında kullanılmıştır. Tarde 1902'de Ekonomik Psikoloji (la Psychologie Economique) adlı bir kitap da yayınlamıştır. Bu çalışmayı 1918'de Maurice Clark'in Economics and Modern Psychology (Ekonomi ve Modern Psikoloji) adlı çalışması takip etmiştir. Clark, "Ekonomistler psikolojiyi görmezden gelmeye çalışabilirler ancak insan doğasını yok saymaları kesinlikle imkansızdır." ifadesi ile psikolojik faktörlerin ekonomi ile ilişkisi olduğunu ileri sürmektedir. Daha sonraları ise Avusturyalı ekonomistler Hayek (ö. 1992) ve von Mises'in (ö. 1953) çalışmaları ekonomistler için psikolojinin önemini artırmıştır. Davranışsal ekonomi teriminin kullanımından önce adeta bir ara geçiş aşamasını temsil eden sınırlı rasyonellik (bounded rationality) terimiyle Herbert Simon (ö. 2001), insanların sahip oldukları bilişsel ve zaman kısıtları sebebiyle sadece sınırlı bilgiyi anlayabildiğini, bu sebeple özellikle karmaşık durumlarda her zaman en iyi kararı veremediklerini ileri sürmüştür.
Psikolojik faktörlerin etkilerini makroekonomik düzeyde inceleyen ve ekonomi teorisinde günümüzde sıklıkla kullanılan tutum (attitude), duyarlılık (sentiment) ve beklentiler (expectations) gibi terimleri alana kazandıran ise George Katona'dır (ö. 1981). Katona'nın Psychological Economics (Psikolojik Ekonomi) adlı kitabı 1975'te yayınlanmış ve günümüzde yaygın olarak kullanılan Davranışsal Ekonomi (Behavioral Economics) teriminin adeta kökenini oluşturmuştur. Yapılan bunca çalışmaya karşın davranışsal ekonominin esas ivme kazanması 1979 yılında Kahneman ve Tversky'nin "Prospect Theory: decision making under risk" (Beklenti Teorisi: Risk altında karar verme) başlıklı çalışmaları ile mümkün olmuştur. İnsanların riskli alternatifler arasında nasıl seçim yaptıklarını ya da belirsizlik halinde nasıl karar verdiklerini psikolojiden yararlanarak açıklamaya çalışan bir tanımlayıcı (deskriptif) teoridir. Normatif görüşün Beklenen Fayda Teorisine (Expected Utility Theory) alternatif olarak ileri sürülmüştür.
Davranışsal ekonomi üzerine çalışmalar, 2002 Nobel Ekonomi Ödülünü Kahneman ve Smith'in almasıyla yeniden popülerlik kazanmış, 2013 yılında Robert Shiller ve 2017 yılında Richard Thaler'a da bu alanda yaptıkları çalışmalar sebebiyle Nobel Ekonomi Ödülü verilmiştir. Son yirmi yılda davranışsal ekonomi alanında yapılan üç farklı çalışmanın bu ödüle layık görülmesi bilim çevrelerinde ve piyasa katılımcıları tarafından bu konuya verilen önemin ve artan ilginin göstergesi niteliğindedir. Ekonomik kararların sadece rasyonel olarak alınmadığı ve bu irrasyonalitenin psikolojik faktörlerle gözlemlenebileceğini ileri süren bu yaklaşım yapılan ampirik ve teorik çalışmalarla gelişmektedir. Ancak normatif ekonomide alışık olunan genelleyici modellemelerin henüz birçok alanda geliştirilememiş olması sebebiyle temel eleştiriler devam etmektedir. Ekonomi teorisinde yaşanan evrim nöroekonomi ve adaptif piyasa hipotezleri alanlarında devam etmektedir.
YAZAR
Serkan Çankaya