Anayasa Mahkemesi, parlamentonun çıkardığı kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemek amacıyla kurulmuş olan bir mahkemedir. Bu yönü ile anayasa mahkemesi, normlar hiyerarşisinin en üstünde yer alan anayasanın yasama organı açısından üstünlüğü ve bağlayıcılığının etkili biçimde sağlanması noktasında hayati bir öneme sahiptir. Zira anayasa mahkemesinin verdiği iptal kararı parlamento için de kesin ve bağlayıcı nitelik taşımaktadır.
Anayasa mahkemelerinin demokratik siyasi sistemlerde yer alması bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Demokratik ülkelerde parlamentolar her ne kadar halkın oyu ile göreve gelmişlerse de değişik sebeplerle anayasaya aykırı kanunlar çıkarabilmektedirler. Bu durumda ise anayasanın üstünlüğü yasama organı açısından bir anlam ifade etmemekte ve anayasada düzenlenen insan hakları, anayasaya aykırı kanunlar karşısında korumasız hale gelebilmektedir.
Bu nedenle 1920 yılında anayasa mahkemesi oluşturulması fikrinin, bu düşüncenin mimarı ünlü hukukçu Hans Kelsen'in ülkesi Avusturya'da ortaya çıkmış olmasına rağmen, anayasa mahkemeleri yoğun biçimde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa'da kurulmaya başlanmıştır. 1947 yılında İtalya ve 1949 yılında Federal Almanya Anayasalarında, anayasa mahkemelerinin kurulmasıyla savaş öncesi dönemdeki totaliter iktidarların anayasaya açıkça aykırı kanunlar çıkarması örneklerinden alınan derslerle anayasanın üstünlüğünün etkili biçimde tesisi amaçlanmıştır.
Türkiye'de ise Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin kuruluşundan itibaren en temel görevi, kanunların anayasaya uygunluğunun denetimi olmuştur. Bunun yanında Yüce Divan yargılaması ve siyasi parti kapatma davalarına da bakmaktadır. 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilerek mahkemeye önemli yeni bir görev daha verilmiştir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu sayesinde kişilerin bireysel başvuru hakkı kapsamındaki haklarının ihlali durumunda ülke içerisinde önemli yeni bir hak arama yolu tesis edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iş yükünü artırmış olmakla birlikte bireysel başvuru sistemi, anayasanın üstünlüğünün sağlanmasına ve dolayısıyla anayasal hakların korunmasına fevkalade önemli katkılar sunmaktadır.
Esasında demokratik ülkelerde yasama organının anayasaya uygun kanun çıkarmasını sağlamak amacıyla muhalefetin parlamentodaki varlığı, devlet başkanının veto yetkisi, parlamento içindeki ikinci meclis gibi değişik siyasi mekanizmalar devreye sokulabilmektedir. Ancak bunların hiçbiri anayasa mahkemesi kadar etkili sonuç doğuramamaktadır. Zira anayasa mahkemesi, anayasaya aykırı bulduğu kanunun iptaline hükmetmekte ve iptal kararı herkes için bağlayıcı nitelik arz etmektedir.
Anayasa Mahkemesine yer veren ülkelerde başka hiçbir mahkemenin kanunların anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi modeline yer vermeyen bazı ülkelerde ise kanunların anayasaya uygunluğunun denetimi, yargı sistemi içerisindeki mahkemeler tarafından gerçekleştirilebilmektedir. İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde Federal Yüksek Mahkemenin 1803 yılındaki içtihadıyla uygulanmaya başlayan ve "Amerikan modeli" olarak da bilinen bu model, Avrupa kıtası dışındaki ülkelerde daha yoğun biçimde tercih edilmektedir. Anayasa mahkemesi modeli ise daha ziyade Avrupa kıtasındaki ülkelerde benimsenmektedir. Özellikle 1990'lardan itibaren Doğu Avrupa'da demokrasiye geçen ülkelerde de yoğun biçimde anayasa mahkemeleri kurulmuştur.
Anayasa mahkemeleri, kanunların anayasaya uygunluğunu kanunun yayımlanmasından önce (önleyici denetim) veya sonra (düzeltici denetim) denetleyebilmektedirler. Düzeltici denetim, iptali istenen kanunun soyut norm denetimi ve itiraz yolu gibi yollarla anayasa mahkemesi önüne taşınması ile gerçekleşmektedir.
Anayasa mahkemesinin parlamentonun çıkardığı kanunları iptal etmesi, meşruiyet tartışmalarını da beraberinde getirmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesinin denetiminin "hukuka uygunluk"la sınırlı bulunması ve ölçüt aldığı anayasanın kişi haklarını güvence altına alan bir üst hukuk normu olması nedeniyle denetim sonucunda verilen kararın meşruiyeti ile ilgili sorunlar da belli ölçüde giderilmektedir. Yine Avrupa'da anayasa mahkemelerinin oluşumunda üyelerin belli bir kısmını parlamentonun seçmesi şeklindeki bir seçeneğin benimsenmesiyle de demokratik meşruiyet noktasındaki eksikliğin belli ölçüde giderilmesi amaçlanmaktadır.
Bugün gelinen aşamada dünyada artık demokratik hukuk devletinin önemli kurumlarından birisinin Anayasa Mahkemesi olduğu kanaati geniş kabul görmektedir. Anayasa mahkemeleri parlamento karşısında anayasanın üstünlüğünü sağlama ve temel hak ve özgürlüklerin korunması konularında çok önemli katkılar sundukları için bu mahkemelerin siyasi sistem içerisindeki gerekliliğine yönelik kanaat de güçlenmiştir. Farklı ülke örneklerindeki sistemin işleyişinde bazı Anayasa Mahkemesi kararları yoğun biçimde eleştiriye tabi tutulsa da anayasa mahkemelerinin sisteme dahil edilme amacına uygun bir performans sergileyerek kendi rüştlerini ispatlamış olduklarını söylemek mümkündür.
YAZAR
Yusuf Şevki Hakyemez