Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Bütün bu yaşlıları ne yapacağız
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tarihteki en iyi sinema filmlerinden biri olan “Citizen Kane”in yönetmeni olarak tanımadan çok önce Orson Welles benim için “I Know What it is to be Young” şarkısını seslendiren biriydi sadece. Çocuktum ve nedense evimizdeki radyodan durmadan çaldığını, annemin bana ne dediğini tercüme ettiğini hatırlıyorum. İçinde epey doğruluk barındıran mükemmel bir şarkı: “Ben genç olmanın ne demek olduğunu biliyorum, ama sen yaşlı olmanın nasıl olduğunu bilmiyorsun.” Cat Stevens’ın evi terk etmeye hazırlanan oğluna verdiği öğüde benziyor bir yandan. “Daha öğrenecek çok şeyin var,” diyor Cat Stevens ve haksız sayılmaz.

        Gençliğin gençler tarafından harcandığı İngilizce dilindeki en iyi tabirlerden biri. 20’li yaşların kıymetini, bedeninin enerjisini ancak kaybettikten sonra anlarız çoğumuz. “Youth is wasted on the young,” cümlesi genel olarak George Bernard Shaw’a atfediliyor ama net bir kanıt yok. İlk kim söylemişse söylesin, mutlaka yaşlı biri olmalı. Çünkü bu söz de, tıpkı Stevens ya da Welles’in şarkıları gibi yaşlıların hayat tecrübesinden gelen bilgeliğin ürünü olabilir ancak.

        Aşağı yukarı hepimizin yaşlılardan beklentisi de bu bilgelik değil mi zaten? Ne yazık ki Joe Biden’ı izledikçe yaşlılığın bilgelik değil inada dönüştüğünü görüyor bütün dünya. Yaşı epey ilerleyen insanlar kenara çekilmek ve başkalarının önünü açmak yerine kendi bencilliklerine teslim olmaları yaygın bir durum. Hemen her zaman meşruiyeti tartışmalı bu inadın bedelini başkalarını ödüyor. Joe Biden örneğinde ise ayakta durmakta zorlanan, kelimeleri birbirine karıştıran, ne dediği anlaşılmayan, yakınlarının “İyi ve kötü günleri var,” dediği bir ihtiyarın inadının bedelini bütün dünya ödeyecek.

        TÜRKİYE BENZERİNİ ÇOK GÖRDÜ

        Benzer bir ihtiyar inadına ve bunun nelere mal olduğunu aslında Türkiye iyi bilir. Adını şimdiden unuttuğumuz, tarihe geçerse de siyasi ihanet maddesinin altında geçmesi gereken bir ihtiyar çeşitli sebeplerden, ama en çok da evde oturmak istemediği için koltukta inat etti. Tıpkı Biden gibi kendisini dayattı. Sonucu duvara toslayamaya hazır bir kamyondu, nitekim sonunda tosladı da, ama sanki toslamayacakmış, duvarı delip geçecekmiş gibi bir hava yaratıldı. Birçok iyi niyetli ve masum insan da bu yalana aldandı.

        Belli ki hanım da evde emekli erkek istemiyordu. Jill Hanım da istemiyor herhalde. Tıp doktoru olmadığı ve Amerikan geleneğinde akademi dışında bu unvanlar kullanılmadığı halde kendisinden “Dr. Jill” diye bahsedilmesini isteyen “first lady” Jill Biden. Televizyon tartışmasından sonra koskoca Amerikan başkanına ana okuldaki torununu kutlar gibi “Aferin bütün sorulara yanıt verdin,” diye hitap etmesini görmediyseniz çok şey kaçırdınız. İnsanın başkalarının adına yerin dibine girdiği ve sadece Almanca “fremdschämen” sözcüğüyle açıklanacak nadir bir andı.

        Ama… hayır, hayır, Türkiye böyle bir sahneyi de hatırlıyor. Neredeyse bütün fonksiyonlarını yitirdiği halde Başbakan kalmakta ısrar eden eşini Başkent Hastanesi’nin penceresinden basına adeta denizden yeni çıkarılmış bir tarihi eser gibi sergileyen Rahşan Ecevit’i ne kadar andırıyor Jill Hanım. Belli ki o da evde 81 yaşında bir emekli istemiyor.

        Bülent Ecevit’in görevi sürdürüp sürdüremeyeceğinden öte, o günlerde hayatta kalıp kalmayacağı belli değildi. Joe Biden’ın ne kadar canlı olduğu tartışılır. Bu haliyle dünyanın belki de en küstah insanı Donald Trump’ı bile kendisine acındırmayı başardı. Televizyon önünde endişeli bir şekilde Biden’ın kendi kendini yok etmesini izleyip acı çekenlerden biri gibiydi bir ara. İkiye bölünmüş ekranda bir ara yüzü düştü, neredeyse Biden’ın haline içi parçalandı. Ama yumruğunu rakibine fırlatmaktan da çekinmedi: “Ne dediğini anlamadım, kendisinin de anladığını sanmıyorum.”

        Ancak Trump’ın söylediği en akılda kalıcı cümle bu olsa da, en doğru tespiti bu değildi. Bir ara Biden için “Bu adam hiç kimseyi kovmuyor,” dedi ve haklıydı. Joe Biden sayesinde ekmek yiyen pek çok kişi var ve başkana sadakatleri sayesinde koltukları garanti altında. Tıpkı Jill Biden’ın “first lady” konumundan vazgeçmemek istemesi gibi Beyaz Saray’daki ekip de başkanın yaşı ne zaman tartışılsa konuyu değiştirdi. Türkiye’de olduğu gibi duvara çarpmaya doğru hızla ilerleyen bir kamyonun, duvarı delip geçeceğine insanları inandırmaya çalıştırlar.

        Tarihin akışı bazen çok küçük hesaplarla yazılır. Geçen sene Türkiye’de yetersiz muhalefet adayını dayatanların derdi küçük olsun bizim olsun mantığıyla muhalefet partisindeki iktidarlarını sürdürmekti. Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan o aday hasbelkader seçilirse devletin imkanlarını da kendi aralarında paylaşacaklardı.

        Seçim gecesi eski güzellik kraliçesi, sonra şarkıcı, sonra haber spikeri, sonra yeniden şarkıcı olan birinin TRT’de muhalefetin zaferini ilan etmek için haber sunmaya hazırlandığı gibi dedikodular dolaşıyordu. Kulağa absürt geliyor, doğru da olmayabilir. Ama doğru olabilmeye çok yakın, çünkü Türkiye’de de dünyada bir şekilde kilit pozisyona gelmiş böyle çok küçük insan var.

        YAŞLILARI KANDIRMAK KOLAY

        Bu tipler yaşlıları çok kolay kandırabiliyor. İnsanlar yaşlandıkça kendilerinden beklendiği gibi bilgeleşmiyor, aksine çocuklaşıyor. “Siz harikasınız efendim, siz kazanacaksınız, sizden iyisi yok, siz rakipsizsiniz,” diyenlere hemen inanıveriyorlar. Çünkü inanmak istedikleri bu. Haksız da sayılmazlar doğrusu: 81 yıl bu dünyada vakit geçirdikten sonra kim kendisine “Yanlış düşünüyorsunuz,” denmesini ister? Ama 81 yıl bilgelik, kendini tanımak da anlamına gelmeli. Yıllar içinde hafıza ve dizlerle birlikte bu bilinç de kayboluyor.

        Epey bir hayat tecrübesinden sonra bir yaşa gelmiş insanlar bile bedenlerinin iflasını, artık eskisi kadar atak olmadıklarını, beyinlerinin daha yavaş işlediğini fark ediyor ve öfkeleniyorlar. Bu öfkenin kamuflajı da gençliğin gençler tarafından harcandığını ya da yaşlı olmanın ne demek olduğunu gençlerin bilmediği gibi güya bilgece sarf edilmiş laflar. İşin ironik tarafı Orson Welles başyapıtı “Citizen Kane”i 23 yaşında yaptı; 81 yaşında birinin bu filmi çekebilmesi eşyanın tabiatına aykırı.

        Bir ara Tony Soprano’yu öldürmek isteyen annesi belki abartılı bir örnek olacak. Ama yaşlandıkça uysallaşan, dünyayla barışan, daha sevecen pek az yaşlıyla tanıştım. İllaki vardır ama kendi ailemdekiler dahil çok yaşlananların aynı zamanda çok kötü insanlara dönüştüğüne epey sık tanık oldum. Adeta kendilerinin sona yaklaşmasının intikamını çocukları ve torunlarından almak isteyen yaşlılar tanıdım. Bazı insanlar yaşlandıkça daha iyi olmuyor, daha kötü oluyor. Ve kötü insan kötülük yapar.

        Yarıştan çekilmediği her gün Joe Biden da kötülük yapıyor. Amerika’da her şey olabilir, “Weekend at Bernie’s”f ilminde ölü patronlarını hala hayattaymış gibi gösteren iki zibidi gibi el sallatılarak, konuşturularak, makyaj yapılarak Biden yeniden seçilebilir. Ama ne gereği var? Bu inada, bu gerginliğe, bu kumara ne gerek var? Durduğu her gün kötülük ama o belli ki artık bunu anlamıyor.

        YAŞINA HÜRMET Mİ?

        Jill Biden’ın torununu tebrik eder gibi kocasına “Aferin” demesi atipik değil. 81 yaşında bir adam giderek daha fazla çocuklaştığı için öyle konuşulur. İnsan o yaşta çocuklaşır. Çocuk da inat eder.

        İnsanlar ve toplumlar çocukların inadına karşı çok zalim olabiliyor. Bazı kültürlerde çocuğun tutturmasının önüne geçmek için fiziki şiddet bile normal saylıyor.

        Ama çocuk gibi tutturan yaşlılar abartılı derecede hoş görülüyor, inatları görmezden geliniyor, sineye çekiliyor. Oysa hemen her zaman çocuğun inadı geçici, yaşlınınki kalıcı oluyor. Ve hemen her zaman zararlı da. Toplumların icat ettiği “yaşına hürmet” gibi içi boş saygı gelenekleri sadece bu gerçeği perdeliyor.

        Hepimizi göz göre göre tehlikeye atan birine yaşına hürmeten saygı mı göstermeliyiz?

        Geçen sene o kabus aday dayatıldığında her an alınacak, ters bir şey söylenirse kırılıp bozulacak belki de ağlayacak diye pek çoğumuz kendimizi fazlasıyla usturuplu davranmak zorunda hissetti. İtiraz ederken bile o kadar kibar olmalı mıydım diye kendi kendimi hala sorguluyorum.

        Oysa dayatmanın herhangi türü en ufak bir saygıyı hak etmez. Bugün ABD’de Joe Biden’ı televizyondaki 90 dakikayla değil, son üç buçuk yılla değerlendirmemizi söyleyenler var. Ne diyeyim, yaşayıp görsünler onlar da.