Bir gerçeği sıkça unutuyoruz. Suriye’yi parçalayanlar, muhalifler ya da Türkiye değil. Arkasında böyle bir ülke bırakan Esad rejimi ve malum ortakları.
Tam da bu nedenle şu an siyasi sürecin ana aktörleri, en başta Türkiye olmak üzere, siyasi ve idari anlamda toprak bütünlüğünün korunmasını istiyor. Bu noktada kimsenin tahmin edemeyeceği kadar kararlılar.
Makulü arayan, zorlukların ne olduğunu herkesten daha fazla görmek durumunda. Bunları aşabilmek için şu ana kadar sergilenen sakin, intikam duygularından uzak ve kuşatıcı yaklaşımın devam etmesi önemli. Fakat sadece mevcut Suriyeli aktörlerin ve Türkiye’nin çabalarıyla bunu gerçekleştirebilmek elbette çok zor.
ULUSLARARASI TOPLUM NEREDE?
Sık kullandığımız, ancak şu ana kadar işe yaradığı pek görülmeyen “uluslararası toplum”un, olup biten karşısında seyirci olması şaşırtıcı değil. Sürekli olarak HTŞ’nin ve liderinin geçmişine atıfta bulunup kuşkularını ifade edenler, sisli havanın ortadan kaldırılması için herhangi bir gayret içinde değiller.
Mesela İdlib’de ortaya çıkan yönetim tecrübesinin, ülkenin tamamı için yeterli olmadığını söyleyenler, bu sürecin ne olduğuna şöyle bir bakmayı bile denemiyor. Oysa ağır şartlar altında İdlib’de belli bir düzenin ve istikrarın sağlanması başlıbaşına dikkat çekiciydi.
TEK AKTÖR HTŞ Mİ?
Elbette Suriye’de yeni süreci inşa edecek aktörler sadece HTŞ’den ibaret değil. Ancak bir noktayı hatırlatmak gerekiyor. Aralık devrimi öncesindeki Suriye’nin nasıl bir enkaz olduğunu görmek istemeyenler, şimdilerde o döneme ait rakamları kullanmaya başladı. Mesela 16 milyondan fazla Suriyelinin yardıma muhtaç durumda olması gibi.
Ülke gerçeğini ve kötü şartları elbette pek çok aktörden daha fazla bilen HTŞ’nin de tek başına tüm sorumluluğu almak gibi tercihi olmayacaktır.
EMİR-KOMUTA DEĞİL DİYALOG
Nitekim HTŞ lideri Ahmed Eş-Şara’nın, Suriye televizyonuna verdiği röportajda söylediği şu sözler, bu paylaşıma işaret ediyor: “Hesapsız askeri maceralardan uzak, güvenlik ve istikrarı sağlamanın tek yolu diplomatik çözüm. Önceki rejimi devirmeye yönelik çabalar bireysel değil, tüm Suriyelilerin ortak ürünü. Bizler, Allah’ın eski rejime karşı zafer kazanmak için kullandığı araçlarız. Ancak bu çaba tüm Suriyelilerin çabasıdır.”
Bu dikkatin ve ılımlı tavrın şekillenmesinde Türkiye’nin rolü artık herkesin malumu. Fakat burada meseleyi adeta emir-komuta mantığında anlayanlar, sürecin nasıl şekillendiğini dikkatli takip etmeyenler.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, dün Suudi Arabistan’ın El Hadith televizyonuna verdiği röportajda, “Bölgenin önemli unsuru olarak muhaliflerin önemli bir dostu olan Türkiye'nin belli konularda, onlarla yapıcı dil içerisinde bu süreci yönetmeyle ilgili diyalog kurmasının da etkili olduğuna” dikkat çekti. Bu diyaloğun devam edeceğinin de altını çizdi.
TRUMP’TAN “BEKLENEN” SÜRPRİZ
Gelelim dün gecenin “beklenen” sürprizine. ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’ye ve özellikle de Suriye’deki rolüne dair önemli açıklamalarda bulundu.
Trump, Türkiye'yi "büyük bir güç" olarak tanımlarken ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la güçlü ilişkilerine atıfta bulundu. "Erdoğan güçlü ve akıllı bir adam. Türkiye dostane olmayan bir şekilde Suriye’yi devraldı ve kayıp vermedi. Bu arada Türkiye büyük bir güç ve Erdoğan benim çok iyi anlaştığım biri, ama büyük bir askeri gücü var. Savaştan yorulmadı. Yani, çok güçlü, kuvvetli bir ordu kurdu.”
Devamı da özetle şöyle: “Suriye'de olanların arkasındaki Türkiye'dir. Çok zeki bir adam. Binlerce yıldır istiyorlardı ve o başardı. İçeri giren insanlar Türkiye tarafından kontrol ediliyor. Bu sorun değil."
TÜRKİYESİZ DENKLEM
Açıklama gelir gelmez Ankara’da hükümet kanadından önemli bir ismi aradım. “Türkiye açısından beklenmedik bir açıklama değil. Trump yönetimi daha pragmatist ve saha gerçeklerini yakından takip ediyor.”
Peki yeni başkanın söyledikleri Türkiye’ye bir destek çıkışı olarak okunabilir mi?
“Bu tür demeçleri övgü ya da yergi olarak gördüğümüz günler bizim için geride kaldı. Suriye’deki gelişmelerin, Türkiye’nin olmadığı bir denklemde ne denli büyük sıkıntılara kapı açacağının herkes farkında. Trump, siyaset tarzıyla kendi partisinin geleneğinden bile çok farklı bir isim. Gördüğünü söylüyor, gerçekle bağını koruduğu sürece başarılı olacağını düşünüyor.”
Ankara, sakin ve kararlı tavrını, süreçteki rolünü tanımlamaktan çekinmeyen bir yaklaşımla koruyor.