Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD seçmeni gelecek hafta Salı günü gideceği sandıkta 60’ıncı Başkanı’nı seçecek.

        Peki, ABD seçmeni tercihini yaparken neye dikkat ediyor?

        Veya aday olan Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in Demokrat Partisi ile eski Başkan Donald Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi hangi kıstasları adaylarının seçilmesi için seçmenin önüne koyuyor?

        Medya adayların hangi özelliklerini öne çıkarıyor…

        Bir süredir ABD medyasının seçim sürecindeki davranış kalıplarına bakıyorum…

        BEZOS’UN KARARI

        Bu seçim ilginç bir durum oldu, ülkenin etkin gazetesi The Washington Post’u satın alan ünlü teknoloji milyarderi Jeff Bezos gazetesinin hiçbir adayı desteklemeyeceğini açıkladı.

        Aslında Kamala Haris’i destekçisi olan gazetesinden mahrum bıraktı…

        Bu aslında 1877 yılından bu yana kesintisiz yayın yapan ve liberal sol kimliği ile bilinen The Washington Post açısından önemli bir durumdu.

        Çünkü 36 yıl Demokrat adaylara verdiği destekle biliniyordu; Bezos da gazeteyi satın aldığında politik kimliğine asla dokunmayacağını açıklamıştı.

        Tarafsız kalarak tiraj kaybını engelleme çabasına girerken, iyi isimlerinin istifalarına ve okuyucu kayıplarıyla karşılaşmasına yol açtı.

        Bu rolü, The Washington Times’ın geçmişteki pozisyonuna sahip The New York Times’ın bazı yazarları üstlendi.

        Önceki gün ilginç bir yazı kaleme alan Thomas L. Friedman da bunlardan biri…

        Yazısında değindiği bir noktada çok haklı, çünkü bu seçim tam da insanlık tarihi açısından bir milat olarak kabul edilen Yapay Zeka’nın yükselişiyle çakıştı…

        YAKLAŞAN DALGA

        Tarihte bu tür dönemlere çok az rastlanıyor.

        “Yaklaşan Dalga” kitabında Mustafa Süleyman’ın da altını çizdiği gibi, 1770’lerin sonunda Avrupa’da başlayan Sanayi Devrimi’nin ilk dalgası buhar gücünü, mekanize tezgahlarına ve fabrika sistemlerine aktardı, kanalları birleştirdi.

        Hemen ardından 1840’da demiryolları, telgraflar ve buharlı gemiler çağı geldi…

        Sadece birkaç on yıl sonra, İkinci Sanayi Devrimi kapıyı çaldı ve içten yanmalı motor, kimya mühendisliği, motorlu uçuş ve elektrik bu çağın en önemli unsurunu oluşturdu.

        Çok değil, 1700 ile 1900 arasında tam 6 teknolojinin ortaya çıkışına tanıklık edildi, her biri yeni bir dönemi başlattı.

        Bunu yakalayan ve üzerine doğru inşayı kuran teknolojik insanların önünü açan uluslar da kazananı haline geldi.

        İÇTEN YANMALI MOTOR DÖNEMİ

        Örneğin içten yanmalı otomobilin ilk üreten Belçikalı mucit Lenoir 1863’te buluşuna imza koyduğu içten yanmalı motoru ele alalım.

        Osmanlı’nın Kırım savaşında yıkılması ve Avrupa’da İngiltere ve Almanya’nın yeniden yükselişe geçme dönemine denk gelen dönemdeki bu icadın asırlar boyu en önemli güç olacağını fark edemedi.

        O güne kadar buharlı motorlar üzerinde uğraşan Alman mucit Nicolaus August Otto, 1876’da Deutz AG fabrikasında motoru dört zamanlı hale getirdi ve 1886'da şu anda dünyanın ilk gerçek arabası olarak görülen Motorwagen'in patentini aldı.

        O günden bu yana da otomobillerin temel unsuru oldu.

        Bugün ise yeni bir dönemin kapısı aralanıyor; bilgisayarların gücünün birleştiren bir Yapay Zeka dönemine giriliyor.

        ABD’nin gelecek 4 yıldaki Beyaz Saray yönetimi açısından önemli, çünkü Yapay Zeka teknolojisinin en önemli merkezi bu ülke.

        ABD yönetiminin buna nasıl bir dizgin uygulayacağının seyri de bu 4 yılda belli olacak.

        İNSAN KOPYALAMAK ARTIK DAHA KOLAY

        Çünkü Yapay Zeka ile DNA dizileri basabilen DNA sentezleyicilerinin fiyatı herkesin alabileceği seviyeye geldi.

        Bir garajda insanların DNA sentezlemesi yani üretilmesine yetecek küçük boyutta makinalara sahip olmak artık olası…

        Yapay Zeka ile geliştirilecek virüs sentezlemesinin, İspanyol Gribi veya kısa süre önce yaşadığımız Covid-19’dan daha ağır sonuçlar üretmesi ve milyonlarca insana zarar vermesi de olası…

        O nedenle, insanlık tarihinin en büyük bilimsel dönüm noktalarından biriyle aynı zamana denk gelen bu seçim önemli bir döneme denk düşüyor…

        Seçilmesi halinde hangisi bu sürece daha ağırlıkla eğilebilir?

        Bunu anlamak için Beyaz Saray yönetimi içindeki süreçlerine bakmakta fayda var…

        Friedman’ın da makalesinde vurguladığı gibi Donald Trump, 48 Başkanlığının ilk 18 ayında bir bilim danışmanı atamayı dahi reddetti.

        Covid-19 döneminde ABD’de yaşananlar ise hala hafızalarda; kafa karıştırdı, aşı süreçlerini bu tutumu sabote etti.

        Almanya’da karı-koca Türk bilim insanlarının BionTech aşısının öne çıkması da bu sayede oldu…

        KENDİNİ “İSTİKRARLI DAHİ OLARAK…” GÖSTERİYOR…

        Trump, kampanya sürecinde de Yapay Zeka’ya ağırlık vermek yerine, müttefiklerinin otomobil, oyuncak gibi ürünlerinin ABD’ye ihracını engelleyecek gümrük vergisi tarifeleriyle uğraşıyor.

        Friedman şu tespitinde de oldukça haklı, “Trump'ın derinden ilgilendiği tek teknoloji, kendi X versiyonu olan Truth Social…”

        Kendisini “çok istikrarlı bir dahi” diye tanımladığı için de kendinden daha büyük bir yapay zekanın olacağına inanmadığını ortaya koyuyor.

        Bu tutumu da teknolojiyi elinden Çin’e kaptırmasına yol açtığına tarih tanıklık ediyor.

        Kamala Harris ise daha ilgili bir tutum içinde görülüyor…

        Başkan Yardımcılığı döneminde yaptığı çalışmalar da bunun göstergesi…

        Dolayısıyla gelecek hafta ABD’de yapılacak seçim, insanlığın geleceği ve Yapay Zeka’ya dayalı teknolojiye nasıl gem vurulacağının da sandıkta karar alındığı bir dönem olacak.

        Bugünden bakıldığında görünen o ki ABD seçmeni de Türk seçmeni gibi bunlarla çok ilgili değil.

        Daha çok karnını, tenceresini düşünen bir toplum haline dönüşmüş bulunuyor; bu da makinaları insandan daha akıllı hale gelmesine yol açıyor.

        Bakalım sandıktan nasıl bir sonuç çıkacak?