Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Korku, Kaygı, Endişe, Tedirginlik, Tasa...
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        KONUŞURKEN ayırdına dikkat etmediğimiz kelimelerdir…

        Konuşmanın akışı içinde, önceki kelimeyle ses uyumuna göre söyler geçeriz…

        Oysa anlamları kadar, yüklendikleri nedenler de birbirinden farklıdır.

        Hatta çoğu kez biri diğerinin nedenidir…

        Bütün bunları yazmamın nedeni, hafta içinde bir grup gencin yapımcısı olduğu, her biri diğerinden çok daha yüklü anlam ifade eden, “Kendi Hikayesinin Kahramanı Z Kuşağı Film Galası”ında izlediğim filmler…

        Çankaya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklam Bölümü’nün öncülüğünde Ankara’daki bazı liselerin öğrencileri hazırlamış…

        Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zeynep Karahan Uslu, öğrencilerin konu seçiminden mekana kadar her şeyi kendilerinin belirlediklerini, çekimini yapıp, rol aldıklarını belirtti.

        Şunu baştan belirteyim, dereceye giren beş film de Z kuşağının dünyaya bakışını anlamak açısından etkileyiciydi…

        Dikkatimi çeken ise seçtikleri konular…

        Özel Arı Okulları, Deli Bilim Sanat Okulları, Maya Okulları, TED Ankara Koleji, Tevfik Fikret Lisesi öğrencilerinin hazırladığı 5 kısa film konusundan üçü yaşadıkları kaygıya dönüktü…

        İkisi ise kadın erkek eşitsizliği ve kadına karşı şiddeti içeriyordu…

        15 ÜLKENİN SONUCU

        Bu yaşta hayallerle dolu olmasını beklediğiniz bu yaş grubundaki gençlerin, bu denli yüksek kaygı ve eşitsizlik hayıflanması içinde bulunması garibime gitmiş, hayıflanmıştım…

        Ertesi gün posta kutuma gelen 15 ülkenin üniversite öğrencileri arasında yapılan araştırma ise sorunun sadece Türkiye’de değil, birçok ülke gençliğinde olduğunu görmek olasıydı…

        Eğitim teknoloji şirketi olan Chegg’in kar amacı gütmeden gerçekleştirdiği, yapay zekayı da içine kattığı Küresel Araştırma Anketi 2023’ün 15 ülkedeki üniversite lisans öğrencileri arasında yaptığı araştırma, gençler arasında kaygının sadece bizde değil, bütün ülkelerde sorun olduğunu gösteriyor.

        Ankete katılan üniversite öğrencilerinin yarıdan azı; %47’si Türkiye’nin yaşamak için iyi bir yer olduğunu düşünüyor.

        Bu oran geçen yıl çok daha aşağıda, %24 seviyesindeymiş; iyileşme yurt dışına gitmenin zorlaşması veya döviz artışından mı umuttan mı kaynaklı belirtilmiyor…

        Dikkat çeken ise %51’inin günlük kaygı duyguları içinde yaşadıklarını belirtmeleri; ankete katılanların %50'si ise yeterince uyuyamadıklarını kayda geçiriyor…

        Üçte birine yakın bölümü ise yeni arkadaşlık kurmakta zorlandığına vurgu yapıyor…

        Gelecek konusundaki kaygılarının yüksekliğine karşın, umutlarını da korumuşlar; aşağıda da değineceğim gibi bu sevindirici bir durum…

        Hatta Türkiye’deki gençler açısından umut verici; çünkü geleceğe dönük iyimserlik yaklaşımında Malezya %54, Güney Kore %52, Birleşik Krallık %49 iken, Türkiye’deki gençler arasında yarının üzerinde; %57 oranına sahip…

        Kaygılı olduğunu belirtenlerin oranı ise oldukça yüksek…

        TASALILARIN YÜKLEDİĞİ KAYGI

        Peki, onlara bu kaygıyı ne yüklüyor?

        Gençlerin hazırladığı kısa filmde yanıtlarından bazılarını bulmak olasıydı…

        “Kaygı Haritası” adını verdikleri kısa film, ebeveynlerinin, öğretmenlerinin ya da büyüklerinin sürekli olarak, “Aman ha… Dikkat et… Öyle yapma… Onu yapma… Bunu söyleme… Sana söylüyorum… Oğlum/kızım, ama yani!…” diye başlayan, tereddüt yüklü ebeveyn cümlelerinin, ne denli yüksek kaygı yarattığını çok iyi anlatmışlar…

        Salondaki ebeveynleri de güldürdüler…

        Gençler filmleriyle ebeveynlerine, tereddüt yüklemelerinin kendilerinde kaygıya, ardından da korku nöbetlerine çevirdiğini gösterdi…

        Sanki uyarmasak, başlarına bir iş gelecekmiş duygusuyla yüklenen tereddüdün, ne denli zarara yol açtığını anlattı…

        Hepsi çok başarılıydı; 5-10 dakika izinde kadın erkek eşitsizliği ve şiddetin yüklediği kaygıyı hepimizin önüne koydular…

        Birleşmiş Milletlerde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde (25 Kasım) Cumhurbaşkanlığı da dün yayınladığı genelge ile kadına karşı şiddetle mücadelede eklenen mekanizmalar umarım bu kaygılarının giderilmesine katkı verir…

        ŞÜPHE TOPLUMU

        Gençlerin filmine de yansıdığı gibi kadına karşı şiddetin temeline de bakıp, birçok alanda ortaya çıkan eşitsizliği de gidermek gerekiyor.

        Bu alanda eşitsizlikle yüklenmiş endişe, ötekinde tanıklık ettiği şiddet işin içine girince kaygıya dönüşüyor; bir süre sonra da korkunun en önemli aracı oluyor…

        Özetle, tasalıların yüklediği endişe, bir süre sonra kaygıya, tereddüde, korkuya yol açıyor; son yıllarda gittikçe yayılan şüphe toplumunu üretiyor…

        Her an başına bir iş gelecek, birinden zarar görecek, başkaları tarafından aldatılacak veya elindeki avcunda ne varsa alınıp götürecek davranışları şizofren davranışlarını da beraberinde getiriyor.

        Haksız da değil, yaşamının içinde karşılaştığı telefon dolandırıcılardan, trafikte, komşusunda, mahallesinde tanıklık ettiği şiddet, tasa dolu ebeveynlerinin temkinlilik içinde yükledikleri gam onları bu hale getiriyor.

        Özgüvensiz kılıyor…

        KORKU-KAYGI-ENDİŞE ANLAMI

        Oysa yapılacak basit, gençlerin kaygısının eğitime olan zararını gidermekten endişe etmek yerine kaygıyı öğretilen haline getirmekle başlamalıyız…

        Bu da önce anlamlarını kavramaktan geçiyor…

        Çoğunlukla birbirine karıştırdığımız kaygı ve endişe birbirinden oldukça farklı kavramlardır…

        Biri düşünsel, diğeri de bedensel duygu halidir…

        Endişe, sonucu belli olmayan, ancak olumsuz neticeleneceğine inanılan olaylar karşısında gösterdiğimiz düşünsel duygudur…

        Kaygı duygusu ise geleceğe yönelik tehlike veya tehdit algısı oluştuğunda ortaya çıkar…

        Kaygıyı azaltmak için insanoğlu endişelenir; güvenlik inşasını düşünsel olarak ürettiği endişe ile onarmaya çalışır…

        Dolayısıyla endişe zihinsel bir aktivitedir ve kişinin kendi özgür irade ve isteğiyle başlattığı bir duygu sürecidir…

        Korku ise var olan bir tehlikeye veya tehdide karşı verilen tepkidir.

        Örneğin gittiği yerde zehirli yılanla karşılaşan kişinin yaşadığı duygu korkudur..

        Gideceği yerde zehirli yılan olma ihtimalinin yüksekliğinden söz edildiğinde kişinin gösterdiği duygu tepkisi kaygıdır…

        O bölgede yılan görme ihtimaline karşı baştan tedbirlerini düşünenin duygusu da endişedir…

        Yani, korku somut bir tehlikeye, kaygı potansiyel tehlikeye, endişe ise olası tehlike durumuna karşı oluşmuş duyumdur.

        “ÖZGÜRLÜĞÜN İMKANI KAYGIDIR”

        Bu kavramları en iyi dile getiren iki bilim insanı Danimarkalı Filozof ve Teolog Soren Kierkegaard ile Varoluşçu Felsefenin en önemli isimlerinden Filozof Martin Heidegger olmuştur.

        Her ikisi de kaygı ile özgürlük arasında güçlü bir bağ kurar…

        Kierkegaard, “Özgürlüğün imkânı kaygıdır...” der…

        Kısa film çeken kaygılı gençlerin durumuna da on yıllar öncesinden özetle şöyle ışık tutar…

        “Çocukluktan yetişkinliğe geçişte, büyüyen ve gelişenin sadece insanın fiziksel varlığı değildir; dünyayı tanıdıkça, tinsellik arttıkça, kaygısı da artar…”

        İkisi de kaygı tohumunun, insanoğlunun bedenine var olduğu anda serpildiğine inanır…

        KAYGININ PANZEHİRİ: UMUT…

        Kierkegaard burada kalmaz kaygının ilacının “umut” olduğunu söyler…

        Kaygı için kaygılanılmaması gerektiğini, yanına umut konulduğunda sorununu çözüme kavuşacağını belirtir.

        Homeopatik dozda damıtmayı; benzerin benzeri iyileştirdiği modelle sorunu çözmeyi önerir.

        Tıpkı, aşırı soğukta kalmış bir vücutta oluşan donmanın, ancak soğukla (buz) ile ovulduğunda kangrene yol açmadan çözüm bulunması gibi…

        Veya arı sokmasından şoka giren birine, arının iğnesindeki zehirden elde edilen serum (remedi apis) zerk edilmesiyle kurtulması…

        Ya da yılan zehrinin panzehrinin, yılan zehrinden elde edilen serum olması gibi, kaygının ilacını da kendi içinde bulur…

        Kendi var oluşunda kaygıyı bulgulayan birey, kaygısının kendisi için bir derman olduğunu anladığında çözümünü de üretir...

        En mükemmel anlatımı da Yunus Emre, “Derman oldu bu dert bana…” dizesinde dile getirir…

        Yeter ki mücadelenin yöntemi öğretilsin…