Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Uyduların gelecek öngörüsü…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BİR zamanlar yıldız falına bakıp gelecek okuması yapılırdı.

        Fal gerçek dışı olduğu bilinmesine karşın, umudun korunmasının en önemli yöntemiydi.

        Bugün ise yıldızların görevlerini yapan uydular var, ancak onlardan gelen veriler umut yerine gerçeğimizi ortaya koyuyor.

        Gelecekte nelerin olabileceğine ilişkin olarak tüm çıplaklığıyla olacakları sergiliyor.

        Bu sergilemenin yapıldığı yerlerden biri de Dünya Sağlık Örgütü’nün de desteğinde kurulmuş bulunan Uluslararası Afet Veritabanı Em-Dat (The İnternational Disaster Databese) isimli kuruluş…

        Toplumdaki hastalık, salgın, kaza ve sağlıkla ilgili dağılımın verilerini derleyen Afet Epidemilojisi Araştırma Merkezi tarafından da desteklenen Em-Dat, 1900 yılından bu yana dünyada her ülkede olup biten verilere de sahip.

        Bir dönem Çankaya Belediye Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunmuş Anıl Sevinç yeni ilgi alanı hakkında bilgi aktarırken önemli bir veriyi de önümüze koydu.

        Aktardığına göre dünyayı gözlemleyen 7 bin 800 kadar uydu sürekli olarak derlediği verileri gönderiyor.

        Em-Dat da bir süredir uydulardan gelen bu verilerin yanı sıra, geçmişte seyyahlar, gözlemciler, baloncuların tuttuğu verileri de dijital ortama aktarmış.

        123 YILLIK VERİLERİN GÖSTERDİĞİ

        Anıl Sevinç de bu verilerin Türkiye’yi ilgilendiren bölümlerini almış, kendi yazdıkları algoritma ile son dönem uydulardan gelenleri birleştirip önemli bir tabloya ulaşmış…

        Son 123 yıl boyunca Türkiye en çok depremlerden çekmiş.

        Depremin bu dönemde yaşanan doğal afetler içindeki payı %53,27 olmuş…

        Bu da gösteriyor ki karşılaşılan 10 doğal afetten yarısından fazlası depremden kaynaklanmış…

        İkinci sırada ise gelecekte de yaşamımızı çok sıkıntıya sokma ihtimali olan sel felaketleri var…

        Selin toplam doğal afetler içindeki payı da küçümsenmeyecek düzeyde %24,77…

        Bu da her dört doğal afetten birinin sel felaketi olduğunu gösteriyor...

        HEYBEDEKİ TURP: HEYELAN

        Bizi bekleyen tehlike ise üçüncü sırada karşımıza çıkıyor…

        Derlenen tüm verilerin yönü de yukarı doğru hareket ettiği üçüncü sırada ise toprak kayması, yani heyelanlar yer alıyor.

        Sevinç’in aktardığına göre doğal afetler içindeki payı %6,54 oranında görünmekle birlikte son dönem artış eğrisi endişe verici boyutta.

        Öngörüsünde de haksız değil…

        Sellerin ardından gelen büyük toprak kaymaları bahar ayları ve yaz başında birçok bölgede ciddi tehlike yarattı; çok büyük can kayıplarının önüne de son anda geçildi.

        Bunlar arasında en dikkat çekici olan da Temmuz başında Bolu Dağı Tünel çıkışında yaşanan heyelandı.

        Selin ardından gelen heyelanın taşıdığı toprak ve balçık tüm yolu kaplarken, tünel de uzun süre ulaşıma kapalı kaldı.

        Sadece orada da değil, Karadeniz bölgesinde yaşanan sel felaketleri sonrası gelen heyelanların yarattığı can kayıplarının da en önemli nedeni olarak kayıtlara geçti.

        TUİK verilerine bakıldığında son 100 yılda heyelandan ölenlerin sayısı 1500’e yaklaştı.

        “KENSEL SEL BASKININI ÇOK ÖNCEDEN GÖRDÜK”

        Dolayısıyla deprem ve sel kadar bundan sonraki yaşamımızın önemli afet maddeleri arasında görülüyor ki heyelan da yer tutacak.

        Anıl Sevinç’in uydulardan topladığı veriler arasında dikkat çeken bir diğer nokta da kentsel sel baskınları.

        Bunun örneğini bu yaz çok gördük.

        Uydu verilerinden aktardığına göre de durmayacak, hatta artarak devam edecek.

        Birkaç kentin sel baskını olabilecek bölgelerine ilişkin de önemli bir haritalama yapmışlar.

        O bölgelerde yoğun bir yağış sonrası büyük sel baskınının yaşanacağını önceden tespit etmişler.

        Bunu nasıl bulduklarını da şöyle anlattı:

        “Bir kentte normal yağışlar sonrası suyun hangi semtlerde veya caddelerde ne kadar toplandığını uydu verilerinden aldığımız bilgileri kendi yazdığımız algoritmaya oturttuk. Belirli bölgelerde yağmur sonrası ciddi su birikintilerinin oluştuğunu gördük. Şiddetli yağış geldiğinde tam da bizim tespit ettiğimiz bölgelerde sel baskınları yaşandı.”

        ÇANAKKALE YANGINLARI

        Benzer durumu Çanakkale yangınları öncesinde de görmüşler…

        Hatta uyardıklarında, “Kendiniz oralarda yangın çıkarmaya mı hazırlanıyorsunuz?” gibi ciddiyetten uzak cümlelerle de karşılaşmışlar.

        Yetmemiş sosyal medya araçları üzerinden de toprağın ve coğrafyanın çok kuruduğunu belirterek yangının yaklaşmakta olduğunu ihbar etmişler.

        Sonuç Çanakkale’de ve Gelibolu’da hem de tam da işaretledikleri noktalarda yangın çıkmış…

        Şimdi dönüp sorgulamak gerekiyor.

        Bu denli gelişmiş teknolojiler ve onları iyi şekilde yorumlayan algoritmalar üreten kişiler varken, neden onlar dinlenmez.

        Neden uyarıları dikkate alınmaz.

        Hele ki yapay zekanın da yaşama hızla girdiği bir süreçte teknolojiden daha güçlü gelecek okuyan ne olabilir?

        Fransız düşünür ve sosyolog Baudrillard'ın da vurguladığı gibi "Gerçek sonsuzdur, ona şekil veren akıldır..."

        Dolayısıyla gerçeğe sahip olmak yetmez, şekil verildiği anda bir anlama ulaşır...

        Bunun için de önce gerçeğini görmek gerekir...