Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Vekalet savaşının yeni sahnesi... 
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SURİYE’de çatışmaların azaldığı, IŞİD’in etkisinin kırıldığı günlerdi…

        Afganistan’da ise hareketlenme yeni başlamıştı…

        Rusya, Kafkaslar ve güvenlik politikaları üzerindeki çalışmaları ile bilinen Prof. Dr. Mitat Çelikpala ile uzun süre önce sohbet ederken, önemli bir öngörüde bulundu:

        “Afganistan uzun yıllardır bu çalkantıya sahip, asıl sahra altı Afrika’ya; Mali, Çat, Nijer’e bir bakın. IŞİD’i oraya taşıyorlar…” diye söze girdi…

        O günlerde anlam verememiştim…

        Ancak Nijer’deki son gelişmeler de gösteriyor ki Prof. Dr. Çelikpala’nın öngörüsü, bölgeye ilişkin birçok tahmininde olduğu gibi bir kez daha tuttu…

        Uzun süredir Sudan’da var olan gerilim, Afrika’nın tam göbeğinden geçen kemerde batıya doğru kaydı ve Nijer’de patlak verdi...

        KOZALAK YANGINI

        Buna Ukrayna’da başlayıp, Belarus ve Polonya sınırına oradan da Afrika’ya sıçrayan kozalak yangınının, Afrika’ya sıçramış hali olarak da bakılabilir.

        Bölgenin her savaş sonrası dizaynının yeni bir adımı da denilebilir…

        Çünkü bu topraklar, dünyadaki her güç üleşimi sonrası yeniden paylaşıldı.

        Avrupa’daki bütün ülkelerin var olduğu topraklar Nijer’deki darbe de olması, bu topraklarda ne olup bittiği Türkiye’nin radarına hiç takılmayacaktı.

        OSMANLI’NIN 400 YILLIK VARLIĞI…

        Oysa Osmanlı İmparatorluğu II. Selim döneminde, Özdemir Paşa’nın 1567’de Kızıldeniz’in batı yakasında kalan Sudan, Eritre’yi işgalinden sonra tam 400 yıl bu topraklarda varlığını sürdürdü.

        Ne zamanki zayıfladı, 1800’ün başından itibaren adım adım hakimiyetini kaybetti, 1830’da Cezayir, 1881’de Tunus Fransa’nın eline geçerken, Afrika’daki son Osmanlı toprağı Libya da Trablusgarp savaşında 1911’de İtalya’nın eline geçti...

        Bu denli uzun süre egemenliğini sürdürdüğü topraklarda sömürgeci tutum almayan Osmanlı, 1915’te Çanakkale’de acı bir gerçekle de yüz yüze geldi.

        İtilaf devletleri bu ülkelerden topladığı savaş kölelerini Çanakkale’de Osmanlı’ya karşı savaştırdı…

        Hatta, 1916 sonrasında Balkanlarda savaşan Afrikalı birliklerin sayısı 41’e ulaştı; Avrupa’daki savaşlarda alan temizliği için önden gönderilen yem olarak kullanıldı…

        Bir araştırmaya göre o tarihlerde ölen Afrikalı asker sayısı 65 bini geçti…(M.S. Erol- O. Bingöl Dergipark)

        SÖMÜRGEDEN MANDALIĞA

        Okyanus’a kadar uzanan sahra altı ülkeleri köle toplanan birer sömürgeye dönüştü…

        Savaş sonrası oluşan Milletler Cemiyeti, özü aynı olmakla birlikte sömürge kavramını yumuşattı ve “Manda..” haline getirdi.

        Fransa, İngiltere, Belçika başta olmak üzere, 2. Dünya savaşı sonrası ülkelerin ağırlıklı bölümü 1960’lı yılların ortasına kadar manda devleti olmaya devam etti.

        Sahra altında kalan bu ülkelerin elmas, uranyum, petrol ve kömür madenleri batılı ülkelere aktı.

        Türkiye’nin Afrika’ya ilgisi 1990’lı yıllardan sonra hareketlendi; ancak fazla bir şey getirmedi...

        Çünkü bu ülkeler, kontrolüne girdikleri büyük devletlerin çekiminden çıkamadı.

        Bağımsızlık ve özgürlük hareketleri olarak mandacı ülkelere karşı isyanlar yaşansa da yer altı kaynaklarının işletmesi hep batılı şirketlerin elinde kaldı.

        RUSYA, ÇİN’İN AFRİKA AÇILIMI

        Suriye savaşı ile birlikte bölge çok daha hareketlendi.

        Bunda yeni ekonomik modeli ile hareketlenen ve gelişimini hızla arttıran Çin’in bölgeye olan ilgisi de etkili oldu…

        Birçok ülkede yaptığı gibi sessiz, fazla gösterişe kaçmadan, Afrika’nın orta bölgesinde yatırımlara girişti.

        Bunu yaparken, Rusya’yı da yanına aldı.

        Her ne kadar, Rusya’nın bölgedeki yatırımları Çin’in %6’sı seviyesinde kalsa da Suriye’de yakaladığı etkiyi Afrika’da da devam ettirmesi açısından önemliydi.

        Sonradan başını ağrıtan paralı askerleri Wagner aracılığıyla bir zamanlar Fransız ordusunun etkisi altında olan Libya, Nijer, Çat, Benin, Burkina Faso ve Nijerya’da etkisini hissettirdi.

        IŞİD’İN AFRİKA AÇILIMI

        Dikkat çeken ise eş zamanlı olarak İŞİD saldırılarının da artmaya başlamasıydı.

        Nitekim bizzat kendisine Vatanı Koruma Ulusal Konseyi(CNSP) adını veren muhafız alayı tarafından 26 Temmuz’da darbe ile yıkılan Cumhurbaşkanı Muhammet Bazum, öncesinde Benin başta olmak üzere IŞİD tehdidi altındaki ülkeleri ziyaret etti…

        Bütün raporlar, IŞİD’in dünyanın en işlek deniz yolu olan Gine körfezinden başlamak üzere Nijer, Mali, Burkina Faso arasındaki sınır üçgeninde hareketlendiğini gösteriyordu.

        ABD Dışişleri Bakanlığı, IŞİD ve El Kaide benzeri örgütler açısından Nijer’i en güvenilir ülke olarak görüyor, Fransa ile birlikte mücadelesine destek vermeye hazır olduğunu vurguluyordu.

        Çünkü IŞİD özellikle Nijer’de, Uranyum, Benin’de doğalgaz rezerv bölgesinde aktif hale gelmeye başladığına ilişkin veriler raporlarda altı kalın çizgisiyle vurgulanıyordu.

        Prof. Dr. Mitat Çelikpala’nın yıllar önce işaret ettiği gerçekleşmiş, IŞİD bu bölgeye yerleşmeye başlamıştı.

        ÇİN ETKİSİNİ KIRMAK

        Aslında IŞİD’in bölgeye yerleşmesi bir İslam devleti kurmanın ötesinde Rusya ve Çin’in etkisini azaltmaktı…

        Bu bölgede Çin ve Rusya varlıklarına saldırı, beraberinde onların da saldırısını getirecek, bu da iki ülkenin içlerine kadar uzayacaktı.

        Özellikle Çin’in kuzey bölgesinde etkin olmaya çalışan IŞİD’in yeniden eleman devşirmesine fırsat yaratacak, Sincan bölgesinde yeniden hareketlenmesine yol açacaktı.

        Ancak işler beklendiği gibi gitmedi, Nijer’de CNSP yönetime el koymakla kalmadı, Fransa’yı da ülkenin dışına çıkarmanın ilk adımını attı.

        Bu durum komşu ülkelerin, özellikle de bölgedeki ekonomik birlik olarak 15 ülkenin kurduğu Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nun (ECOWAS) sert tepkisiyle karşılandı; darbeye karşı darbe ile karşılık verileceğine ilişkin açıklamada bulundu.

        ECOWAS’ın darbecilere tanıdığı bir haftalık süre doldu…

        Ancak müdahale olmadığı gibi Nijer, hava sahasını kapatırken, Burkina Faso ve Mali de kendisine destek verdi.

        Nijer’e karşı yapılacak bir askeri girişimin kendilerine de yapılmış kabul edileceğini bildirdi.

        Gelişmeler bölgedeki diğer ülkelerden kovulan Fransız askerlerinin son sığınağı olan Nijer’den de atılmasının yolunu açtı.

        POLİTİKANIN BAŞKA VASITALARLA DEVAMI

        Peki, Burkino Faso, Çat, Sudan ve Mali’nin yanında daha demokratik sayılan, seçilmiş siyasetçilerin ülkenin yönetimine hakim olmasına önem veren Nijer’de bunlar neden yaşanıyor?

        Buna en iyi yanıtı, Napolyon’un da sonunu getiren taktikleri ile “Savaş Sanatı”nın en önemli ustası Carl Von Clausewitz’in savaşa ilişkin şu sözü özetliyor:

        “Harp, politikaların başka vasıtalarla devam ettirilmesidir. Harp, şiddet kullanarak hasmı, zorla irademizi kabul etmeye mecbur bırakmaktır…”

        Nijer’in coğrafi, siyasi ve ekonomik yapısı da bakıldığında aslında her şey daha iyi anlaşılıyor.

        Buna vekalet savaşlarının yeni alanı veya ekonomik güç dağılımının yeni mücadele bölgesi olarak bakın…

        Bir yerde altın, elmas, uranyum varsa, ona sahip olmak isteyen güçlerin mücadelesi kaçınılmaz olarak devreye girer…

        Öncelikle ekonomik bağları Çin’in çok gerisinde olsa da Afrika kıtasının bu bölgesi Rusya açısından Suriye’nin ardından jeostratejik konumunu güçlendireceği yeni bir alan sunuyor.

        Geçen hafta St. Petersburg’da yapılan Rusya- Afrika Zirvesi de bunun bir yansıması…

        AFRİKA RUSYA İÇİN ÖNEMLİ, RUSYA AFRİKA İÇİN DEĞİL…

        Rusya ve bölge ile ilgili akademik çalışmaları da olan Dr. Mühdan Sağlam’ın kaleme aldığı makalesindeki şu tespit aslında konuyu özetliyor:

        “Afrika’nın Rusya için önemi, Rusya’nın Afrika için öneminden çok daha fazla…”

        Dr. Sağlam, Rusya’nın batının izolasyonundan kurtuluş için Afrika’da çıkış yolu aradığına belirtirken, bu bölgede çalışan Rus şirketlerinin özelliklerini sıralıyor.

        Dr. Sağlam’ın işaret ettiği bu durum, aslında sahnenin gerisindekileri görmeyi de kolaylaştırıyor.

        Hatta batının tüm ambargolarına karşın, Rusya’nın AB ambargosunu nasıl deldiğini de sergiliyor.

        Afrika’daki elmas madenlerine, İngiliz merkezli De Beers’ın ardından Rus şirketi Alrosa’nın nasıl hakim olduğunu rakamlarla önümüze koyuyor.

        Aktardığı verilere göre, Alrosa %28’lik pazar payıyla dünyanın en büyük elmas şirketi ve 80-100 milyar dolarlık bu piyasada Rusya’nın kasasını dolmasını sağlayan güçlü bir süvari…

        Ayrıca küresel elmas üretiminin %92’si Rusya, Botsvana, Güney Afrika, Angola ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki üretimden oluşuyor.

        Alrosa, Rusya’daki elmas üretiminin de % 90’ını elinde tutuyor…

        Hemen belirteyim, AB’nin Başkenti, elmas piyasasının da merkezi Brüksel yönetimi, elması Rusya’ya ambargonun dışında tuttu.

        Başta da belirttiğim gibi Moskova için Afrika kıtası önemli bir çıkış noktası...

        FAS’IN PETROLÜNÜN GERİSİNDEKİ RUSYA

        Dr. Sağlam’ın dikkat çektiği Fas’ın petrol ihracatının 2023’de anlaşılmaz bir şekilde tırmanması ve İtalya’nın bu ülkeden ciddi oranda petrol çekmesi de Rusya’ya dayanıyor…

        Sadece İtalya’da değil, İspanya ve Hollanda’da en iyi alıcıları arasında…

        Fas’ın geçen Haziran ayında İspanya’ya günlük sattığı petrol 61 bin 400 varile ulaştı.

        Özetle Rusya, Fas üzerinden ambargo uygulan AB’ye petrol satıyor...

        Hatta Hindistan’da yarı yarıya ortağı olduğu Nayara Rafinerisi üzerinden bütün dünyaya petrol satışı gerçekleştiriyor.

        Bunun ağırlıklı bölümünü de gemiden gemiye petrol aktarımı ile gerçekleştiriyor; Dr. Sağlam’ın verilerine göre bu trafik 2,25 kat arttı...

        Her savaş sonrasında yaşandığı gibi, Afrika büyük güçlerin bilek güreşine yeniden sahne oluyor…