Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar 2024 gişe sonuçları ve düşündürdükleri

        Gişe sonuçları üzerinden baktığımızda, 2024 yılının, sinema salonu işletmeciliğinin geleceğine dair olumlu işaretler vermediği kesin. Pandemi sonrasında beklenen, daha doğrusu “umut edilen” toparlanma, ne yazık ki 2024’te de gerçekleşmedi. Sadece Boxoffice Türkiye sitesindeki son 10 yılın 52 haftalık gişe karşılaştırmaları dahi işlerin çok yolunda gitmediğinin açık kanıtı…

        Önce kısaca geçmişi hatırlayalım: 2017’de ulaşılan 71 milyonu aşkın bilet satışının ardından beklentiler yükselmişti. “Yılda kişi başına bir bilet”, yani “1 yıl içinde Türkiye nüfusu kadar bilet satma” hayali artık eskisi kadar uzak değildi. 2018’de 68,7 milyona düşen seyirci sayısı, kafaları karıştırdı ama moralleri çok bozmadı. İşletmecilerle yapımcılar arasında çıkan “hasılat payı oranları” tartışması veya tarihe kalan adıyla “Popcorn Krizi” sonrasında 2019’da 59,5 milyona gerileyen satışlar dahi umutları sonlandırmadı. Yapımcıların lehine gerçekleştirilen yasal düzenlemeler sonrasında her şeyin düzeleceğine inananların sayısı az değildi. Ama sinema salonu işletmeciliği peş peşe iki büyük darbe daha aldı. Hem de aynı yıllarda… İlki pandemiydi. İkincisi ise abonelik usulüyle hizmet veren çevrimiçi dijital platformların pandemiyi fırsat bilerek yaygınlaşmasıydı.

        Pandemi nedeniyle 2020 ve 2021’deki yaşanan büyük seyirci düşüşleri kuşkusuz şaşırtıcı değildi. Ama pandeminin sona erdiği 2022’deki 36 milyonu aşkın bilet satışı, Türkiye sinemalarındaki “yeni normal”in eskisine oranla epey aşağıya düştüğünü gösteriyordu. Daha kötüsü ise 2023 ve 2024’de yaşandı; moralleri bozan o 36 milyon bile hayal oldu. 52 hafta üzerinden baktığımızda 2023’te 31,5; 2024’te ise 32,2 milyona ancak ulaşabildi bilet satışları.

        Peki, bu dramatik düşüşün nedenleri ne? Kuşkusuz elimde yapılmış bilimsel araştırmalar yok. Sadece tahminlerimi yazabilirim: İlki, inkâr edilmesi zor bir gerçek; yani, orta sınıfın alım gücündeki düşüş… İşletmecilerin, “daha ucuz biletle daha çok seyirci”ye ulaşma çözümünü öteden beri hiç benimsemediklerini, hatta kendi açılarından bilet fiyatlarını pahalı dahi bulmadıklarını biliyorum. Kısa vadede fikirlerini değiştireceklerini de hiç sanmıyorum. Yapımcıların dayatmasıyla promosyon biletlere getirilen yasal kısıtlamaların kaldırılması ise henüz çok işe yaramıyor anladığım kadarıyla. Ayrıca, çevrimiçi servislerin aylık abonelik ödemeleriyle sinema bilet fiyatları arasındaki büyük uçurum, özellikle 30 yaş üstü seyirciyi sinema salonlarından tümüyle soğutmuş durumda… Bence düşüşün ikinci nedeni tam da burada düğümleniyor. 2017’de bilet satışını 71 milyonun üstüne taşıyanlar, artık evinde film seyretmeye alışmış durumda. Salonlarda gösterilen filmlerin er ya da geç evde karşısına geleceğini biliyor; sabırla bekliyor ve içerik kalitesi giderek yükselen çevrimiçi dizileri seyrediyorlar.

        'Rafadan Tayfa 4: Hayrimatör'
        'Rafadan Tayfa 4: Hayrimatör'

        Sadece bu iki neden üzerinden gittiğimizde dahi 2024’te Türkiye gişelerinde yaşananları anlamak mümkün. Yerli ve yabancı animasyonlar, yani aile filmlerinin gösterdiği performans olmasa sinema salonu işletmeciliği herhalde çok daha zor günler yaşardı. İlk 10’daki 5 animasyon filmi durumu özetliyor: Yılın birincisi “Rafadan Tayfa 4: Hayrimatör”; ikincisi “Ters Yüz 2” (Inside Out). “Çılgın Hırsız 4” (Despicable Me 4) altıncı, “Moana 2” sekizinci, “Kung Fu Panda 4” ise dokuzuncu sırada yer alıyor. Beşi de devam filmi ve bu durum, animasyon seyircisinin “marka”ya göre seçim yaptığını gösteriyor.

        Sinema salonunda film seyretmek, çocuklu aileler için pandemi sonrasında da hâlâ sarsılmayan bir gelenek. Ebeveynler, cumartesi ve pazar günleri çocuğu sürekli televizyon ve bilgisayar başına oturtmak istemiyorlar haklı olarak. Hep birlikte dışarı çıkmak, AVM’ye gitmek, kitapçıya, oyuncakçıya uğramak, bir şeyler yemek ve film seyretmek istiyorlar. Onlar sayesinde aslında çok daha büyük boyutlarda yaşanabilecek bir kriz çok daha hafif atlatılıyor.

        Peki, gençler? Tüm dünyada yapılan araştırmalar, sinema salonlarını asıl olarak 14-30 yaş arasındaki yaş gruplarının ayakta tuttuğunu söyler bize. Türkiye’de de aile filmleri dışında kalan seyircilerin çok büyük bölümünün bu yaş grubundan geldiğini biliyoruz. Ama yeni seyirci profilinin tercihlerini kimsenin tam olarak bildiğini ve anladığını sanmıyorum. Popcorn Krizi, pandemi ve film üretiminin dijital platformlara kayması sonrasında, film yapımcıları ile sinema seyircileri arasındaki bağın artık koptuğunu düşünüyorum. 2020’den önce seyircilerin neyi tercih ettiğini kestirmek daha kolaydı. Şimdi ise çok daha zor…

        'Çılgın Hırsız 4'
        'Çılgın Hırsız 4'

        Yapımcılar, seyircilerin nabzını tutamıyorlar artık. Şimdilik kesin olan iki veri var: İlki, Türkiye’deki 14-30 yaş grubunun önceki nesillere göre sinema salonlarında film seyretmeye daha ilgisiz olması… İkincisi ise aynı kuşağın hangi türleri, hangi konuları, hatta hangi starları sevdiklerinin dahi tam olarak bilinmemesi… Tüm bu kopukluk, belli ki filmlerin pazarlama ve tanıtım süreçlerinde de peş peşe yapılan zincirleme hatalara neden oluyor.

        Son olarak, filmleri fragmanlarını seyrederek veya gişede bilet satan görevliye danışarak değil, salona gelmeden çok önce seçen, sinema sitelerini ve eleştirmenleri takip eden seyirci sayısında da çok ciddi bir düşüş olduğunu düşünüyorum. Genel seyirci kitlesi içindeki sayısal oranları düşük bile olsa her yaş grubunda karşımıza çıkan ve sinefillerden, kalite peşindeki sinemaseverlerden oluşan çok önemli bir profil bu… Çünkü sinema kültürünü ayakta tutan bir kesim. Türkiye’de sinemanın 1980’lerden 2000’lere kadar bu kesim sayesinde ayakta durduğuna inanırım. “Fısıltı gazetesi” adı da verilen “arkadaş tavsiyesi”nin yapılan seyirci araştırmalarında en az eleştirmenler kadar önemli bir tanıtım aracı olduğunu unutmamak gerek. Çevrenizde sinema kültürüyle sizi etkileyen, görüşlerine saygı duyduğunuz birilerinin festivaller ve özel etkinlikler dışında artık sinema salonunda hiç film seyretmediğini düşünün. Aynı insanlar vizyondaki filmlere gitmekten hiç bahsetmeden size sürekli çevrimiçinden bir şeyler öneriyorlar. Hiç kuşkusuz etkilenirsiniz.

        Bu kesimi sinema salonlarından uzaklaştıran iki önemli neden var. İlki, film seyrederken konuşan, gürültü yapan, ayağıyla ön koltuğu sallayan ve sürekli cep telefonuna bakarak karanlık salondaki diğer seyircilerin dikkatini dağıtan saygısızlarla uğraşmaktan bıkıp usanmış durumdalar ve artık onlarla aynı salonlarda bir araya gelmek istemiyorlar. İkinci neden ise sinema salonlarının çoğunun projeksiyon kalitesine yatırım yapmaması… Kalitesiz projeksiyonlarda gösterilen filmler olduğundan daha karanlık hale gelirken, renkleri ise soluyor. Türkiye’deki en pahalı sinema biletini satan bazı salonlarda dahi karşımıza çıkabilen çok ciddi bir sorun bu ve gerçek bir sinemasever için katlanılmaz bir durum…

        'Exhuma'
        'Exhuma'

        Gerçek sinemaseverlerin mecbur kalmadıkça festival / etkinlik dışında salonda film seyretmediğini Türkiye’deki işletmeciler ve dağıtımcılar da biliyorlar. Bunu kabul etmeyip mücadele etmek isteyenler, projeksiyon kalitesine yatırım yapmaya devam etmenin yanı sıra sinemasever kitleye ulaşmak için her tür imkânı kullanıyor. Nitelikli film peşinde koşanların artık salonlara dönmeyeceğini düşünenler ise projeksiyon kalitesini yükseltmeyi inatla reddediyor. Dahası, “Exhuma”, “Sevgilim Kaç” (Strange Darling) gibi yılın en iyileri listesine girebilecek birbirinden iyi iki korku gerilim filmini basın gösterimi dahi yapmadan sessiz sedasız vizyona girmeyi tercih ediyorlar. “Nasıl olsa her hafta AVM’lere korku filmi seyretmek için gelen ve film kalitesine hiç dikkat etmeden fragmana göre seçim yapan bir kitle var,” diye düşünmeseler asla böyle davranmazlar. Aynı kitlenin karanlık projeksiyon lambalarını umursamadığını da biliyorlar.

        Bana sorarsanız, gerçek sinemaseverleri kaybetmeyi kabullenmek, bindiğiniz dalı kesmekle eş değer bir yaklaşım. Kalite peşindeki sinemaseverleri kaybetmek istemeyenler, basın gösterimlerini aksatmıyor; “festival, etkinlik ve özel gösterim” mantığıyla elinden geleni yapmaya devam ediyor. İstanbul’da CKM, Kadıköy Sineması; Ankara’da ise Büyülü Fener gibi salonları işleten ve seyircilerine saygı duyanların en büyük avantajı nasıl bir kitleye hitap ettiklerini biliyor olmaları… O yüzden önümüzdeki dönemde onların en azından hep bir adım önde olacağını düşünüyorum. Düşük bütçeli nitelikli film yapımcılarının bir araya gelip ülke genelinde farklı gösterim imkânları veya festival benzeri özel organizasyonlar üzerinde çalışmalar yapması gerektiğine de inanıyorum. Diğerlerinin ise önünde aile animasyonları dışında nerdeyse garantili hiçbir formül kalmadı artık. Çevrimiçi film ve dizi üretimi, birçok sinemacı için şu an en güvenli liman ama bazı sinemacıların kontrolün platform yöneticilerinde değil, tümüyle kendilerinde olduğu eski sistemi özlediklerini, salonlara dönmek istediklerini tahmin etmek zor değil. Özetle 2025, salon işletmecileri, dağıtımcı ve yapımcılar için mucizeler peşinde koşacakları zor bir yıl olacak.