Avcı Kraven (Kraven the Hunter), okurların karşısına ilk kez 1964 yılının ağustos ayında, Marvel Comics’in yayınladığı “The Amazing Spider-Man” (İnanılmaz Örümcek-Adam) adlı çizgi romanın 15’nci sayısında çıktı. Örümcek-Adam’ı yenerek dünyanın en iyi avcısı olduğunu kanıtlamaktan başka amacı olmayan bir süper kötüydü (supervillain) başlangıçta Kraven… Sonraki yıllarda, arada Black Panther’in serüvenlerine dahil oldu ama Örümcek-Adam çizgi romanlarının “kadrolu süper kötüleri”nden biri olmayı sürdürdü. Örümcek-Adam’ı yakalamak için bir araya gelen Sinister Six çetesinin üyelerinden biriydi. Marvel Comics yazarları onu bazen iyilerle de yan yana getirdi. Okurlar pek şaşırmadı çünkü Kraven’ın kötü bile olsa her şeyden önce rakiplerine saygı duyan, eşit koşullarda avlanmayı seven onurlu biri olduğunu biliyorlardı. Özellikle, “The Unbeatable Squirrel Girl” (2015–2019) adlı çizgi romanda, eski Kraven’dan farklıydı.
Sony’nin Örümcek-Adam Evreni’ne (Sony’s Spider-Man’s Universe) de farklı bir imajla dahil olduğu kesin. “Avcı Kraven” (Kraven the Hunter), kahramanın orijin hikâyesini anlatan bir solo film ve geçmişi silerek karakterle ilgili her şeyi sıfırdan kuruyor. Belli ki amaç, yeni nesil seyirciler için yeni bir Avcı Kraven hikâyesi yazmak…
Peki, eskisi? İsterseniz önce ona bakalım: Resimli romanlardan tanıdığımız Kraven, gerçek adı Sergei Kravinoff olan bir Rus göçmenidir. 1917’de Bolşeviklerin çarlığı devirmesinden sonra ABD’ye göç eden bir Rus aristokratının oğludur. Kraven’ın kullandığı gizemli serum, yaşlanmasını yavaşlatır ve ona güç verir. Gregor adında esrarengiz bir paralı asker tarafından eğitildiğini, hayatının bir döneminde, kara büyü (voodoo) uzmanı Calypso ile sevgili olduğunu biliriz. İstediği insanın görüntüsüne bürünebilen ve Bukalemun (Chameleon) olarak tanınan süper kötü kardeşi Dmitri Smerdyakov ile anneleri aynı, babaları farklıdır. Birlikte Örümcek-Adam’ı avlamaya çalışırlar.
Film ise tüm bunları bir yana bırakıp yeni bir yaşam öyküsü sunuyor bize. Sergei ve Dmitri, filmde özel okulda okuyan iki ergen lise öğrencisi olarak çıkıyorlar karşımıza. Rus kökenli babaları Nikolai Kravinoff (Russell Crowe) kafayı avcılığa takmış güçlü ve zengin bir suç baronu… Genç Sergei, Afrika’da babasının zorla götürdüğü av safarisinde aslan saldırısına uğruyor ve Calypso adlı Afrikalı genç kızın içirdiği gizemli iksir sayesinde ölümden dönüyor. Hastane odasında kendine geldikten sonra özel güçleri olduğunu anlıyor; annesinin intihar etmesinden sorumlu tuttuğu babasının yanından kaçarak Rusya’ya gidiyor. Avcılığı her şeyin üstüne koyan babasının aksine, annesinin ailesine ait doğal yaşam alanında hayvanlarla birlikte yaşıyor. 16 yıl sonra Aaron Taylor-Johnson olarak karşımıza çıktığında, yani esas hikâye başladığında, hayatını kötü adamları ortadan kaldırmaya adadığını görüyoruz. Babası suç hayatını devam ettirirken, kardeşi Dmitri (Fred Hechinger) açtığı barda piyano başında orijinalinden ayırt edilemeyecek cover şarkılar seslendiriyor. Yıllar önce Sergei’in hayatını kurtaran Calypso (Ariana DeBose) ise Londra’da büyük bir hukuk şirketinde avukatlık yapıyor.
Richard Wenk’in imzasını taşıyan hikâyenin kötü adamı Aleksei Sytsevich (Alessandro Nivola) adında bir organize suç örgütü lideri… Geçmişte güçlü olmak için aldığı özel kimyasalların etkisiyle gergedan derisine sahip ama sırt çantasında sürekli taşıdığı ilacı kullanarak insan görünümünde kalmayı tercih ediyor. Düşmanlarını korkutmak, güç gösterisi yapmak veya kavga etmek istediğinde gergedana dönüşüyor. Hikâye, Aleksei’nin suç dünyasına nam salan Avcı Kraven’ı yakalayıp öldürmek için kardeşi Dmitri’yi kaçırmasıyla şekilleniyor. Kiraladığı tetikçilerden biri, kurbanlarını saniyeler içinde ipnotize ettikten sonra acımasız şekilde öldüren Foreigner (Christopher Abbott) diye bilinen bir Marvel süper kötüsü… Arada Türkiye’ye kadar uzanan bir kaçma kovalamaca filmi seyrederken Kraven’ın babası Nikolai Kravinoff’un hikâyedeki ağırlığı giderek artıyor.
Kaldı ki, filme damga vuran meselenin baba – oğul çatışması olduğunu en başından beri biliyoruz. Nikolai, filmdeki tüm kötülüklerin dolaylı bile olsa asıl kaynağı… İşlerinde kullanmak üzere Kraven’ı hep yanına çekmeye çalışıyor. Kraven ise onu görmek dahi istemiyor. Rus mafyasının güçlü liderlerini hedef almasının kökeninde kuşkusuz babasına karşı duyduğu öfke geliyor. Rusya’ya gitmesinin altında, “baba düzeni”ne karşı “anne düzeni”ne, yani tabiata dönme arzusu yatıyor elbette. Babadan uzaklaşarak, anne toprağına, tabiata ve hayvanlara bağlanmak Kraven için bir manevi değerler paketi gibi…. Babası gibi büyük suçluları avlamak da aslında bu paketle birlikte geliyor. Ama film ilerledikçe ne yaparsa yapsın ne kadar suçlu öldürürse öldürsün baba düzeninden uzak duramadığını, kurtulamadığını görüyor Kraven. O yüzden tüm filmin Kraven ile babası arasındaki psikolojik ve fiziksel savaş üzerinden geliştiğini söylemek mümkün. Babası ona boyun eğdirmek, Kraven ise özgürleşmek istiyor. Onun için özgürleşmenin yolu, babasının avlamak istediği vahşi hayvanlardan birine dönüşmek... Afrika’da babasının vurmak istediği, Kraven’ın ise nişan alıp ateş etmek yerine bağ kurduğu aslan, hikâyenin metaforlarından biri. Aslan, Kraven’ın özgür biri olarak yeniden doğumuna neden olan ilk canlı…
İkincisi ise büyükannesinin kendisi için verdiği çok değerli iksiri kullanan Afrikalı Calypso…
Yönetmen J. C. Chandor, Kraven’ı yarı vahşi hayvana dönüşerek babaya karşı çıkmak isteyen bir karakter olarak çiziyor. Açılış sahnesinden başlayarak filmdeki aksiyon sahnelerinde Kraven, hayvanlara has özellikler sergileyerek mücadele ediyor, kaçıyor ve kovalıyor. Açılış sekansında kar fırtınasının içine girerek peşindekilerden kurtulduğu andan itibaren doğanın onu asıl evi olduğunu anlıyoruz. Londra’da kardeşinin dairesinde uyuyamadığı, geceyi parkta geçirdiği sahneyi de unutmamak gerek. Koku alma yeteneği, uzaktaki nesnelere odaklanabilmesi, binalara tırmanması, yüksekten usturuplu biçimde dört ayağı üzerine düşmesi gibi sahip olduğu özel güçlerin tümü hayvanlara ait fiziksel beceriler aslında. Silah yerine de genellikle ellerini veya olay yerinde bulduğu nesneleri kullanıyor.
Senaryo yazarları ve yönetmenin üstlerine düşen görevlerden birini layıkıyla yerine getirip, Avcı Kraven’ın “güncellenmiş yeni portresi”ni başarıyla çizdiklerini düşünüyorum. Gelecekte Sony’nin Örümcek-Adam Evreni’ndeki filmlerde yer aldığında geçmişini, kişilik özelliklerini, özel güçlerini bildiğimiz bir karakter olacak artık.
“Peki, filmin ‘Avcı Kraven güncellemesi’ yapmanın ötesinde ortaya koyduğu ne var?” derseniz; ilk aklıma gelen, açılıştaki Rus hapishanesi ve Londra caddelerinde geçen aksiyon sahneleri… Aaron Taylor-Johnson’ın oyunculuğunu ve karaktere getirdiği yorumu sevdiğimi de ekleyebilirim. Ama bunlar dışında “Avcı Kraven”ın bende olumlu izler bıraktığını söylemem zor.
Chandor’un yönetmen olmasından ötürü beklentilerim kuşkusuz yüksekti. “Oyunun Sonu” (Margin Call – 2011), “Sona Doğru” (All is Lost – 2013) ve “A Most Violent Year” (2014) gibi filmlere imza atmış bir isimden açıkçası çok daha iyisini bekliyordum. Ama film bittiğinde, Chandor’ın Kraven karakterine belirli bir psikolojik derinlik getirmek dışında süper kahraman türüne kendisinden hiçbir şey ekleyemediğini düşünüyordum.
Beklentilerimin yüksek olması nedeniyle yaşadığım hayal kırıklığı bir yana, üzerine düşündükçe filmde sevdiğim çok az şey olduğunu da görüyorum. Mesela, Russell Crowe, aksanı ve role yaklaşımıyla Nikolai karakterini klişe biçimde yorumluyor. Çünkü karakterinin son derece düz bir kötü adam olarak yazıldığını görüyoruz. Calypso ve Aleksei de renksiz ve monoton karakterler. Dmitri, kuşkusuz biraz daha iyi yazılmış bir kişilik ama film, finaldeki değişimine duygusal olarak taşıyamıyor bizi.
Kendi adıma filmin finalini de hiç sevmedim. Artık Bukelamun’a dönüşmüş Dmitri’nin Kraven ve bizim için olup bitenleri yorumlamasını kastediyorum. Dmitri zorlama tespitler yaparak resimli romanlardaki Kraven ile filmdeki Kraven arasında bir köprü kurmaya çalışıyor. Ama film boyunca anlatamadıklarını finalde bir karaktere söyleterek ortaya koymak bence iyi fikir değil.
2018’de “Venom”la başlayan ve altıncı halkasına ulaşan Sony’nin Örümcek-Adam Evreni, bildiğimiz süper kahraman hikâyelerine pek benzemeyen filmlerle sürüyor. Kendi adıma çok sevdiğim bir seri değil. Yönetmenin ismi nedeniyle bu kez umutlu olsam da “Avcı Kraven”ın bunu değiştirdiğini söylemem zor.
Son olarak, Trabzon’daki Sümela Manastırı’na “Ankara yakınlarında terk edilmiş bir kilise” dediklerini anlamak kolay değil açıkçası. Nedeni ne olursa olsun, Sümela Manastırı’nı bilen herkesin filmin hanesine eksi puan olarak yazacağı bir yanlış bu…
5.5/10