Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

“En son ne zaman bir oyunun yuhalandığını gördün” diye sordu arkadaşım. 40 yıldır tiyatroya gittiğimi ama daha bir tane bile seyircinin yuhaladığı oyuna denk gelmediğimi söyledim. “Demek tüm oyunlar harika, hiç kötü bir oyun sahnelenmiyor tiyatrolarımızda, ne güzel” deyip kahkaha attı!

Sonbahar güneşinin gözümüzü kamaştırdığı, denize nazır çay bahçesinde geçtiğimiz haftalarda izlediğim bir tiyatro oyununun ne kadar sıkıcı olduğunu anlatıyordum ona. Hayatımdan iki saati çalan tiyatro oyunuyla ilgili bir trajedi sahneliyormuş gibi coşkuyla bir solukta tiradımı attım: “Salonda uyuyanlar vardı. Seyirci sahnede olanlarla en küçük bir bağ kuramadı... Oyuncular bir şeyler yapıyor, seyirciler boş boş sahneye bakıyordu. Kalkıp geldikleri onca yolu ve verdikleri bilet parasını düşünüp sahnede iyi bir şeyler olduğuna kendilerini ikna etmeye çalışıyorlardı. Yanında oturan kişinin oyunu anlandığını, hatanın kendisinde olduğunu düşünenler vardı salonda eminim... Chandler’ın ‘Beni neden sevmiyorsunuz!?’ diye soran bir kadının tek kişilik oyununda sıkışıp kaldığı andaki ruh halini o akşam çok daha iyi anladım! Ama oyun bittiğinde gözlerime inanamadığım bir şey oldu. Az önce başı geriye doğru düşmüş, ağzı açık uyuyan 'tiyatro sever’ dahil seyirciler ayakta alkışlamaya başladı oyuncuları. Sana bir şey söyleyeyim mi seyirciler sahnedeki oyunculardan daha iyi oynuyordu ve asıl tiyatro o alkışlardı!..”

“SEYİRCİ AYAKTA ALKIŞLAYIP KENDİSİNİ RAHATLATIYOR”

Son dönemde izlediğim her oyun tüm salon tarafından ayakta alkışlanıyor. Sanırsın tüm oyunlar birer başyapıt! Tuhaf bir baskı da hissediyorum doğrusu... Sağımda solumda, önemde arkamda herkes alkışlamak için ayağa kalkarken küçümseyici bakışların hedefi oluyorum: “Sahnelenen muhteşem eserin değerini ve de oyuncuların olağanüstü performansını anlamadın herhalde, mal mal oturuyorsun!..”

Dün New York Times’ta bir yazıya denk gelene kadar bu olur olmaz her oyun ya da konserin sonunda insanların ayağa fırlayıp alkışlamalarından bir tek ben rahatsız oluyorum sanıyordum; neyse ki yalnız değilmişim!

Bu ‘ayakta alkış’ durumu Broadway’de, West End’de de gittikçe tuhaflaşmaya başlamış. Klasik müzik eleştirmeni Zachary Woolfe, ABD’deki opera ve senfoni konserlerinde de ayakta alkışlamaların artık kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

Aslında çok yeni bir durum da değilmiş; 2003’te The Times’ta, çok kötü gösterilerin bile ayakta alkışlanmasından dert yanan, ‘Ayakta Alkış Zorbalığı’ başlıklı bir yazı yayımlanmış. 2012’de eleştirmen Ben Brantley, her oyunun ayakta alkışlanması sonrası ‘alkışın’ artık bir şey ifade etmediğini yazmış. ‘Right This Way: A History of the Audience’ adlı kitabın yazarı Robert Viagas, ayakta alkış olayının yıllar içinde gittikçe daha yaygın hale geldiğini şu anda ise bir norm gibi algılandığını söylüyor: “Öyle ki, nadiren bir performans ayakta alkış almadığında, oyuncuların yüzlerinde 'Ne yanlış yaptık?' ifadesini görebiliyorsunuz!”

Vigas bu ayakta alkış enflasyonunu altında ekonomik nedenler olduğunu belirtiyor: "İnsanlar bu oyunları izlemek için ciddi bütçeler ayırıyorlar ve gecenin sonunda bilete ödedikleri paranın boşa gitmediğini kendi kendilerine ‘göstermek’ için bu ayakta alkış yoluna başvuruyorlar."

“AYAKTA ALKIŞLAMA İŞİ KONTROLDEN ÇIKTI: LÜTFEN OTURUN”

Ayakta alkış olayı sadece tiyatrolar ya da konserler için geçerli değil. Son yıllarda Cannes, Venedik gibi büyük film festivallerinde gösterilen filmlerin kaç dakika ayakta alkışlandığı dünyanın dört bir yanında manşetleri süslüyor. Burada da tam bir saçmalık söz konusu! Örneğin bu yıl Venedik’te tam 11 dakika boyunca ayakta alkışlanan ‘Joker: İkili Delilik’ filminin Rotten Tomatoes’te 350 eleştirmenin değerlendirmesi sonucunda aldığı not 10 üzerinden 3!

Neyse bugün konumuz sinema değil, tiyatroya dönelim!

Geçen yıl Londra West End’de ‘Sunset Bulvarı’ müzikalinde sahneye çıkan Pussycat Doll grubunun üyelerinden şarkıcı Nicole Scherzinger’in her şarkı sonrası salondaki bir grup seyirci tarafından ayakta alkışlanması tiyatro severleri isyan ettirmiş. Eleştirmen Fiona Monutford, seyircilerin West End’deki oyunları ayakta alkışlama durumunun kontrolden çıktığını belirtip “Lütfen oturun!” diye isyan ediyor: “Şehirde yeni bir uluslararası salgın var. ‘Ayakta Alkışlama Salgını!" ABD'den ithal edilmiş, şu anda tiyatrolarımızda cirit atıyor. Sadece birkaç yıl önce, İngiliz tiyatrosunda ayakta alkışlanan bir gösteri, bir olimpiyat başarısını, nesilde bir kez görülen bir başarıyı simgeliyordu. Seyirciler oyunları bu ayakta alkışlama jestiyle o kadar seyrek ödüllendiriyordu ki, gerçekleştiğinde, gerçekten bir anlam ifade ediyorlardı...”

OYUNCULAR ALKIŞLARIN SAMİMİYETİNİ ANLIYORLAR

İşte zurnanın zırt dediği yer burası! Ayakta alkışlamanın bir anlamı olmalı ama maalesef o anlam kaybolmuş durumda! Kendi gözlemlerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ‘ayakta alkışlama salgını’ bizim sahnelerimizi de kırıp geçiriyor! Sahnelenen eserin metninin gücü, oyuncuların performanslarının önemini ortadan kaldırıyor bu salgın; her oyun bir başyapıt, her performans ödüllük oluveriyor... Fiona Monutford bu ‘otomatikleşmiş’ ve sürekli tekrarlanan övgünün hayatın her alanında olduğu gibi, hiçbir değeri olmadığını hiçbir amaca hizmet etmediğini, sadece kolektif bir aldatmaca olduğunu belirtiyor.

Oyuncuların sıklıkla tekrarladıkları bir şey vardır; seyircinin enerjisinin sahnede hissedildiğini söylerler. Bu durumun ‘gereksiz ayakta alkışlama’ durumunda da geçerli olduğunu anlatıyor bir oyuncu: “Seyircinin bizi ayakta alkışlamasının içten mi yoksa gereksiz mi olduğunu sahnedeki oyuncular herkesten iyi bilirler...”

Bu ayakta alkışlama konusunda bir denge bulmak önemli. Ayakta alkışlar, bir gösterinin ya da performansın gerçekten olağanüstü olduğuna dair güçlü bir işaret olabilir, ancak bu hareketin artık çok yaygınlaşması, anlamını yitirmesine yol açmış gibi... Her oyun, konser olağanüstü değildir! “Altı üstü birkaç dakika ayakta durup iki elimizi birbirine vurduğumuz bedavadan bir eylem” diye düşünüp alkışı ucuzlatmamak lazım... Alkışlar kıymetlidir. Eğer bir gösteri gerçekten kalp atışlarını hızlandıran, duygusal olarak sarsan bir deneyime dönüşüyorsa, o zaman ayağa kalkmak gerçekten anlamlı olur. Ama her gösterinin sonunda herkesin ayakta alkışlaması, bu jestin gücünü biraz zayıflatıyor gibi hissediyorum.

Her oyunda Godot gelse Godot’yu beklemenin bir anlamı olur mu?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar