Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Yemek resimlerine bakmayı neden seviyoruz?

        Mehmed Muazez’in 1938 tarihli ‘Meyveler ve Yemişler’ adlı natürmort tablosunun önünde durmuş hangi meyveye daha çok sevdiğimi düşünüyorum. Aslında böyle bir soru sorulduğunda düşünmeden “Karpuz” diyebilirim… Ama biraz düşününce iş değişiyor. Üzüm ve armut arasında boşlukta sallanıp duruyorum. İncir ve şeftaliyle aramda uzun bur mesafe var. Uzanıp elmaya dokunmak istiyorum ama muz aklıma bile gelmiyor. Kavun evet evet kavuna doğru kayıyor gözlerim; sulu tatlı kavuna… Eğer arkadaşım beni dürtüp bu tuhaf rüyadan uyandırmasa Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi üzerindeki tarihi Bodvi Apartmanı’nda hizmet veren Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’ndeki ‘Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler’ sergisindeki Mehmed Muazzez’in natürmort eserinde sağ köşede duran armudu ısıracaktım…

        Instagram hesabımın keşfet bölümü çeşit çeşit yemek fotoğraflarıyla dolup taşıyor her açtığımda. Makarnalar, etler, pilavlar… Dünyanın dört bir yanından yemekler, sebzeler, meyveler, tatlılar! Sergiyi dolaşırken insanların akıllı telefonlardan yüzlerce yıl önce de yemek, sofra resimlerine bakmaya bayıldıklarını söylüyorum arkadaşıma: “Öyle olmasa tüm bu yiyecek, içecek, sebze, meyve, sofra tablolarını ne diye yapsınlar değil mi?”

        Tate Müzesi’ndeki tanımına göre Fransızca ‘nature’ (doğa) ve ‘morte’ (ölüm) kelimelerinden türetilen natürmort resim her türlü insan yapımı ve ya doğal nesneyi, çiçekleri, meyveleri sebzeleri, balıkları, av hayvanlarını, şarapları içeriyor… Bakıldığında dünyadaki maddi zevkleri hatırlatıyor gibi görünse de bir tarafıyla da tüm bunların geçiciliğini ve insan ömrünün kısalığı konusunda bir uyarıda bulunuyor.

        Ünlü müzayede evi Sothbey’s’in sosyal medya hesabının yöneticisi Abigail Tavener pandemi döneminde en çok ‘like’ alan eserlerin natürmortlar olduğunu söylüyor. “10 binden fazla beğenilen eserler var bu ortalama beğeni sayımızın üç katı...” Belki de ‘her birimizdeki kısalığına rağmen ölümden daha kuvvetli yaşamak için’ bu tablolara bakmayı, Instagram’da ‘like’lamayı seviyoruz…

        Mehmed Muazez 'Meyveler ve Yemişler'
        Mehmed Muazez 'Meyveler ve Yemişler'

        DA VİNCİ'NİN 'SON AKŞAM YEMEĞİ' TABLOSU BİR DUVAR RESMİYDİ

        Erken Rönesans döneminde Avrupalı ressamlar müşterileri için din dışı konularda resimler çizmeye başlamış. Ev eşyaları, çiçekler ve yiyecekler… Soylular yemek odalarını dekore etmek için duvarlara sıklıkla yemek sahneleri çizdiriyorlarmış. Bu duvar resimlerinin en ünlülerinden birinin Da Vinci’nin ‘Son Akşam Yemeği’ olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Milano Dükü Ludovico Sforza tarafından Santa Marie delle Grazie Manastırı için sipariş edilmiş.

        İspanyol ressam Francisco Goya, başsız bir cesedin kolunu kemiren çılgın bir devin korkunç tasviri olan Saturn Devouring His Son'u doğrudan yemek odasının duvarına çizmiş.

        Prof. Gül İrepoğlu’nun küratörlüğünü yaptığı ‘Tat ve Sanat’ sergisinde, Edouard Manet’nin ‘resmin mihenk taşı’ dediği, natürmortlar arasında gezerken bir dönem bu eserlerin insanı özne yapmadığı için ‘düşük sanat’ olarak değerlendirilmesinin saçmalığı kafamın içinde dönüp duruyordu.

        Neyse ki 20. Yüzyılda natürmort hak ettiği saygıyı görmeye başlamış. Ve sosyal medya çağıyla birlikte, yiyeceklerin sanattaki temsili yeni bir biçime bürünmüş: ‘Yiyecek Portresi.’

        Yiyecek portresi, hem sanatsal hem de iştah açıcı bir şekilde yiyeceklerin güzelliğini ve ayrıntılarını yakalıyor. Instagram ve TikTok gibi sosyal medya platformları ağızları sulandıran yemek görüntüleriyle dolup taşarken yiyecek portreleri bu eğilimi bir adım öteye taşıyarak yiyeceklerin kendisini sanat eserinin konusu haline getiriyor. Yiyecek portreleri, yağlı boya tablolardan dijital fotoğrafçılığa kadar çeşitli medya kullanılarak oluşturuluyor.

        Sarah Graham’ın çizdiği şekerlemeleri ilk gördüğümde çocukluğuma gittiğimi hatırlıyorum. Graham’ın şekerleme resimleri natürmordu neşeli bir nostaljiyle buluşturuyor bence...

        HAYATINI TADINI VE LEZZETİNİ GÖRMEK İÇİN BU SERGİYE GİDİN

        The Washington Post’tan Philip Kennicott, “Tarihimizin büyük bir bölümünde, bir turpu boyamak, onu yetiştirmekten daha fazla enerji ve beceri gerektiriyordu. Bugün, yemeğimizi fotoğraflamak yemekten önce dua etmek kadar sıradan... Ortalık yiyecek görüntüleriyle dolup taşarken; yiyeceklerin semboller, işaretler, ahlaki belirteçler olarak sahip oldukları uzun tarihi göz ardı ediyoruz. Sanat eserlerine sadece bu tarihi yeniden yakalamak için değil aynı zamanda kendi iştahlarımızın ve arzularımızın çok ötesine uzanan bir dünyanın farkında olarak, her zaman yemek yemenin daha iyi olduğunu hatırlatmak için de bakıyoruz” diyor.

        Sebze-meyve, sofra, sokak satıcıları, tarlada çalışan insanlar, çay-fındık bahçeleri resimleri arasında dolaşırken biraz da dışarıdaki caddenin artık beni boğan kalabalığından kaçıyorum. Osman Hamdi Bey’den Şeker Ahmed Paşa’ya Hikmet Onat’tan Mehmed Muazzez’e 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın tablodan müzenin odalarına dolan ‘lezzet’i özlediğimi fark ettim.

        “Karakterlerimizi yeniden dengelemek, sakinleşmek, umudu yeniden keşfetmek, empati kapasitemizi genişletmek ve gündelik hayatı takdir etmeyi öğrenmek için bakmamız gereken birçok yerde sanat eserleri vardır. Müzik veya edebiyattan daha az olmamak üzere, görsel sanatlar da bizi az çok aklı başında tutmada ve çoğu zaman telaşlı ve hayal kırıklığı yaratan bir dünyada bir miktar dinginliğe kavuşturmada rol oynar...” diyen Alain de Botton haklı... Bu çivisi çıkmış dünyada bir az olsun hayatın ‘tadını, lezzetini’ hatırlamak için Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’ndeki ‘Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler’ sergisini ziyaret edebilirsiniz...