Ünlü oyuncudan samimi itiraf!
"Bir kadın yanıma gelip 'Bana küfür eder misin?' dedi bende..."
Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Habertürk Gazetecilik A.Ş.
OYA DOĞAN/HT MAGAZİN
Fatih Artman, dediğimde birçoğunuz kim olduğunu hatırlamayabilirsiniz ama Behzat Ç'nin Harun'u dediğimde yüzünüzde bir tebessüm oluştuğunu emin olun görüyorum. Çünkü Fatih üç sezondur oyunculuk performansıyla bizi Harun olduğuna o kadar inandırdı ki, onun da Harun gibi patavatsız, heyecanlı ve komik olduğuna eminiz. Komik olduğu konusunda haklıyız ama Harun onun bize göstereceği karakterlerden sadece ilki. Fatih Artman ismini bir kenara not edin. İddia ediyorum, önümüzdeki yıllarda onu hep farklı karakterlerde izleyeceğiz. Gelelim bu röportajın hikâyesine... Son haftalarda Behzat Ç'de Harun'u daha çok konuşmaya başladık. Fatih'e ulaşmak istediğimde ablasını görmek üzere İzmir'e gideceğini öğrendim. Adam Film'in gayretiyle İzmir rotasını İstanbul'a kırdı ve Opera Otel'in terasında buluştuk. Fatih'le bir yıldır tanışıyoruz. 24 yaşında, hırslı, iyi niyetli, akıllı ve komik biri. İnsanlarla hemen samimi olan ve kendini açan biri değil. Önce güvenini kazanmanız gerekiyor. Ben de önce bu güveni inşa ettim ve onunla çocukluğundan başlayıp gelecek planlarına kadar uzanan çok keyifli bir röportaj yaptık. Yanından ayrılırken de Cem Adrian'ın şarkısının şu sözleri dilime dolandı: "Sen hep böyle kal, hep böyle kal, sakın hiç kirlenme, sen hep böyle kal"
Fatih, senin hikâyen nerede, nasıl başladı?
Ankara Gazi Mahallesi'nde büyüdüm ve hâlâ doğduğum evde yaşıyorum. Çok mutlu bir aile ortamımız vardı. Annem ev hanımı, babam da emekliydi. Aslında serbest meslek yapıyormuş ama ben kendimi bildim bileli emekliydi. Melek ve Dilek adında iki ablam vardı. Evin en küçük ve tek erkek çocuğuydum.
Haliyle en şımarık da sendin...
Çok şımarıktım. Babam koyu Fenerbahçeliydi. Onunla yakınlaşmamız Fenerbahçe'yle başladı, sonrasında derinleşen ve arkadaşlığa dönüşen müthiş bir ilişkimiz oldu. Ben hep mahalle çocuğu oldum. 10 kişilik bir arkadaş grubum vardı ve hâlâ birbirimizden kopmadık.
"14 YAŞIMDA BABAMI KAYBETTİM"
Artık şöhretsin, mahalle hayatı bitmiştir...
Hayır bitmedi. Şöhretle değişmedim hâlâ mahalle çocuğuyum. Beni arkadaşlarımla mahallede takılırken bulabilirsiniz.
Çocukken oyunculukla hiç alakan yokmuş ki, teknik lisede okumuşsun...
Ben normal liseye gitmek istemedim. Babam da araştırmaları sonucu ODTÜ'ye geçişin olduğu bir teknik lisede okumamı istedi. Ancak İngilizce hazırlık vardı. Okula gittiğimde herkes erkekti. Dolayısıyla babamın yanına gidip "Ben bu okula gitmek istemiyorum" dedim. Babam da "İngilizce zor geldi, değil mi?" dedi. Bana bir şey zor dendiğinde mücadele eden biriyimdir. Babamın gazıyla okula girdim. Ama çok pişman oldum. Tabii şımarmaya devam ediyorum. Ta ki 2002 yılına kadar...
Ne oldu ki?
Okulun birinci yılında babamı kanserden kaybettim.
Başın sağolsun...
Teşekkür ederim. 14 yaşındaydım ve bir babayı kaybetmek için çok kötü bir yaştı. Okulu boşlamaya başladım. Oya, babamı kaybettikten sonra hayatın o kadar şımarılacak bir yer olmadığını öğrendim. Ve ne yaptın?
Evin tek erkeği oldum. Hayatı daha ciddiye almaya çalıştım. Anneme karşı benim sorumluluklarım arttı ve ablalarımın da benim sorumluluğumu almaya başladığı bir dönem başladı. Ergenlik döneminde babasını kaybetmiş bir çocuğu mükemmel yetiştirdiler. Hem özgür ve özgüveni yüksek hem de sorumluluk sahibi bir çocuk haline geldim. Melek ve Dilek ablama minnettarım. Bu arada babamdan bana kalan en büyük miras Fenerbahçe'dir. Ama şu anda Fenerbahçe'ye küsüm. Çünkü Aykut Kocaman'ı beğenmiyorum. O yüzden şu aralar babamın mirasının maçlarını izlemiyorum.
‘HAYATIMIN RENGİNİ BULDUM'
Peki, oyunculuk nasıl başladı?
İçimde bir boşluk vardı ama herkesi güldüren, taklitler yapan, pratik zekâsını gösteren ve ilgi odağı olan biri haline geldim. İzmir'de yaşayan Melek ablam bunu fark etti. Buhranlı bir dönemimde telefonda konuşurken "Fatih, konservatuvara girer misin?" dedi. Ama Oya tiyatro hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Şaka yapmıyorum, hiçbir şey bilmiyordum.
Ablanın sözüyle harekete mi geçtin?
Ben öyle kolay harekete geçen biri değilim. Bir arkadaşım tesadüf eseri Hacettepe Devlet Konservatuvarı'nda oyunculuk kursları başladığını görmüş, bana söyledi. Ben de anneme bahsettim. Annem cevvaldir. Kursu hemen halletmiş. Bana "Yarın başlıyorsun" dedi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Düşün ilk tiyatro kursuma defterimi alıp gittim. (Kahkahalar) Ama ilk gün sahneye çıktım.
Ve hayatın değişti...
Sahneye çıktığım anda hayatımda olmayan bir rengi keşfettim. İçimdeki boşluk doldu ve taştı. Kurstan çıkmıyordum. Konservatuvar sınavlarına girmeye karar verdim. Bir hocamız beni üç gün hazırladı. İlk aşamayı geçtim ama ikinci de kaldım. Oya, olmadığını öğrendiğimde yaşadığım hırsı sana anlatamam. Sabah sınava girip akşama kadar bekledim ve adım açıklanmadı. Hiçbir şey yapamadım. Hayatımda öyle bir hayal kırıklığını hiç yaşamadım. Sabah 7.00'de kalkıp okula gittim. Demirlerden atladım ve listeye tekrar baktım. Adımı bulamadım, tekrar baktım ama adım yoktu. O an "Ben bu sınavı kazanacağım" dedim. Bir sonraki yıl kazandım.
‘BEHZAT Ç'YE ZOR İKNA OLDUM'
Vay be hakikaten hırslıymışsın. Gelelim Behzat Ç.'ye... Sen dişçidesin ve telefon geliyor...
Benim hayatımda böyle tesadüfler oluyor. Engin Öztürk benim çok yakın arkadaşım. O ‘Fatmagül'ün Suçu Ne' dizisiyle anlaşmıştı. Ankara'da dişçiye giderken Engin'le dişçiye gidiyorduk. Engin, "Erdal Beşikçioğlu çağırıyor, uğrayalım mı?" dedi. Ben de "Beni öyle ortamlara sokma, sevmiyorum" dedim. Çok ısrar etti ve gittik. İçeri girdiğimizde Serdar Akar'ı gördüm. Yanlarına oturduk. Erdal Beşikçioğlu "Sen de deneme çekimine gireceksin" dedi. "Hayır, ben dişçiye gideceğim" dedim ve Erdal abi içeriye gidince oradan kaçtım.
Herkes dizide oynamak için can atar, sen neden kaçıyorsun?
Benim o taraklarda bezim yoktu ve ciddi bir tiyatro aşığıydım. Amacım Amerika'ya gidip hem dilimi geliştirip hem de tiyatro çalışmaları yapmaktı.
Seni nasıl ikna ettiler?
Dişçide Engin arayıp "Koş Serdar Akar seni çağırıyor" dedi. Gittim. Orada görüştük, sonrasında bir kere daha, ardından bir görüşme daha, sonra yine görüştük. Görüşmelerimiz bitmek bilmedi. (Gülüyor) Ankara'da dizi çekilecek dedikodusu o kadar yayıldı ki, anneme bile mesaj geldi. (Kahkahalar)
Şaka gibi...
Meğer ben arkadaşıma annemden mesaj çekmişim, o da bana cevap atmış. Asıl komik hikâye başka... Beni arayıp "Araba kullanmayı biliyor musunuz?" dediler. Ben de "Evet" dedim. Ehliyetim var ama araba kullanmayı bilmiyordum. Sonra tekrar arayıp "Tanıtım çekeceğiz" dediler. Harun araba delisi biri ama ben bilmiyorum. O kadar korktum ki, arkadaşlarım üç günde araba kullanmayı öğretti. Çekimde Erdal abi bana "Gaza bas oğlum" diyor. Ben önce ürktüm ama sonunda kendime "Hayatının son sahnesini gaza basarak çek" dedim. (Kahkahalar) Sonunda ortaya o Ankara misket oynadığımız tanıtım çıktı. Behzat Ç, benim için çok özel bir iş. Çok güzel anılarım var.
Ekipte herkesle çok iyi anlaşıyorsun ama Erdal Beşikçioğlu'yla başka bir ilişkiniz var...
Erdal abi hem saygı duyulacak bir oyuncu hem de arkadaşın gibidir. Sana sahne çekerken de bu özgürlüğü sağlar. Onunla rahatça her şeyini konuşursun. Biz birlikte çok sık vakit geçiririz. Tiyatro konusunda takıştığımız da olur. Hatta sen bir tanesine şahitsin. Ama birbirimizi anlarız.
‘SULU SÜT İÇMEKTEN GINA GELDİ'
Dizi başlayınca annenle ilişkiniz nasıl oldu?
Annemle akşamları çay içme ritüelimiz vardı. Annem erken yatar ama diziyle birlikte çay saatleri geç olmaya başladı. Sonunda çay demlemeler bitti. Şimdi her gün yatağıma "Can can yarın kaçta kalkış?" diye not bırakıyor. Ben de saati yazıyorum. Artık ilişkimiz sabah kahvaltısına döndü. Ablalarım Dilek ve Melek'le çok görüşemiyorum. Yeğenim var 2 yaşında. Ona bayılıyorum. Vakit buldukça onunlayım.
Fatih, iki hafta önce tek mekânda beş adam bir bölüm çektiniz ve çok ses getirdi. Peki, kamera arkasında neler yaşandı?
Çekimler genelde sıralı yapılmaz ben hep nasıl olur diye merak ederdim. Senaryo gelince biz okuma provası yapmak istedik. Çünkü bu dizi formu değil, tiyatroydu. Devamlılık ve ritmi tutturmak çok zordu. Çekimi benim mahallemde yaptık. Sabah 8.00'de çekime başlayıp sürekli içmek zordu ama çok eğlendik.
Hakikaten nasıl o kadar içtiniz?
Rakı niyetine sulu süt, bira niyetine elma suyu içtik ama haklısın o kadar çok sulu süt içmekten gına geldi. Biz meyhane sahnelerini sabah çektiğimizde ben poğaçayla elma suyu içiyorum. (Kahkahalar) Bir de herhalde o bölümden sonra Berkan bir daha menemen yemez. Zaten çok yemek yemez, o bölümde iki tava menemen yedi.
İlk kez bir dizide erken boşalma sorununu da Harun yaşadı. O sahneyle ilgili nasıl tepkiler nasıl geldi?
Erken boşalma çok yaşanan ama hiç dillendirilmemiş bir sorun. Senaryoyu okudum ve "Harun boşalır" yazıyordu. Önce güldüm, herkese gösterdim. 6.10'da çektik o sahneyi. Çok şey yaptım ama 30 saniyesi yayınlanmış. (Gülüyor) Çok eğlenceli ama zor sahneydi. Sokakta hiç tepki almadım. İnsanlar bu konuyu konuşmaya çekiniyorlar.
Behzat Ç, haziranda bitiyor. Sonrasında ne yapacaksın?Kesinlikle tiyatro yapacağım. Sonrasında da yeni projelere bakacağım.
‘Göğsüme imza at' diyen kızlar var'
Ünlü olunca kadınların sana olan ilgisi arttı mı?
Kadınları çok seviyorum ve onlarla iyi de anlaşıyorum. Sonuçta beni üç kadın yetiştirdi. Ama bana olan ilgi arttı mı farkında değilim. Çünkü ben kahve içmeye gittiysem kahve içerim, başka bir şeyle ilgilenmem. Benim hayatım çok gülmeye yönelik. Enerjisi yüksek olan ve pratik zekâsını gösteren insanlara bayılırım. Onlarla paslaşmayı çok seviyorum.
Ahlaksız teklif almadın mı?
Göğsüne imza atmamı isteyen bir kız oldu. Ama bardaydık ben imza atmadım. Yanında da sevgilisi vardı. Bir defasında da setteydik, bir kadın yanıma gelip "Bana küfür eder misin?" dedi. Ben de "Bi s... git" dedim. O da gitti. Hikâyenin en çok gittiği kısmını seviyorum. (Kahkahalar)
‘Ankara pavyon turu yapıyoruz'
Ankara pavyonlarının müdavimi misin?
Zaten bizim çekim alanımız ama diziye gelen konuk oyunculara pavyon turu yapıyoruz. Önce yemek, ardından başka bir mekânda eğlenme ve sonunda da pavyonda son bulan bir tur yapıyoruz. Herkesin en eğlendiği yer pavyon oluyor.
Sen nerelerde eğlenirsin?
Rock barda eğlenen biriyim. Ama başka ortamlarda da sıkılmamayı beceririm. Ben deliler gibi dans edelim durumunda hiç olmadım. Genelde nereye gidersem gideyim sohbet adamıyım.
Şanslı mısın?
Yaşadığım zorlukları sonrasında düşünmem. İyi olan şeylerden etkilendiğim için hep onlardan bahsederim. Hep pozitif bakmaya çalışıyorum.
Peki, ya aşk?
Aşka inanıyorum. Ailemden gördüğüm ve yaşadığım şeyin adı aşk ama İstanbul'a gelince daha az inanıyorum. İstanbul bana çok korkutucu geliyor. Burası çok güvensiz bir ortam.