İbn Ebû Arûbe Nedir?
Hadisleri ilk defa konularına göre tasnif eden muhaddis ve fakih.
76 (695) yılı civarında doğdu. Adî b. Yeşkür oğullarının mevlâsı olup Basra’da oturduğu için Basrî nisbesiyle de anılır. Ebû Recâ el-Utâridî, Ebû Nadre el-Abdî, Katâde b. Diâme, Hasan-ı Basrî, İbn Sîrîn ve Matar el-Verrâk gibi tâbiîn âlimlerinden fıkıh, tefsir, hadis öğrendi. Basra’da devrin fıkıhta önde gelen âlimi, hadiste en büyük hâfızı sayılan İbn Ebû Arûbe aralarında Şu‘be b. Haccâc, Süfyân es-Sevrî, Gunder, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Yezîd b. Hârûn, Ebû Âsım en-Nebîl gibi muhaddislerin bulunduğu pek çok kimseye hocalık yaptı.
İbnü’l-Medînî, tanınmış sika âlimlerin rivayet ettiği hadislerin altı muhaddisin elinde bulunduğunu, bu hadisleri onlardan on iki kişinin devraldığını söylemekte ve İbn Ebû Arûbe’yi bu on iki kişi arasında zikretmektedir. Hâfızasının zayıfladığı vefatından önceki yıllar dışında rivayetlerinde güvenilir kabul edilen İbn Ebû Arûbe’yi Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Yahyâ b. Maîn, Ebû Zür‘a er-Râzî, Nesâî, İbn Hibbân ve İbn Adî sika olarak nitelendirmektedir. Hocası Katâde gibi onun da gizli bir kaderî olduğu ileri sürülmüşse de dâî olmadığı veya bu inancından daha sonra vazgeçtiği dikkate alınarak bu açıdan tenkit edilmemiştir. Ancak tedlîs yapması sebebiyle eleştirilmiş, isnad tedlîsi yaparak rivayet ettiği hadisler zayıf sayılmıştır. Kendilerinden bizzat duymadığı halde hadis rivayet ettiği muhaddisleri İmam Nesâî Ẕikrü men ḥaddes̱e ʿanhü’bnü Ebî ʿArûbe ve lem yesmaʿ minh adıyla bir araya toplamıştır (Nesâî, Mecmûʿatü resâʾil fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ içinde, Beyrut 1405). Ahmed b. Hanbel, onun semâ yoluyla almadığı rivayetlerini “an” lafzı ile tedlîs yaparak naklettiğini bildirirken Bezzâr “semi‘tü” ve “haddesenâ” diyerek yaptığı rivayetlere güvenilebileceğini söylemiştir. İbn Hibbân ise onun Yezîd b. Zürey‘, Abdullah b. Mübârek gibi muhaddisler tarafından nakledilen rivayetlerinin delil olarak kullanılabileceğini belirtmiştir. Ṣaḥîḥayn’da yer alan rivayetlerinin hâfızasının zayıflamasından önceki döneme ait olduğu bilinmektedir.
İbn Ebû Arûbe’nin 145 (763) yılından itibaren hâfızası zayıflamıştır (bk. İHTİLÂT). Ölümüne kadar devam eden bu dönemde kendisinden rivayet edilen hadisler münker sayılarak delil olmaya elverişli bulunmamıştır. 150’de (767) öldüğünü kabul edenlere göre ise ihtilât süresi beş yıldır.
Hadis tarihinde önemli bir yere sahip olan İbn Ebû Arûbe, kendisine ulaşan sözlü ve yazılı rivayetleri fıkıh konularına göre Basra’da ilk defa tasnif ettiği söylenen iki kişiden biridir. II. (VIII.) yüzyılın ilk yarısında ortaya konulan ve “sünen” adıyla bilinen bu tür hadis mecmualarının ilk örneği kabul edilen eserini (İbnü’n-Nedîm, s. 283) İbn Ebû Arûbe’nin yazılı metne bakmadan hıfzından rivayet edebildiği kaydedilir. Goldziher, tedvin faaliyetinin başlangıcına dair haberlerde yaptığı gibi İbn Ebû Arûbe’nin faaliyetlerini konu alan rivayetlere dayanarak tasnif faaliyetiyle ilgili tarihler hususunda da şüpheler ileri sürmüştür. Ancak Fuat Sezgin’in de belirttiği gibi İbn Ebû Arûbe ile ilgili olarak Ahmed b. Hanbel’in, “O, Basra’da konularına göre tasnif faaliyetini başlatan ilk kimsedir” şeklindeki ifadesiyle, “Onun herhangi bir kitabı yoktu, o ancak ezberlerdi” sözü arasında âlimler bir çelişki görmemişler, bu iki rivayeti İbn Ebû Arûbe’nin hâfızasının güçlülüğüne hamletmişler, ayrıca onun kaleme aldığı söylenen eserleri de zikretmişlerdir. Orijinal haliyle günümüze intikal etmeyen es-Sünen başta Kütüb-i Sitte olmak üzere muteber hadis kitaplarının temel kaynaklarından biridir. Fıkıh konularına tahsis ettiği belirtilen bir diğer eseri de el-Muṣannef olup (Hatîb, IX, 17) bunun es-Sünen’le aynı kitap olması da muhtemeldir.
Katâde’nin en yakın talebelerinden olan İbn Ebû Arûbe onun tefsirini bizzat kendisinin yazdığını söylemiştir. Günümüze gelip gelmediği bilinmeyen bu tefsirdeki hadislerden faydalanan müfessirler en çok İbn Ebû Arûbe’nin Katâde’den yaptığı rivayetlere güvenmişlerdir. Kaynaklarda adından söz edilen Kitâbü’l-Menâsik ʿan Ḳatâde adlı eser (İbn Hacer, el-İṣâbe, III, 599), eğer İbn Ebû Arûbe’nin Katâde’den naklettiği hac konusundaki rivayetlerinden ibaret değilse es-Sünen’i meydana getiren bölümlerden biri olmalıdır.
KAYNAK