Habertürk
Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

YAZI DİZİSİ 1

Başkan Barack Obama 2016 başında ABD halkına hitaben yaptığı yıllık ‘Birliğin Durumu’ konuşmasında, "Olağanüstü değişimlerin gerçekleştiği bir zamanda yaşıyoruz. Bu değişimler yaşayış biçimimizi ve çalışma şeklimizi derinden etkiliyor. Yeni teknolojiler sayesinde makinelerin yapabildiği her meslek dalı ortadan kalkıyor. Bu değişim artarak devam edecek. Çalışanların yükselebilmek için yeni becerilere ihtiyaçları var. Kendimize sormamız gereken şu: Her bir bireyin bu yeni ekonomik düzende başarılı olma şansına sahip olmasını nasıl sağlarız?” diyor.

Yıllarca Google’ın reklam departmanını yöneten, daha sonra Youtube’un başına geçen, Silikon Vadisi’nin en güçlü patronlarından Susan Wojcicki üniversitede tarih ve edebiyat okumuş. Peki teknoloji dünyasının en tepesine oynamayı nasıl başarmış? Financial Times Gazetesi’ne verdiği bir söyleşide anlatıyor:

“Üniversitede okurken bilgisayarda kod yazmaya merak sardım. Bugün yeni bir sanayi devriminden geçiyoruz, herkes bilgisayar kullanmayı biliyor ama kod yazmayı bilmiyor. Bu da bir lisanda okumayı bilip yazmayı bilmemenize benziyor.” İngiliz gazetesi Guardian, dünyanın önde gelen uzmanlarından alıntılayarak kod yazmayı şöyle tanımlıyor:

“Kod, bilgisayarın istediğinizi yapması için yazdığınız bir talimatlar dizgisinin adıdır. Kod yazmayı öğrenmek, makinelere istediğinizi yaptırmayı öğrenmektir. Monitöründe ‘Merhaba’ ibaresini göstermesinden, şoförsüz bir arabayı trafikte yönlendirmeye kadar her şeyi bilgisayara kod yazarak yaptırırsınız.”

Bu lisanı öğrenebilmek çocuklarımızın geleceğin dünyasında birer paydaş olarak yetişmeleri için hayati önemde. İngiliz Merkez Bankası Başekonomisti Andy Haldane, gelecek 20 ila 30 yıl arasında ABD’de 80, İngiltere’de ise 15 milyon kişinin işlerini robotlaşma sebebiyle kaybedebileceklerini açıkladı. Bu rakamlar iki ülkenin de çalışan nüfuslarının neredeyse yarısına yakın.

Birçok işkolu, sanayi robotları ve yapay zekâ tarafından devralınma tehdidiyle karşı karşıya. Bu tahminler size uçuk gibi görünse de teknolojinin gelişmesinin işsizliği artırdığı, sanayide kullanılan robotların birçok işçinin yerini aldığı, gelecekte birçok işkolunun artarak makineleşmeye kurban gideceği konusunda tüm dünya hemfikir.

Fabrika işçilerinden kamyon şoförlerine, muhasebecilerden avukatlara birçok meslek grubu tehdit altında. Geleceğin dünyasında bilgisayarların dilinden anlayabilmek olmazsa olmaz olacak. Değişim başlamış durumda.

MİLYARLARCA DOLARLIK İMPARATORLUKLARIN ‘KOD’LARI

Günümüz dünyasında en büyük servetler eskiden ‘inek’ diye alay edilen, gece gündüz kod yazan Silikon Vadisi’nin bilgisayar mühendisi starları tarafından elde ediliyor. Eski ekonomik düzen değişiyor. Tek bir arabası bile olmayan Uber dünyanın en büyük lojistik şirketi, tek bir odası bile olmayan AirBnB dünyanın en büyük konaklama şirketi haline gelmiş durumda.

Burada anahtar kelime ‘ölçeklenebilirlik’. Bu gibi şirketler sadece aracı görevi görüyor. Yazılımları sayesinde araç çağıran her yolcudan veya ev kiralayan her gezginden kazanç sağlıyorlar. Sistemlerine tüm dünyadan sonsuz araç ve ev portföyü katabilmeleri mümkün, bu da onların ölçeklenebilirliğini neredeyse hudutsuz kılıyor.

Uber gibi şirketler tam anlamıyla paraya doymuyor. 2009 yılında San Francisco’da küçük bir limuzin çağırma servisi olarak ortaya çıkan şirkete bugün 70 milyar dolara yakın değer biçiliyor. California’lı kamu çalışanlarının emeklilik fonundan Suudi Arabistan’a kadar sayısız kurum, fon ve ülke bu şirketlere para yağdırabilmek için birbiriyle yarışıyor. Dünya tarihinde görülmemiş hızda bir zenginleşme trendiyle, ışık hızında bir sosyal mobilite ile karşı karşıyayız.

32 yaşındaki Mark Zuckerberg’in, 2004 yılında yurt odasında arkadaşlarının internetten sosyalleşebilmesi için kurduğu bir platform olan Facebook bugün 1.7 milyar insanın kullandığı 360 milyar dolarlık bir sosyal medya devi haline gelmiş durumda.

Kurucusu ise sadece 12 yıl içerisinde sıfırdan 54 milyar dolarlık bir servet edinerek dünyanın 6. en zengin insanı haline geldi. Zuckerberg kadarı az olsa da kurdukları henüz birkaç yıllık şirketlerden akıl almaz servetler yapmış yüzlerce, hatırı sayılır servetler yapan ise binlerce isim var.

Ayrıca bu şirketlerde çalışan mühendis ve yöneticiler de astronomik maaşlar alıyorlar. Yazılım mühendisleri için sosyal mobilite ışık hızıyla gelişebilse de toplumların ciddi bir kısmı için hayatları boyunca gerçekleşmeme ihtimali modern zamanların en üst noktasında. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırırken gelir dağılımını da kökünden sarsıyor.

REÇETE NE OLMALI?

Peki Obama’nın da sorduğu gibi, bu durumu nasıl gelecek nesillerin lehine çevirebiliriz? Ülkemiz de dahil tüm Avrupa hatta tüm dünyada yüksek nitelikli yazılım mühendisi açığı var. Silikon Vadisi’nde bile bu açığın olması, göçmen politikalarını sıkılaştırmaya çalışan başkan adayı Donald Trump’a karşılık Vadi’nin patronlarının yakarışlarının arkasındaki temel neden.

Tüm dünya kod yazma becerisini gençlerine kazandırmaya, bu sayede teknoloji girişimcileri yaratmaya çalışıyor. Bu beceri sayesinde yapabileceklerinizin, başarabileceklerinizin, gerçekleştirebileceklerinizin sınırı yok. Yazdığınız bir uygulama ile tüm dünyaya ulaşabilir, evinizin salonunda yazdığınız uygulamayı dünyanın öbür ucundaki insanların kullanımına sunabilirsiniz.

Birkaç kişilik ekiplerle milyar dolarlık değerlerin yaratılabildiği bir dünyadan bahsediyoruz. Tam da Milli Eğitim Bakanlığı kod yazma dersi üzerinde çalışırken, bu konuya eğilmeye karar verdim. Bu atılımı yapan sadece Türkiye değil. AB ülkelerinde birkaç yıldır hızla müfredat reformuna gidilirken, ABD Başkanı Obama 2016 başında yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında tüm Amerikalıların yuvadan üniversiteye kadar bilgisayar ve kodlama eğitimi almaları için 4 milyar dolarlık bir proje başlatıldığını, çocukları ‘geleceğin dijital ekonomisinde rol oynamaya hazırlamak’ için çalıştıklarını söylemişti.

İngiltere ve Avustralya’da kod yazma eğitimi ilkokulun başında başlıyor, üniversite çağına gelene kadar zorunlu. Artık dünyadaki birçok çocuk çok erken yaşlarda kod öğrenmeye başlıyor. Sadece ülkelerindekilerle değil, tüm dünyadaki çocuklarla rekabet edecekler, çünkü kodlama evrensel bir beceri haline gelmiş durumda.

‘Ne kadar erken öğrenmeye başlarlarsa o kadar iyi’ mantığı geçerli. Okuma-yazma, dört işlem nasıl eğitim sisteminin temel taşlarından görülüyorsa, kod yazmak da aynı kategoriye girmeye başladı. Biz de geleceğin Zuckerberg’lerini ülkemizden çıkarmak istiyorsak, bunun için bir reçeteye ihtiyacımız var.

Ben de konunun tüm paydaşlarıyla görüşerek bir yol haritası çıkarmaya çalıştım. Teknoloji alanında uzman eğitim bilimci ve ülkemizin önde gelen girişimcileriyle konuşarak başta eğitim olmak üzere girişimcilik yolcuğunun bilimsel bir fotoğrafını çekmeye çalıştım.

OBAMA'NIN CEVABI: EĞİTİM

Devletin girişimciye katkısının önemini tartışmaya gerek yok. İnternetten uzay teknolojilerine kadar insanlığı ileri taşımış birçok yenilik devletlerin ihtiyaç ve teşvikleri sonucunda ortaya çıktı. Örneğin internet sistemi, ilk defa ABD Savunma Bakanlığı bünyesindeki araştırmacılar tarafından, ordu içerisinde yeni bir haberleşme sistemi olarak geliştirildi. Bunun yanında devletin teknoloji girişimcilerine verdiği maddi destek de önemli. Ancak en önemlisi bireyin girişimciye dönüştüğü yolculukta devletin oynadığı rol. Bu da eğitimden geçiyor.

Obama yazımızın başlığındaki sorunun cevabını, “Her öğrenciyi mezun oldukları ilk günden itibaren çalışmaya hazır hale getirecek uygulamalı bilgisayar bilimleri derslerini sağlamak” olarak veriyor. Kod yazmayı öğrenmek artık bir lüks değil bir zorunluluk haline gelmiş durumda. AB ülkelerinin tamamında bu becerinin ilkokuldan hatta okul öncesinden itibaren en etkin şekilde kazandırılmaya başlanmasına çalışılıyor, bu konu birinci derecede gündem maddesi haline gelmiş durumda.

ZUCKERBERG ETKİSİ

Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yavuz Akpınar’ı ‘hocaların hocası’ olarak tanımlayabiliriz çünkü çocuklarımıza kod yazma dersi verecek öğretmenleri yetiştirenlerden biri. Bu eğitimin aslında hatırı sayılır bir geçmişinin olduğunu belirtiyor: “1950’lerin sonundan itibaren bu konu tartışılmıştır. Bir grup programlamanın sadece matematikçiler ve bilgisayar bilimcilerin uhdesinde kalması gerektiğini, diğer bir grup ise bunun tüm insanlık için önemli bir fırsat olduğunu savunur.

İnsanlığın problemlerini çözebilmek için sadece birtakım akademisyenlerin değil, herkesin katkı sağlaması ve bu araçlardan yararlanması gerektiğini söyler. Herkesin programlama yapabileceği programlama dillerinin oluşturulması da 1960’ların başına rastlar. 1980’lerin başında kişisel bilgisayarlar yaygınlaşmaya başlayınca çıkan Logo isimli basit yazılım programı 1 milyondan fazla satmıştır.”

Fırat İşbecer Türkiye’nin bilişim alanındaki en başarılı girişimcilerinden biri. 2000 yılında abisi Fatih İşbecer ile birlikte kurdukları yazılım şirketi Pozitron’u 2014 yılında uluslararası ödeme sistemleri şirketi Monitise’a 100 milyon dolarlık bir anlaşmayla sattıktan sonra kendisi Ortadoğu ve Afrika bölgesinden sorumlu COO, Fatih İşbecer ise aynı bölgeden sorumlu CEO oluyor. İşbecer kod öğrenmenin kendi gençlik yıllarında popüler olsa da, bilgisayar oyunları ve sosyal medyanın bu ilgiyi azalttığını söylüyor: “1990’larda ilk aldığımız bilgisayarda pek bir oyun seçeneği yoktu. Biz de kod dilini öğrenmiştik. Ama seçenekler arttıkça kod yazmak insanların vakit geçirmek için yaptıkları bir aktivite olmaktan çıkmıştı birkaç yıl öncesine kadar. Özellikle Mark Zuckerberg’le birlikte son birkaç yılda tekrar büyük bir ivme kazandı.”

YAZI DİZİSİ 2

Türkiye’den Zuckerberg Çıkarmak dizimizin ilk gününde dünyaya yön veren isimlerin Silikon Vadisi’nden çıkmaya başladığını, ülkelerin bir sonraki teknoloji dehasını yetiştirebilmek için amansız bir yarışa girdiğini, bu yarışın belkemiğini de yazılım üretebilmenin önkoşulu olan kod yazmanın çok erken yaşlardan itibaren öğretilmesinin oluşturduğunu gördük. Bugün bu eğitim sayesinde gençlerin dünyayı nasıl değiştirebileceklerini görüyor ve ülkemizden Silikon Vadisi’ne uzanacak başarı öykülerinin rotasını çıkarıyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yavuz Akpınar, herkesin kod yazmayı öğrenebileceğini söylüyor: “Bu kesinlikle herkesin edinebileceği bir beceridir.” Ancak kod yazmanın öğrenilebilmesinin, belli becerilerin gelişmesine bağlı olduğunu vurguluyor. “İyi bir kod eğitimi öncelikle iyi bir eğitimden geçer” diyor ve sıralıyor: “Kod yazmak için ne gerekiyor? Birey okuduğunu ve yazdığını anlayabilmelidir. Bir mantıksal çıkarım becerisi geliştirmiş olmalıdır. Akıl yürütme ve muhakeme yeteneği gelişmelidir. ‘Sıcak suyla soğuk suyu karıştırırsak ılık su elde ederiz’ deneyi bile muhakeme becerisini geliştirmeye yöneliktir. Ardışık düşünebilme, bir olayın bir dizi alt olaydan oluşacağını düşünme yetisi gelişmiş olmalıdır, bu da temel anlamda bir analitik düşünme becerisi gerektirir. Karşılaştırma, ayırt etme, soyut düşünebilme, genelleme gibi beceriler gelişmiş olmalıdır. Bunları en temel haliyle okul öncesinde ya da en geç ilkokul yıllarında kazandırabilmeliyiz ki ileride sorunsuzca üzerine inşa edebilelim.”

‘HERKES KOD ÖĞRENEBİLİR’

Yukarıda saydığı beceriler kazanılırsa herkesin rahatlıkla kod yazabileceğini belirtiyor. Ancak söz konusu becerilerin gelişmemiş olmasının, sadece çocukların değil, yetişkin bireylerin de öğrenimlerini sekteye uğratacağını anlatıyor: “Bir problemi analiz ediyorsunuz, ‘Ben en kısa yoldan bunu nasıl çözerim ve bilgisayara nasıl çözdürebilirim’ diyorsunuz. ‘Bunu sürdürülebilir hale nasıl getirebilirim’ diyorsunuz. ‘Bir araç geliştireyim, bu çözüm yöntemini bu çeşit problemlere bilgisayar uygulasın’ diyorsunuz. Neyi yapacak, hangi koşullarda neyi değiştirecek, bunları kodluyorsunuz. Bunları yapabilmek için saydığımız beceriler gerekir. Bu olmadan kodlama öğretmeye kalkarsanız birçok birey burada sıkıntı yaşıyor ve bu işten kaçıyor. Bunu üniversitelerde, hatta bilgisayar mühendisliği bölümlerinde bile görüyoruz. 50 saatlik bir kursla bilgisayar programlamasını öğretebilir miyiz? Öğretebiliriz ama bahsettiğimiz koşulların gelişmiş olması, bunların üzerine inşa edebilecek olmamız kaydıyla.”

‘MÜFREDATA GİRDİ’

Prof. Akpınar’a şu an itibarıyla okullarımızda bilgi teknolojilerine dair hangi derslerin verildiğini sordum: “Ortaokulda zorunlu olarak verilen bilişim teknolojileri ve yazılım dersimiz var. 5 yıl önce müfredata girdi, şu anda güncelleniyor. ‘Milli Eğitim kod yazma dersi getiriyor’ denilen işte bu dersin güncellenmesi. Aslında müfredatta şu anda da kod yazma var ama birçok okulda girilemiyor. Çünkü aynı sınıftaki bazı öğrenciler web sitesi bile oluşturabilirken bazıları ise neredeyse fare kullanımı dışında bir şey bilmiyor. Bu ders oluşturulurken denildi ki, çocuklar temel bilişim ihtiyaçlarını karşılamada zorluk yaşıyorlarsa önce bu giderilsin. Daha sonra kodlamaya geçilsin. Böyle olunca sıra gelmiyor.” Liseye geçildiğinde de seçmeli olarak devam edilebildiğini söyleyen Prof. Akpınar, öğrencilerin ilkokuldan lise sona kadarki öğrenim hayatlarının sadece ortaokul yıllarında bu dersi zorunlu olarak aldıklarını ve birçok okulda kod yazma müfredatına geçilemeden dersin sona erdiğini anlatıyor.

MEB’in şu anda yapmakta olduğu müfredat çalışmalarıyla mevcut dersin programlamaya dair kısımlarının geliştirileceğini belirtiyor. Ancak kod yazma becerisini kazandırmak istiyorsak en azından liselerde de zorunlu olması gerektiğinin altını çiziyor. “İlkokulda olması için de herhangi bir çalışma yok. Ancak Batı’da artık ilkokuldan başlıyor ve lise sona kadar zorunlu. Yani dünyada bizdeki düzenlemenin çok ötesine geçiliyor.” Akpınar’a göre müfredat açısından Avrupa ülkeleriyle büyük bir farkımız yok, ancak orada bu derse, bu becerinin kazandırılmasına verilen önem çok daha fazla.

‘APPLE’A APP’ HAYAL Mİ?

Peki bu ders tamamlandığında bir öğrenci hangi yetkinliği kazanmış oluyor? Örneğin Apple’ın ünlü Uygulamalar Mağazası’nda (App Store) satılabilecek bir app (İngilizce’de uygulama anlamına gelen application’ın kısaltması) yazacak noktaya gelmek mümkün mü? “Lisedeki versiyonunu bitirdiğinde bunu üretebilecek noktaya gelebilir. Bunun kodunu yazabilir. Tabii bu sadece kod yazmakla olmuyor. Bir oyun yazmayı düşünün mesela. Bunun iyi grafiklere sahip olması, saldırılara karşı yeterli koruma mekanizmalarına sahip olması gerekir, daha bir sürü etken vardır. Ancak App Store’da satabileceğiniz bir uygulamanın kod dizgisini yazabilecek noktaya gelinir.” Herkesin bir sonraki Facebook’u kurabileceğini düşünmemesi gerektiğini söylüyor Akpınar: “Herkes kod yazabilir demek herkes bir sonraki Zuckerberg olabilir demek değildir. Bilgisayarın dilinden anlayacak insanı yetiştirmek olmalıdır çağımızda amaç. Ve evet biz bunu başarabiliriz. 1 ile 12. sınıf arasında biz bunu başarabiliriz.

” Bu eğitimle Silikon Vadisi’nde çalışabilecek kalibrede mühendislere gerekli altyapıyı vermiş olur muyuz? “Kesinlikle. Silikon Vadisi’ne mühendis ihraç edecek noktaya gelmemiz mümkün. Ayrıca sadece böyle de düşünmeyin. Bilişim; matematik, fen, kimya kadar temel bir konu. Sorunları analiz edip çözmeyi, bilgisayara çözdürebilmeyi öğretmek çok önemli bir kazanım. Analitik düşünceye, perspektif kazandırmaya müthiş bir katkı olur. Ortaokul ve liseye zorunlu olarak taşıdığımız zaman hem diğer dersleri de besleyecek düşünme becerilerini geliştiririz, matematiği, feni programlama yoluyla daha iyi öğretebiliriz, hem de daha çok bireyimizi bu işlere kanalize edebiliriz.”

Prof. Akpınar da konuştuğum birçok girişimciyle aynı düşünüyor. İlkokuldan üniversite çağına kadar bilgisayarın dilinden korkmayan, bu dile hâkim bireyler yetiştirilebilirse, üniversitelerimizde zaten bu bireyleri en kalifiye şekilde yetiştirecek programlar olduğunu belirtiyorlar.

‘MÜHENDİSLERİMİZİ GOOGLE, AMAZON, FACEBOOK TRANSFER EDİYOR’

Türkiye’nin en önemli teknoloji girişimcilerinden, ödeme sistemleri şirketi Monitise’ın Ortadoğu ve Afrika bölgesi COO’luğunu yürüten Fırat İşbecer’e, Türkiye’de Silikon Vadisi’nde başarılı olabilecek kalibrede mühendis yetiştirmekte ne noktada olduğumuzu sordum: “Türkiye’de bu işi iyi verebilen 10 tane okul vardır. İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Koç, Sabancı’yı sıralayabilirim. Burada verilen eğitimler dünya çapında yazılımcı olunmasını sağlayabilecek nitelikte. Özellikle Boğaziçi’nden aldığımız öğrencilerin ciddi bir kısmını Facebook’a, Google’a, Spotify’a, Angry Birds’e, Amazon’a, Booking.com’a, Tripadvisor’a yerleştirdik. Bunlar bu kalibredeydi. Kod yazma dersinin herkese verilmesiyle bu gençlerin sayısı katbekat artabilir.”

İşbecer bunu bir beyin göçü olarak değil, Türkiye’yi bilişim sektöründe haritaya koyacak bir yolculuk olarak görüyor: “Şu an bizim şirketten çıkıp yurtdışına transfer olmuş, yazılım geliştirme alanında çalışan 20’den fazla genç Türk mühendis var. Ve bulundukları yerlerde de çok başarılılar. Oradan çok daha farklı deneyimlerle gelerek burada kendi teknoloji şirketlerini kurabilirler. Bunu 2007-2008’de yaşadık. Çok uzun yıllar yurtdışında yaşamış insanlar, ABD ve Batı Avrupa ekonomisinin küçülmesiyle de birlikte Türkiye’ye geri dönüp bir e-ticaret furyası yarattılar. Markafoni, Trendyol gibi sektörün en önemli şirketleri bu sayede kuruldu. Şimdi gidenler de dönecek ve aynısını başka alanlarda yapacak. Bu süreç bizim girişimcilik ekosistemimizin oluşmasını da sağlıyor.”

DÜNYA VATANDAŞLARI YETİŞTİRMEK İÇİN KOD VE İNGİLİZCE

Fırat İşbecer, kod yazma dersinin Türkiye’ye çağ atlatacağını söylüyor: “Global düzeyde belirli bir seviyeye gelmek için herkesin kod öğrenmesi çok önemli. Bu bize seviye atlatabilir. Bir de bu eğitimi alanların sayısı arttıkça, aralarından dünyayı değiştirecek fikirlerin çıkması ihtimali de yükselir. Aradan bir Facebook çıkma şansı daha fazla olur. 1 milyon öğrencinin bunu aldığını düşünün, muazzam yetenekler çıkabilir. 2-3 tane böyle kişi çıksa Türkiye’ye yeter. Yemeksepeti bile 600 milyon dolarlık bir değer yarattı. Milyar dolarlık bir şirket kurulduğunda ekonomimizin ciddi yüzdelerine tekabül eden değerler yaratılmış olur. Sınıftaki öğrencilerden hepsi olmasa da birkaçını A’dan Z’ye uygulama yazıp Apple Store’a verebilecek noktaya getirmek mümkün olabilir. Lisede vereceğiniz 2 yıllık iyi bir kod eğitimi bunu sağlayabilir bence. Özellikle geleceğimiz olan Türk gençliğinin dünyayla bütünleşmesi açısından çok önemli bir işlev görür bu kod dersi. Kademe atlarız. Çok daha dünya vatandaşı olabilecek, dünyadaki akranlarıyla aynı dili konuşabilen bireyler yetiştirmiş oluruz. Vizyon getirir. Global düşünmeyi sağlar.” Ancak öğrencilerin dünyayla entegre olmalarını sağlamak istiyorsak çok iyi bir İngilizce eğitiminin daha da öncelikli olduğunu düşünüyor.

“Hindistan çok iyi bir örnek. Hindistan’da kod bilen muazzam bir insan topluluğu var. Ama İngilizce yeterlilikleri sıkıntılı olduğu için Batı’da ciddi bir iş kaybı yaşıyorlar. Sadece kod bilmek yetmiyor. Dünya vatandaşı olabilmeli, rahat iletişim kurabilmelisiniz."

‘DÜNYA TİCARETİNİN ÜÇTE BİRİNİ BİLGİ TEKNOLOJİLERİ OLUŞTURUYOR’

PROF. Akpınar çarpıcı rakamlar veriyor: “Dünya Ticaret Örgütü rakamlarına göre 2005 yılında bilgi ve iletişim teknolojileri servisi toplam dünya ticaretinin yüzde 9’unu oluştururken, 2015’te bu rakam yüzde 32’ye çıkmış. Biz gençlerimizi yetiştirerek bundan daha fazla pay almalıyız.”

Ülkelerin de pay kapmaya çalıştıkları pasta bu. Gençler Facebook’un başarı hikâyesine özenirken ülkeler de Silikon Vadisi’nin yarattığı emsalsiz ekonomik değere gıptayla bakıyor. Sanayileşebilmek muazzam maliyetler gerektiriyor ancak bilişim sektöründe milyar dolarlık değerleri küçük ekiplerle yaratabilmek mümkün.

İşbecer farklı bir noktaya değiniyor: “Bilgi teknolojileri harcamalarının ülkelere büyük maliyetler getirdiği bir dönemdeyiz. Ülkemizde de çok ciddi bir iç talep var, bunu kendi içimizde karşılayabilsek bile müthiş bir tasarruf olur. Türkiye’deki yazılım ihtiyacımızı yabancı firmalar yerine Türk mühendislerden karşılamak ekonomimize muazzam bir katkı sunar.”

YAZI DİZİSİ 3

Türkiye’den Zuckerberg Çıkarmak dizimizin ilk iki gününde, gençlerimizi Silikon Vadisi’nin teknoloji dehaları arasına sokabilecek, dünyayı değiştirmelerini sağlayabilecek becerileri nasıl kazandırabileceğimizi konuştuk. Ancak amaç girişimcilikse, eğitim reçetenin sadece bir kısmı. Hayalimiz sadece çok yetenekli yazılım mühendisleri değil, Facebook kalibresinde Türk teknoloji şirketleri görebilmekse, gençlerimizi dünyayla entegre edebilmeliyiz. Dizimizin son gününde Silikon Vadisi ruhunu ve bunu ülkemize nasıl getirebileceğimizi konuşuyor, ülkemizden dünyaya damgasını vuracak teknoloji devleri çıkarmak için gereken reçetenin son kısmına bakış atıyoruz.

KOD yazma eğitimini gençlerimize nasıl vereceğimizi, dünyadaki akranlarıyla rekabet edecek teknik bilgiyi nasıl aktarabileceğimizi konuştuk, bunun Türkiye’ye kazandıracağı muazzam değeri tartıştık. Peki teknik eğitim alındıktan sonra ne olacak? Bireyler fikirlerini nasıl hayata geçirebilecekleri konusunda kimden ilham alacaklar? Nasıl kaynak bulacaklar? Teknoloji bağımlılarının deyimiyle girişimcilik ‘ekosisteminin’ bir parçası haline nasıl gelecekler? Kısacası nasıl birer teknoloji girişimcisi haline gelip potansiyel birer Zuckerberg olma yoluna girecekler? Herkesin kendine internet üzerinden akademi kurabileceği, öğrencilerin de doğrudan uzmanından ders alabildiği bir platform olan Udemy’nin kurucusu Eren Bali, hikâyesine Türkiye’de başlayıp daha sonra Silikon Vadisi’ne taşınıyor. Bir girişimcilik zirvesindeki konuşmasında şu sözleri sarf ediyor: “Harvard, MIT, Stanford mezunu mühendislerin İTÜ’lü, ODTÜ’lü, Bilkentli, Boğaziçili mühendislerden büyük bir farkı yok. Çoğu zaman ülkemizde yetişen mühendisler daha iyi düzeyde oluyor. Ben insan kaynağımızın katbekat daha iyi durumda olduğunu düşünüyorum. Ancak onların bizden önemli bir farkı var. Erken yaşlarından itibaren girişimcilik kültürünün içinde yetişiyorlar.”

HARVARD’I YARIM BIRAKIP ŞİRKET KURMAK

Kod yazmak ve iyi mühendislik kadar girişimci ruha sahip olabilmek de önemli. Bunun için de benzer ruha sahip insanlarla aynı ortamı paylaşmanız, girişimcilik kültürüyle yoğrulmanız gerekiyor. Türkiye’nin en önemli teknoloji girişimcilerinden, ödeme sistemleri şirketi Monitise’ın Ortadoğu ve Afrika bölgesi COO’luğunu yürüten Fırat İşbecer’in ifadesiyle “İyi bir yazılımcı olmak kadar hayalini kurduğunuz işin ekosistemine girebilmeniz de önemli”. Silikon Vadisi’nin farkının bu olduğunu söylüyor: “Orada herkes girişimcilikle yatıp girişimcilikle kalkıyor. Stanford Üniversitesi’nde okumasanız da, San Francisco’da (California Eyaleti’nin, Silikon Vadisi’ni de içinde barındıran bir şehri) yaşayarak bu ekosistemin içerisindesiniz. Türkiye’de böyle bir şey yok. O yüzden kampuslar çok önemli. Sizi iyi bir kozanın içerisine koyuyor ve aynı kafadaki insanlarla beraber olarak kendinizi daha iyi bir seviyeye taşıyorsunuz. Zuckerberg, Harvard’ı terk ederek Facebook’u kuruyor çünkü zaten ekosistemin içinde yaşıyor. Burada birkaç üniversite kampusunun dışına çıktığınızda ne yapacaksınız?”

Girişimcilik platformu E-Tohum’un kurucusu Burak Büyükdemir işte burada devreye giriyor. Genç girişimcileri, fikirlerini yarıştırarak yatırım bulma imkânına kavuşturmasının yanı sıra, düzenlediği Startup Istanbul ve Startup Turkey gibi etkinlikler sayesinde genç teknoloji girişimcileri 70’ten fazla ülkeden gelen akranlarıyla tanışıyorlar, fikir alışverişinde bulunuyorlar, dünyadaki girişimcilik trendlerini öğreniyorlar, başarı örneklerini görüyor ve yabancı yatırımcılarla tanışıyorlar. Dünyanın en önemli beyinlerinin hangi konularla yakından ilgilendiğini görebiliyor, Silikon Vadisi’nin havasını Türkiye’den soluyabiliyorlar. Birçoğu aynı hayali paylaştıkları ortaklarını veya yatırımcılarını bu toplantılarda buluyor, hayatları bu buluşmalarla değişiyor. Tüm girişimcilik dünyası tek bir ‘ekosistem’ haline gelmiş durumda. Kendilerini ne kadar bunun parçası olarak hissederlerse o kadar başarılı olmaları mümkün. Dünyada olup biteni takip etmeleri de son derece önemli. Webrazzi isimli web sitesi Silikon Vadisi başta olmak üzere tüm dünyada girişimcilik alanında olanları anında Türk girişimcisiyle buluşturarak bu ekosisteme çok önemli bir katkı sağlıyor. E-Tohum ve Webrazzi’nin arkasındaki finansal destek ise onlarca genç şirkete yatırım yaparak Türkiye’de teknoloji girişimciliğinin gelişmesinde büyük rol oynayan işadamı Hasan Aslanoba’dan geliyor.

SÖZLÜ KÜLTÜRÜ GİRİŞİMCİLİĞİN EN BÜYÜK DÜŞMANI

ülkemiz için hayati önemde olduğunu söylüyor ve radikal değişiklikler öneriyor: “Değişim ilkokuldan başlamalı. İlkokuldan itibaren öğrenim yaşamımızın bir parçası olan sözlüye kaldırma kültürü, girişimciliğin önündeki en büyük engellerden biridir. Bu sözlü kültürü değişmeli. Bütün öğrencilerin sınıfın önünde rezil olmaktan korktukları, topluluk karşısında konuşma kültürümüzün olmamasını sağlayan, o özgüvenimizi yerle yeksan eden bir şey bu. Çocukların özgüven sahibi olmadan girişimci bir ruha sahip olmaları çok zor. Bunu kaldırabilirsek çok daha fazla girişimci yetişmesini sağlayabiliriz. Girişimciliğin başlayacağı yer burasıdır. Binalar dikmek değildir. Düşünce yapımızı, öğretmenlerimizin düşünce yapısını değiştirmemiz gerekiyor.”

Dünyanın en önemli pedagoglarının tamamı Büyükdemir’e katılıyor. Çocukların erken yaşta medeni cesaretlerinin kırılması, kendilerine güvenli, yaratıcı, cesur ve girişimci bireyler olabilmelerinin önünde muazzam bir engel teşkil ediyor. Hem ev hem de okul ortamında inisiyatif almaya teşvik edilmeleri, girişimci ruhun en önemli tetikleyicilerinden. Büyükdemir kod yazmanın öğretilmesine okul öncesinde başlanılması gerektiğine inanıyor: “Kod yazma anaokuluna kadar gitmeli. Bunu bilen insan kaynağı en revaçta, en aranan insan kaynağı olacak artık. Kod yazmayı öğrenmek alfabeyi öğrenmek kadar önemli.” Büyükdemir’in bu görüşünü Silikon Vadisi’nin patronları da paylaşıyor. Ayrıca aynı matematik dersinde olduğu gibi yavaş ve sindirerek öğretmek, zorlamadan ve ürkütmeden özümsetebilmek çok önemli. Yoksa gençler bu beceriden bir daha onarılamayacak şekilde soğuyabiliyor, ‘yapamıyorum’ psikolojisini değiştirebilmek son derece güç hale geliyor.

SİLİKON VADİSİ NASIL KOPYALANIR?

BÜYÜKDEMIR, bugün Londra’dan Berlin’e tüm dünyanın Silikon Vadisi’ni kopyalamaya çalıştığını ve başaramadığını anlatıyor. “Görünürde aynı bileşenler var. Gelişmiş bir toplum, yaşanabilir bir şehir, kaynak, eğitim, imkân. Dışarıdan baktığımızda aynı görünmüyor mu? Peki neden olmuyor? Asıl konu teknoloji, cihazlar değil. Para da değil. Asıl konu düşünce yapısı.” Büyükdemir’in sorusu tüm dünyada yankılanıyor. Aslında cevabı önceki bir yazı dizimde de aramış ve bulmuştuk. Yıllarca Silikon Vadisi’nde çalıştıktan sonra Türkiye’ye gelerek Airties modemlerini kuran Bülent Çelebi, vadinin fark yaratan özelliğinin ‘hata yapma kültürü’ olduğunu belirtiyordu. Hata yapmanın doğal olduğunu, hata yapmaktan korkmamak gerektiğini, hata yapanın dışlanmayacağını, ayıplanmayacağını, sorgulanmayacağını insanlara aşılayabildiğiniz zaman içlerindeki potansiyel bir volkan gibi fışkırabiliyor. Silikon Vadisi’nde hiçbir fikre ‘Saçma, yapılamaz, imkânsız’ dendiğini duymazsınız. Vadi’ye yeni gelen genç mühendislerden, milyarder patronlara herkes en çılgınca fikirleri ciddi iş planlarıyla açıklamanın peşindedir. Silikon Vadisi’ni bire bir kopyalamak, baştan yaratmak, tüm dünyanın en parlak beyinlerinin geldiği, en büyük teknoloji şirketlerinin çıktığı, her gün yeni teknoloji imparatorluklarının yeşerdiği bir vahayı taklit edebilmek, sadece parayla, binayla, tesisle yapılabilecek bir iş değil. Önemli olan o kültürü, o ruhu ülkenizde hâkim kılabilmek. Bu başarılabilirse gerçekleşebileceklerin hududu yok.

Başta Code.org olmak üzere dünyada hem bağımsız hem de teknoloji devleri tarafından desteklenen çok sayıda e-öğrenme programı var. Yani kodlama öğrenmek isteyenler için bedava eğitimler mevcut. Ayrıca çok sayıda ‘kod yazma kampı’ da çıkmış durumda. ABD’de süper model Karlie Kloss’un kurduğu Code With Karlie’den, Obama’nın eski danışmanı Van Jones’un kurduğu ve dar gelirli ailelerden gelen çocuklara kod yazmanın öğretildiği YesWeCode’a kadar birçok kâr amacı gütmeyen kuruluş çocuklara kod dersi veriyor. Bu tarz oluşumlar ülkemizde de görülmeye başlandı. Bu eğitimin sadece çocuklara verildiğini de düşünmeyin. Dünyanın dört bir yanında kariyer değiştirmek isteyen, programlama öğrenmek isteyen yetişkinler de birkaç hafta veya aylık yoğun ‘kodlama kampları’na yazılıyorlar. Ancak her beceride olduğu gibi, öğrenmek ne kadar kısa bir zaman aralığına sıkışırsa o kadar zorlaşıyor. Okullarda erken yaşlardan başlayarak okutulmasıyla alınacak verimi birkaç haftalık kamplarla ya da e-öğrenme paketleriyle kıyaslamak mümkün değil. Bu sebeple kod yazmanın okullarda okutulabilmesi oldukça önemli. Ne kadar erken başlanırsa ve ne kadar uzun bir süreye yayılarak öğretilirse, o kadar yüksek verim alınabiliyor. Bu da çocuklarımızın, gençlerimizin geleceğin dünyasında bir adım önde olabilmeleri demek. Bunu onlar için başarmak zorundayız.

‘KOD YAZMADA SEFERBERLİK İLAN EDİLMELİ’

BURAK Büyükdemir devlet desteğinin girişimci yaratmak için elzem olduğunu anlatıyor: “Hem yukarıdan hem aşağıdan böyle bir talep olursa çok hızlı gelişmeler olabilir. Devletlerin desteği çok önemli. Obama bugün “Kodlama öğrenin, gidin oyun yazın” diyor. Buna sadece söylemle değil, bütçesiyle de destek veriyor, imkânlar sağlıyor. Bu sefer hızlandırıcı kurslar çıkıyor, projeler üretiliyor. Böyle olunca yetişmekte olan nesiller de buna yöneliyor. Önünü açmış oluyor devlet.” İşbecer ise her şeyi devletten beklemeden harekete geçmenin önemine işaret ediyor: “Biz bir kod kampı organizasyonu yaptık. 500 başvurudan 12’sini kabul edip bedava Android yazılım (birçok akıllı telefonun desteklediği bir dil) geliştirme dersi verdik. 1 ayın sonunda en başarılı arkadaşımıza da iş teklifi yaptık, şu an hâlâ bünyemizde çalışıyor. Bu sayede 12 kişiyi ortadirek yazılımcıyken ileri derecede Android’ci haline getirerek iş piyasasına kazandırdık. Bu bizim kendi ebatlarımıza uygun yaptığımız bir çabaydı. Program sonrasında kendi bünyemize katabilmek de istiyorduk. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Sadece devletten de beklememeliyiz. Belki bir seferberlik de ilan edilebilir. Bu işi yapanlara örneğin Teknokent desteği veya belirli vergi avantajları sağlayarak, haftada belli bir saat çocuklara kod dersi vermeleri istenebilir.”

‘YETERLI ÖĞRETMEN VAR’

Peki kod yazma dersini gençlerimize kim öğretecek? Büyükdemir, kod yazma dersi müfredata konulsa bile bu dersi verebilecek yetkinlikte öğretmen bulmakta zorlanılacağını düşünüyor: “Kod yazma dersi koyulsa da bunu hangi öğretmenler verecek? Belki özel okullarda bulunur ama devlet okullarına kod bilen öğretmen getirmek çok zor.” Kod yazma dersini verecek olan öğretmenleri yetiştiren Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölüm Başkanı Prof. Akpınar’a, böyle bir eğitimi sağlayabilecek öğretmen altyapımızın olup olmadığını sordum. Oldukça iyimser bir cevap aldım: “Eğer bu ders MEB tarafından, eğitim kurumları tarafından ciddiye alınırsa, iddia ediyorum ki öğretmen altyapımız bu işin altından kalkabilir. Yeterli öğretmenimiz var ama atanmayanlar çok.” Bölümün mezunlarının büyük kısmının öğretmenliği tercih etmediğini ama konu ciddiye alınırsa bunun değişebileceğini belirtiyor: “Biz burada Boğaziçi Bilgisayar Öğretmenliği’nden 100 kişi mezun ediyorsak 3’te 1’i öğretmenliğe gidiyor, 3’te 1’i kodcu oluyor ve eğitimle hiçbir alakaları kalmıyor diğerleri ise e-öğrenme ve diğer bilişim teknolojileri alanlarına yoğunlaşıyorlar. Piyasada açık çok olduğu için çoğu kodlama sektörüne gidiyor. Bunları eğitime kanalize edebilmek gerekiyor.”

ANIL EMRE / GAZETE HABERTÜRK