Ceyda ERENOĞLU / YAZI DİZİSİ 1 / GAZETE HABERTÜRK
BAŞLARKEN
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kalpdamar hastalıklarını insanoğlunun bir numaralı ölüm nedeni olarak açıklıyor. Tıp dünyası bu gerçeği ortadan kaldırmak için durmaksızın çalışsa ve yakın geçmişe yönelik çalışmalar hastalara umut aşılayıp riskleri azaltsa da kişiye en büyük kötülük kendisinden geliyor. Dünyanın en saygın kardiyoloji uzmanlarından olarak kabul edilen Cleveland Clinic Kalp - Damar Hastalıkları Bölüm Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Tuzcu’nun rehberliğinde hazırladığımız yazı dizimizde kalbimizle ilgili bilimsel gerçekleri, araştırmaların sonuçlarını, son gelişmeleri ve yeni tedavi seçeneklerini bulacaksınız.
Dünya üzerinde yaşayan insanlar en çok kalp - damar hastalıkları nedeniyle ölüyor. Daha anlaşılır şekilde söyleyecek olursak her 3 kişiden 1’inin ölüm nedeni kalp - damar hastalıkları. Her yıl 18 milyon kişiyi bu hastalıklara kurban verdiğimiz gerçeği ise tüyler ürpertici. Söz konusu 18 milyon kişinin 7.5 - 8 milyonunu kalp - damarla ilgili hastalıklardan yitirirken 6 -7 milyon kadarını beyin - damar hastalıkları yüzünden kaybediyoruz. Bu, üzüntü yaşamamız gereken bir durum. Çünkü araştırmalar gösteriyor ve uzmanlar üzerine basa basa diyor ki: “Kalp damar hastalıklarının yüzde 80 - 90’ı önlenebilir.” O halde amaç bu hastalıkların önüne geçmek ve bağlı ölüm oranlarını azaltmak olmalı. Cleveland Clinic Kalp-Damar Hastalıkları Bölüm Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Tuzcu’nun şu cümlesi çok çarpıcı; “Elimiz tıbbi olarak güçlenmesine rağmen insan eliyle yapılan hatalar düzeltilmedikçe kalp - damar hastalıklarıyla yaptığımız bu savaştan zaferle çıkmamız imkânsız.”
KALP KRİZİNİN AZALMASI KALP HASTALIĞI AZALDI DEMEK DEĞİL
Her ne kadar ölüme neden olan hastalıklar sıralamasında birinciliği kaptırmasa da dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kalp - damar hastalıklarına bağlı ölümlerde azalma var. Prof. Dr. Murat Tuzcu bu gerçeği farklı yorumluyor ve “Kişilerin ilk kez geçirdikleri kalp krizi ya da inmeye bağlı ölüm risklerinin azalması kalp - damar hastalıklarının azaldığı anlamına gelmiyor” diyerek devam ediyor; “Türkiye’deki diyabet, obezite, yüksek tansiyon ve sigara kullanım oranları kalp - damar hastalıklarının çok yüksek oranda seyretmesinin en önemli nedenleri.”
HASTALARIN 3/4’Ü AZ VE ORTA GELİRLİ KİŞİLER
Prof. Dr. Tuzcu, “Kalp - damar hastalıklarına yönelik sağlık hizmetleri iyi gelişmeler arasında yer alsa da bu hizmet testi kırıldıktan sonra yapıldığı için sonuç değişmiyor. TURDEP 2 verileri diyabetin iki kat artıp yüzde 14 seviyesine çıktığını ve bunun çok ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor. Washington Üniversitesi tarafından yapılan ve bizim de katkıda bulunduğumuz bir araştırmanın ‘maluliyetsiz hayat yılları’ (organ hasarı olmadan hayat yılları) istatistiklerine bakıldığında ise dünyada kalp - damar hastalıklarının 4’te 3’ünün az ve orta gelirli kişilerde görüldüğü anlaşılıyor” diyor. Tuzcu, Türkiye’de kalp - damar hastalıklarıyla ilgili en olumlu gelişmenin ise sigara konusunda yapılan ciddi ve tutarlı mücadele olduğunu söylüyor.
DİYABET DURDURULAMAZSA KALPTEKİ ARTIŞ DA DURMAZ
Tuzcu, “Klinik gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, ‘Diyabetin artmasına bağlı olarak kalp - damar hastalıklarını daha çok göreceğimiz birkaç on yıl geçireceğiz.’ Bazı hastalıkların kontrolü açısından büyük aşama kaydediyoruz. Örneğin artık diyabeti değilse bile yüksek tansiyonu daha iyi tedavi etme imkânımız var. Günümüzde ülkeler sağlık harcamalarını karşılayamama kaygısı yaşıyor. Sağlık otoriteleri bu konuda farkındalığa sahip hale geldiler. Testi kırıldıktan sonra yapılan müdahaleler bu harcamaları astronomik boyutlarda artırdığı için bunu engelleme arayışı artık çok önemli hale geldi. Hastaların kalp krizi geçirip by-pass olmaları halinde yalnız ameliyat masrafları değil iş hayatından geri kalma, eski verimliliklerini koruyamama ve ailenin yaşadığı hüsran gibi ekonomik kayıpları da bulunuyor. Ekonomik kayıplara sağlık alanında teknolojinin sürekli ilerlemesinin yarattığı pahalılık da eklendiğinde bu yükün altından kalkmak zorlaşıyor. ABD’de gayrı safi milli hasılanın yüzde 18’i yani 6 dolardan 1 doları sağlığa harcanıyor. Türkiye’de bu rakam yüzde 6 civarında. Artık hepimiz kişiyi sorun oluştuktan sonra tedavi etmenin; pahalı, verimsiz ve ıstıraplı olduğunu biliyoruz” diyor.
ABD ŞİŞMANLIĞA ENGEL OLAMIYOR
Prof. Dr. Murat Tuzcu’ya göre kalp - damar hastalıklarında iyiye gidiş sağlanması hem sigarayla hem de obeziteyle yılmadan ve doğru mücadele etmeyi gerektiriyor. Ancak gelişmiş ülkeler bile bunu başarmakta güçlük çekiyor. 20 gün önce açıklanan bir istatistik ABD’de sigara içme oranının yetişkinlerde yüzde 18’e (?) düştüğünü gösteriyor. Bu iyi habere karşın 3 hafta önce çıkan bir başka istatistik ülkede şişmanlığın ilerlemesinin durdurulamadığına işaret ediyor. Bu mücadelede en başarılı ülkelerin Kuzey ülkeleri ( İskandinav ülkeleri ) olduğunu belirten Tuzcu; “Hollanda gibi ülkelerde neredeyse herkes bisiklete biniyor ya da yürüyor” diyor ve devam ediyor; “Tüm gününü bilgisayar başında oturarak geçiren bir kişinin sabah spor salonuna gidip 30 - 45 dakika spor yapması onu formda ve sağlıklı kılmıyor. ‘Eskinin sigarası, yeninin oturması’ sözü günümüz insanını çok iyi yansıtıyor. Uzun süre oturmanın kendi başına yarattığı olumsuzluk hakkında çok iyi veriler var. Bu nedenle yürümek için her türlü bahaneyi yaratmalı, telefon çaldığında ayağa kalkıp konuşmalı, çevremizden bir şey istemek yerine onu biz yapmalı, arabayı en uzak yere park etmeli, otobüsten iki durak önce inmeli, 3 katlı binada asansör kullanmamalı ve bu küçük hareketlerin büyük sonuçları olduğunu unutmamalıyız. Türkiye’de kilo artışı, yüksek tansiyonun kontrolsüz oluşu, diyabet sıklığı ve insanların bu konuda yeterli bilinç düzeyinde olmamaları çözüme ulaşmayı zorlaştırıyor.”
İĞNE BATMASINA BENZEYEN AĞRILARDAN KORKMAYIN
-Kalp hastalığının belirtileri arasında iğne batmasına benzeyen ve 1 saniyede geçen
-Yıldırım çarpmasına benzeyen ve birkaç saniye süren
-Aylardır devam eden ve yarım ya da bir gün sürüp biraz ara verse de uyku uyumaya engel olmayan ağrılar bulunmaz.
NOT: Dinlenmeyle ilgisi bulunmayan ağrılar genellikle kalpdamar hastalıkları işareti olarak algılanmaz.
BU BELİRTİLERE DİKKAT!
-Göğüs, sırt, boyun, çene ve kollarınızda özellikle yürüme, merdiven ve yokuş çıkmakla oluşan ağrınız oluyor ve durunca geçiyorsa
-Daha önce olmayan ve açıklayamadığınız bir nefes darlığınız, göğüste baskı hissiniz ve derin bir halsizliğiniz varsa
-Yukarıdaki belirtiler terleme ve bulantıyla beraber gerçekleşiyorsa zaman geçirmeden bir uzmana başvurun.
İŞTE NEDENLER!
-Sigara
-Yüksek kolesterol
-Yüksek tansiyon
-Şeker hastalığı ve şeker hastalığına eğilim
-Fazla kilo
-Hareketsizlik
-Stres
ESKİMOLARDA KALP-DAMAR HASTALIĞI ÇOK AZ
Eskimolarda kalp - damar hastalığı çok az görülüyor. Bunun nedeni onların çoğunlukla balık tüketirken, et ve işlenmiş karbonhidrat tüketmemeleridir” diyen Tuzcu, bu noktada Eskimoların örnek alınabileceğine dikkat çekiyor ve havanın kalp sağlığı üzerindeki etkilerine de değiniyor ve “Soğuk havada damarlar olumsuz tepkiler veriyor. Soğuk havada yapılan fiziki faaliyet ise kalp krizine davetiye çıkartıyor. Sıcak havada ise fazla su kaybına bağlı olarak özellikle yaşlı kişiler kalp - damar sorunu yaşayabiliyor” diyor.
100 HASTANIN 90'I HASTA OLMAYABİLİR
Prof. Dr. Murat Tuzcu, Koreli bir meslektaşının kendisine “2. Dünya Savaşı’ndan önce bir kalp krizi vakasıyla karşılaştığımızda diğer hastanelerdeki arkadaşlarımızı çağırırdık, oysa şimdi Kore’deki her kasaba hastanesinde kalp krizi yoğun bakım ünitesi bulunuyor” dediğini söylüyor ve çevresel faktörlerin önemine dikkat çekiyor. Çevresel faktörler ve genetikle ilgili çok büyük iki araştırma bulunduğunu belirten Tuzcu, “Biri beyin diğeri kalple ilgili (interheart ve interstroke study) bu araştırmalar çevresel faktörler ortadan kaldırıldığında kalp - damar hastalıklarının yüzde 85 - 90’ının önlenebilir olduğunu gösteriyor” diyor.
TV REKLAMLARI ÇOCUKLARI ZEHİRLİYOR
Kalp - damar hastalıklarının temelinin anne karnında atıldığını söyleyen Tuzcu, “Konuya 30 – 40 yaşlarında hastalık ortaya çıktıktan sonra yaklaşmak doğru değildir. Kalp - damar hastalıkları annede başlar. Çocukta hastalık olarak görülmesi annenin nasıl beslendiğiyle, stresiyle, yüksek tansiyonuyla ve gebelik şekeriyle yakından ilintilidir. Yeni doğan kilosu ile çocuğun 30 - 40 yıl sonra karşılaşacağı hastalıklar arasında bile ilişki vardır. En önemli şeylerden biri de çocukların beslenmesi ve özellikle televizyon reklamlarıyla akıllarını çelen şekerli gıdalardan uzak tutulmalarıdır” diyor. Bu ürünlerin reklamının yapılmasının, şiddet içerikli filmlerin reklamının yapılmasından pek farkı olmadığını söyleyen Tuzcu, bu tür reklamların zararlarına dikkat çekiyor.
EĞİTİM ALAN ÇOCUK EVDE AİLESİNİ EĞİTİYOR
Güney Amerika ve İspanya’da yapılmış bir araştırma çocukları eğitip bilinçlendirmenin etkili sonuçlarına dikkat çekiyor. Bu ülkelerde okullarda sınıfları ikiye ayırıyorlar. Birinde doğru beslenme ve sigaranın zararlarıyla ilgili dersleri oyun şeklinde gerçekleştirip sağlıklı yemek pişirmenin sağlık üzerindeki olumlu etkilerini gösteriyorlar. Diğer sınıftaki çocuklar için ise rutin müfredat uygulanıyor. Bu araştırma çalışması 3 ay sürüyor. 3 ayın sonunda oyunlarla ders yapan sınıfta bulunan çocukların genel sağlık ve kilolarının daha iyi olduğu, babalarında sigarayı bırakma oranının arttığı, annelerin kilo ve tansiyonlarında ise olumluya doğru bir gidiş gözlendiği dikkat çekiyor. Aynı şekilde Türkiye’de yatırımın büyüğünün okullara yapılması gerektiğini söyleyen Tuzcu, bunun vazgeçilmemesi gereken bir maraton olduğunu söylüyor.
YAZI DİZİSİ 2
KADINLARLA ERKEKLERİN BELİRTİLERİ BİRBİRİNDEN FARKLI
Kadınlar arasında bir numaralı ölüm nedeni kalp - damar hastalıkları. Bu hastalık erken yaştaki erkeklerde daha sık görülse de özellikle menopozdan sonra ve 65 yaş ile üzerinde olan kadınlardaki artış oranı erkeklerle eşitlenmesine yol açıyor. Kadın ve erkekte hastalığın ortaya çıkış belirtilerinin farklı olmasının ise dikkate alınması gerekiyor. Cleveland Klinik Kalp-Damar Hastalıkları Bölüm Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Kadınlarda kalp - damar hastalıklarının erkeklerdeki gibi seyretmediğini sonradan anladık” diyor. Tuzcu’ya göre kadınlar doktora genellikle; halsizlik, yorgunluk ve nedeni olmayan bulantı şikâyetiyle başvuruyor. Bu cinste baygınlık veya fenalık hissi erkeklere oranla daha sık görülüyor. Klasik göğüs ağrısıyla gelen belirti tablosuna kadınlarda daha az rastlanıyor.
EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRÜ YAŞ
Kalp-damar hastalıkları açısından en önemli risk faktörünün yaş olduğu ve yaş ilerledikçe hastalıkta artış meydana geldiği belirtiliyor. Bu sorunda damarlar birçok olumsuz faktöre maruz kalıyor. Bu olumsuz faktörlerin; sigara, şeker hastalığı, metabolizma, yüksek tansiyon, kan yağlarının bozulması, yüksek kolesterol ve aileden gelen genetik yük olduğu belirtiliyor. Bir kişinin babasının 75 yaşında kalp krizi geçirmiş olması çok büyük bir risk faktörü sayılmazken babanın 41-51 yaşları arasında kalp krizi geçirmiş olması önemli bir faktör olarak değerlendiriliyor. 40’lı yaşlarda kalp krizi geçirmiş hastaların birçoğunda genetik kolesterol yüksekliği bulunuyor ve buna ‘’ailesel hiperkolesterol” deniyor. Aynı kişinin sigara da kullanması genç yaşlarda kalp-damar hastalığı geçirme riskini artırıyor. Tüm bunlara zemin hazırlayan nedenler arasında hareketsiz yaşam ve kilo da önemli yer tutuyor. Bu sorunun ortaya çıkışını sadece tek bir nedene bağlamamak gerekiyor. Kalp - damar hastalığının oluşmasında kişinin psikolojisini bozan duygusal nedenler de önemli görülüyor. Bunlar arasında; bir yakının kaybedilmesi, boşanma, para kaybı, kişisel geçimsizlikler, işteki gerilimler, çocuk ve aile üyeleriyle ilgili problemler bulunuyor.
KADINLARDA GÖRÜLEN FARKLI BELİRTİLER
Kadınlar klasik göğüs ağrısıyla gelen kalp hastalıkları belirtisini erkeklere oranla daha az gösteriyor. İşte kadınlara özgü belirtiler:
- Halsizlik
- Yorgunluk
- Nedeni olmayan bulantı
- Baygınlık veya fenalık hissi
KALBİ YORAN NEDENLER
KALBİ EN ÇOK YÜKSEK TANSİYON YORUYOR: Kalbi en fazla yoran hastalığın yüksek tansiyon olduğu belirtiliyor. Kalbin her atımında karşı karşıya kalınan bu sorun hastanın ağır bir halter kaldırması sırasında harcadığı efora benzetiliyor.
- Sepsis” adı verilen ağır enfeksiyonlar (özellikle de kandaki mikrobik enfeksiyonlar) kalbi yoran önemli nedenler arasında bulunuyor.
- Tiroit bezinin çok çalışması (hipertiroidi) kalbin düzenini bozarak hızlı çarpıntıların ortaya çıkmasına yol açıyor.
- Uzun süren kansızlık da dikkate alınması gereken sorunlar arasında bulunuyor.
EN ÇOK PAZARTESİ GÜNLERİ KRİZ GEÇİRMENIN NEDENİ: Prof. Dr. Murat Tuzcu, “kalp–damar hastalıkları özellikle sabahları daha risklidir” diyor. Bunun nedenini vücudun ahengini düzenleyen bir iç saat olmasına bağlayan Tuzcu’ya göre uzun süren seyahatlerden sonra yaşadığımız rahatsızlık da bu nedenden kaynaklanıyor. Sabah 04:00-05:00 arasında kişinin kortizon salgılanımı ve tansiyonu artıyor. Bu durum kalp krizi saatlerinin en çok sabahları gerçekleşme nedenini açıklıyor. Bu sorunun en çok pazartesi günü gerçekleşme nedeninin pazar akşamından başlayan iş gerginliği olabileceği belirtiliyor. Diğer etken ise uykuyla ilgili bulunuyor. Hafta sonu yaşanan uyku dengesizlikleri de (az uyumak ve kaliteli uyku uyuyamamak) kalp krizi riskini artırabiliyor.
KALP KRİZİ EN ÇOK 70-80 YAŞ ARASI GEÇİRİLİYOR: “En sık görülen kalp hastalığı kalp krizidir” diyen Prof. Dr. Murat Tuzcu, kalp krizinin en fazla geçirilen dönemin “ileri yaş” olduğunu söylüyor ve “En fazla kalp krizi geçirenler 70-80 yaş aralığındaki kişilerdir” diyor. Genç yaştaki kişilerin kalp krizi geçirmesi ise daha tehlikeli bulunuyor.
PARASIZLIK KALBİ VURUYOR: Ekonomik durumu iyi olan kişilerin kalp-damar hastalıkları riski daha az iken ekonomik durumu zayıf kişilerde bu risk daha yüksek bulunuyor. Bunun nedeninin kötü beslenme ve zor yaşam şartlarının yarattığı stres olduğu belirtiliyor. Yoksul kişilerin çoğu ülkede kaliteli besine ulaşmaları çok zor iken ABD’de yapılan çalışmalar şehir merkezinden uzak yerlerdeki manavlarda satılan meyve sebzelerin pahalı olduğu için tüketilemediğini gösteriyor. Bu durum daha ucuz olup paketlenmiş, işlenmiş, içinde şeker bulunan, çabuk bozulan gıdalar ile fast-food türü besinlerin tercih edilmesine neden oluyor. Ekonomik durumu zayıf olanların birçoğunun ek işlerde çalışmaları nedeniyle çalışma saatlerinin çok daha uzun olması da olumsuz etkenler arasında bulunuyor. Durum ülkeler açısından değerlendirildiğinde zengin ülkelerde kalp - damar hastalığı oranının çok düşük, orta ve az gelişmiş ülkelerde ise daha fazla oluşu dikkat çekiyor. Dünyada kalp damar hastalığının 4’te 3’ünün Hindistan ve Güney Afrika gibi az ve orta gelişmiş ülkelerde görülmesi bunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor.
KALP KRİZI RISKINI AZALTAN GERÇEKLER
KÖPEK SAHİBİ OLMAK KALP KRİZİ RİSKİNİ AZALTIYOR: İnsanlarla yakın arkadaş olan kedi, köpek veya kuş gibi hayvanların kalp krizi riskini azalttığını gösteren çalışmalar bulunuyor. Bunun dışında, kişilerin sosyal ilişkilerinin iyi olması, yakın dostlukları, haftanın 3 günü arkadaşlarıyla oturup sohbet etme imkânları riski azaltıyor. Evli olanların olmayanlara göre kalp hastalıklarına yakalanma riskleri daha düşük olsa da bunun çatışmalı, kavgalı ve yüksek sesli evlilikler için geçerli olmadığı ve bu tür evliliklerde her şeyin daha kötüye gittiği belirtiliyor. Yalnız yaşayan insanların kalp krizi geçirme riskleri yalnız yaşamayanlara göre daha yüksek görülüyor. Bunun nedeninin yalnızlığın kişiye verdiği ruh hali ve tedirginlikten kaynaklandığı belirtiliyor.
‘BALIKYAĞI İYİDİR’ İNANIŞINI TERK ETTİK: “Balıkyağı konusunda 1980’li yıllarda yapılmış İtalya kökenli araştırmalar hepimize umut verse de son 10 - 15 yıl içinde yapılmış karşılaştırmalı araştırmaların hiçbiri balıkyağının yararlı olduğunu göstermiyor” diyen Prof. Dr. Murat Tuzcu, bunun nedenini son 10-15 yılda yüksek riskli kişilerde kalp krizi riskini azaltan başka etkin tedavilerin ortaya çıkmasına bağlıyor. Kolesterol düşürücü yöntemler ve tansiyonun daha iyi kontrol edilmeye başlanması bunların en önemlileri arasında bulunuyor. Prof. Dr. Tuzcu, “Bundan 30 yıl önce ben de hastalarıma balıkyağı verirdim. Ancak balık yağı inanışını terk ettiğimizden beri hiçbir hastama balıkyağı önermiyorum. Buna karşın eğer hastanın trigliseridi (kan yağı) çok yüksekse başka ilaç yazmak yerine balıkyağı verilmesine karşı değilim” diyor.
VİTAMİNLERİN YARARLARI KANITLANAMADI: Dünyada büyük bir pazar haline gelen vitaminlerin kalp-damar sağlığı üzerinde iddia edildiği kadar büyük etkisi var mı? Prof. Dr. Murat Tuzcu, yapılan çalışmaların, hap olarak alınan vitamin, antioksidan ve destek haplarının kalp-damar hastalığını önlemede veya var olanı iyileştirmede yararlı olduğunu göstermediğini söylüyor ve “En az 20 yıldır binlerce hastanın karşılaştırmasının olduğu araştırmalar bu tür hapların yararlı olmadığına işaret ediyor. D vitamini eksikliğinde bunu hap olarak verdiğiniz zaman kalp hastalığını önleyici etki sağlamış olmuyorsunuz. D vitamini düşük olanların ‘Bu sorunu düzeltirsem kalp hastalığım da düzelir’ şeklindeki yaklaşımları doğru olmayan bir mantıktır. Tıpta mekanizmaya bakarak bir tedavinin iyi olduğuna karar vermek mümkün değildir. Vitaminler muhtemelen çok faydalılar, yeter ki doğal kaynaklar olarak adlandırılan sebze, meyve ve baklagillerden alınmış olsunlar. Bu noktada görüyoruz ki projektör gerçek koruyucu olanlardan alınıp bu yalancı vaatlerin üstüne tutuluyor ve ışık, gitmesi gereken yere ulaşmıyor” diyor.
ÇOĞUNLUKLA KADINLARDA GÖRÜLEN ‘KIRIK KALP HASTALIĞI’: Sadece kadınlara özgü bir kalp hastalığı var mı sorumuza “Kadınlara özgü olmasa da çoğunlukla kadınlarda görülen bir kalp hastalığı var” yanıtı veren Prof. Dr. Murat Tuzcu devam ediyor; “Bunun adı ‘Takotsubo’dur. (Kırık kalp hastalığı) 20 yıl önce ilk defa Japonlar tarafından bulunan bu hastalığın adı ahtapot tutmak için kullanılan ağzı dar bir çömlekten gelir ve ahtapot bunun içine girdiğinde çıkamaz. Kalp de bazı nedenlerle bu hale gelir. Çoğunlukla kadınlar hastaneye kalp krizi tabloları fark edilemeyecek şekilde başvurduklarında yapılan testler sonucunda damarların tamamıyla açık olduğu tespit edilse de kalbin o bölgesi kalp krizi geçirmiş gibi hareketsiz (ölü) görülür. Özelliği kalp krizinin aksine bir süre sonra kendini toparlamasıdır. Bu durum kadınlarda daha fazla olur ve bu hastalığa sahip kadınların çoğunun büyük bir duygusal sarsıntı yaşadıkları bilinir.
YAZI DİZİSİ 3
Kalp hastalıklarının tedavisi konusunda hayalleri zorlayan gelişmeler kapımızda. Kalbe telsiz pil koyma dönemi, kalp nakli olmadan iyileşme sağlayan teknoloji, doğru hasta grubunda kullanıldığında kolesterolü yarı yarıya düşürmeye yarayan yeni nesil ilaçlar ve genetikteki gelişmeler heyecan yaratıyor
Mutluluk ve mutluluğun ifadesi olan gülmekle kalp-damar sağlığı arasında çok önemli bir ilişki bulunuyor. Kişinin yalnız olmaması, dostlarıyla zaman geçirmesi, hobileri, evcil hayvan beslemesi, iyi bir cinsel yaşam sürmesi, sık gülümsemesi, bol kahkaha atması, olayları gereğinden çok ciddiye almaması, sakin ve barışçı bir yapıya sahip olması kalp sağlığının olmazsa olmazları arasında görülüyor. Çok ciddi kırgınlıkların, büyük hiddetlerin, ani öfke patlamalarının ise önemli tetikleyiciler olduğu belirtiliyor. Bunları doğrulayan kişi dünyanın en saygın kardiyoloji uzmanlarından olarak kabul edilen Prof. Dr. Murat Tuzcu. Cleveland Klinik Kalp - Damar Hastalıkları Bölüm Başkan Yardımcısı olan Tuzcu’ya göre kişi çok sinirlenip kontrolünü kaybettiği zaman yaşadığı duygular kalp krizini tetikliyor.
BARDAĞIN BOŞ TARAFINI GÖRENLER RISK ALTINDA
Japonya’da yapılan bir araştırma, her kalp krizi vakasının 2 hafta boyunca son 48 saatleri kaydedildiğinde bunların üçte birinin kalp krizine bu tür tetikleyicilerin neden oluşuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Murat Tuzcu’ya göre kötümser, bardağın yarısını boş gören, her olayın altında olumsuz bir neden arayan, şüpheci ve güvensiz kişilerin kalp krizi geçirme riskleri daha yüksek oluyor.
ANTİDEPRESANLAR GİZLİ DÜŞMAN MI?
Antidepresanların bazı durumlarda kalp hastalıklarına davetiye çıkardığına dair tartışmaların sık yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Murat Tuzcu, bu verileri yorumlamanın kolay olmadığını söylüyor. Depresyonu olan kişilerde kalp krizi riskinin ciddi şekilde arttığını belirten Tuzcu, “Antidepresanların bu riski azaltıp azaltmadığından tam olarak emin olmadığımız için bu ilaçların doktor tarafından verilmediği sürece kullanılmamalarını istiyoruz. Kullanılmaları halinde de doktor takibinde olmayı öneriyoruz” diyor.
UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ RİSKİ ARTIRIYOR
Uzun çalışma saatleri de kalp krizi riskini artırıyor. Prof. Dr. Murat Tuzcu “8 saat çalış, 8 saat uyu, 8 saat eğlen” kavramının kalp sağlığı için en doğru yaklaşım olduğuna dikkat çekiyor. Kalp - damar hastalıkları açısından 11 saat çalışan bir kişinin riskinin 8 saat çalışana göre daha yüksek olduğu belirtiliyor.
AKDENİZ TÜRÜ BESLENMEDEN ŞAŞMAYIN
Akdeniz tipi beslenmenin; ölümleri, kalp krizlerini, inmeleri ve bunamaları azalttığını gösteren birçok araştırma bulunuyor. Bunlar yüzde 100 kanıtlı olmasa da ikna edici çalışmalar olarak değerlendiriliyor. Buna karşın etten yoğun beslenme ile ilgili araştırmalar etin kesin zararını kanıtlamasa da hiçbirinde et ağırlıklı beslenmenin iyi olduğu gösterilmiyor ve çoğunda olumsuzluk görülüyor. Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Bu sonuçlar ışığında ‘Et yemeyin!’ demiyoruz ama et yoğunluklu beslenmenin iyi olmadığını düşündüren çok sayıda araştırmanın varlığına dikkat çekiyoruz” diyor ve devam ediyor: Yeni yapılan araştırmalar et ağırlıklı beslenen insanlarla bitki ağırlıklı beslenen insanların bağırsaklarındaki mikropların farklı olduğunu gösteriyor. Et ağırlıklı beslenenlerin bağırsaklarındaki mikroplar damar sertliğini artırıcı bazı maddeler üretiyor. Tek beslenme (macronutrient) ürünü veya grubundan büyük şeyler beklemek dünyada olduğu gibi ülkemizde de sık yapılan yanlışlar arasında bulunuyor.
Tuzcu’ya göre tek başına semizotu ya da ıspanak tüketiminin mucizeyle sonuçlanacağına inanmamak gerekiyor. Bunun yerine yaşam boyu devam ettirilebilecek beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi öneriliyor. Beslenme bilimi bu inanıştan çok uzaklaştığı için tılsımlı değnekle çözüm aramak prim yapmaya devam ediyor.
SAĞLIKLI CİNSELLİK KALBE YARIYOR
“Birçok ülkede erkek ve kadınlar cinsellikle ilgili sorunlarla boğuşuyorlar ve çoğu zaman sağlıklı bilgi alabilecekleri yer bulamıyorlar” diyen Prof. Dr. Murat Tuzcu, iyi bir cinsel yaşamın kişiyi kalp-damar hastalıklarına bağlı risklerden ciddi oranda koruduğuna dikkat çekerek devam ediyor: Kalp hastası olmak veya kalp krizi geçirmek cinsel hayatı sınırlamayı gerektirmiyor. Kişinin kalp krizi geçirdikten sonraki ilk iyileşme döneminde cinsel faaliyette bulunması dikkatli olmasını gerektirse de sonraki dönemde cinselliğini rahatça yaşayabileceği belirtiliyor. Ancak aktif bir hastalık durumu varsa ve cinsel faaliyet sırasında göğüs ağrısı oluyor, ağır kalp yetmezliği sorunu yaşanıyorsa bir uzmana başvurulması öneriliyor. Bunun dışındaki durumlar cinsel faaliyete sınırlama getirilmesini gerektirmiyor.
SEDEF HASTALARI DÜZENLİ KALP KONTROLÜNE GİTMELİ
Sedefhastalığı bağışıklık sistemini ilgilendiren ve yangıyla seyreden bir hastalık olarak tanımlanıyor. Bu durum hastalarda kalple ilgili riskleri artırıyor. İltihaplı eklem romatizması anlamına gelen Romatoid Artriti olanlarda da kalp krizi oranları daha yüksek bulunuyor. Bu durum bu hastalıklara sahip olan kişilerin kalp krizi geçirecekleri anlamına gelmese de sağlıklı hayat tarzını benimsemesini ve kontrolleri aksatmamasını gerektiriyor.
UMUT VEREN TEDAVILER
DİNLEDİĞİMİZ MÜZİK KALP ATIM HIZIMIZI ETKİLİYOR
Dinginliğin kalp atış hızına çok olumlu etkisi bulunuyor. Dinlenen müzik kişiye dingin bir his veriyorsa, kalp atış hızının yavaşlayacağı ve bunun olumlu bir etki yaratacağı düşünülüyor. Buna örnek olarak Aspendos’ta tarih boyunca gerçekleştirilen müzikle tedaviyi gösteren Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Biz de aynı şeyi yapıyor ve dinginlik sağlamak adına hastalarımıza kalp ameliyatına girmeden önceki gece özel CD’ler veriyoruz. Ben tasavvuf müziği, klasik batı müziği, saz semaileri ile ney gibi enstrümanların kişinin kalp sağlığına yararlı olduğunu düşünüyorum” diyor.
KOLESTEROLÜ YARI YARIYA DÜŞÜREN İLAÇ
Kalp – damar hastalıklarının tedavisinde umut veren yenilikler var mı? Prof. Dr. Murat Tuzcu bu soruya “Var” yanıtı veriyor ve anlatıyor: “Tedavisi çok zor olan ailevi kolesterol yüksekliklerinde kullanmaya başladığımız yeni bir ilaç grubu yepyeni yolla etki ederek kolesterolü yarı yarıya düşürüyor. Bu ilacı uyguladığımız bazı hastalara 3 ayda bir enjeksiyon yapmak yetiyor.” 7 ay önce ortaya çıkan kolesterol düşürücü bu ilaç grubunun şu aşamada 30 - 40 yaşında, kalp krizi geçirme riski olan, ailevi yüksek kolesterolü bulunan kısıtlı sayıda hastada kullanılması öneriliyor. “Bu ilaçları çok seçici kullanıyoruz ve elimize klinik veriler gelmeden yaygınlaştırılmasının çok yanlış olacağını düşünüyoruz ”diyen Tuzcu, umutlu olduğu alanlardan birinin de “kök hücre” olduğunu ancak bu konuda aceleci olmamak gerektiğini söyleyerek, “Kalp - damar hastalıkları konusunda en etkili tedavinin kök hücreyle gerçekleşmesi ümidi taşısak da henüz bu sonuca yakın değiliz” diyor.
KALP NAKLİ OLMADAN İYİLEŞME SAĞLAYAN TEKNOLOJİ
Yakın zamanda piyasaya tamamı vücudun içine yerleştirilecek kalp destek cihazlarının çıkması bekleniyor. Şimdiki kalp destek cihazlarında (kalp nakli bekleyen hastalara takılan yapay total kalp destek sistemleri) dışarıda enerji sağlayan bir pil oluyor ve hastaların bunu çanta olarak taşımaları gerektiği için enfeksiyon riski bulunuyor. Yeni teknoloji ile deriden pil doldurulmasına çok yaklaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Murat Tuzcu, bu gelişme ile çanta taşımaya gerek kalmayacak, ağır kalp yetersizliklerinde kalp nakli olmaksızın iyileşme sağlanacak” diyor.
KALBE TELSİZ PİL KOYMA DÖNEMİ
Mitral kapak benzeri müdahale işlemlerinde de çok önemli gelişmeler bulunuyor. Günümüzde kalbe telsiz pil koyma uygulamasının gerçekleşmeye başladığını söyleyen Prof. Dr. Murat Tuzcu, “Bu yöntemle tellerin yarattığı enfeksiyon riski, pıhtı oluşumu ve damarların kapanma sorunu önlenmiş oluyor. Bunun için uzaktan hastaları izleyebilmek için 25 kuruş çapında bir cihaz, enjeksiyona benzer bir uygulamayla derinin altına konuyor ve doktorun bilgisayarından bu minik metal verici ile hastanın kalp ritmini 1-2 yıl dışarıdan izlemesi mümkün hale geliyor”diyor.
GENETİKTEKİ GELİŞMELER HEYECAN VERİYOR
Genetik alanında yaşanan gelişmeler de kalp - damar hastalıklarının geleceği açısından heyecan yaratıyor 2012’de geliştirilen “CRISPR” adı verilen yöntemle herhangi bir genetik koddaki belirli bir genin kesip çıkarılması ve yerine istenilen genin konulması imkânı sağlandı. Bir devrim olarak görülen bu uygulamayla anne karnında orak hücre ile doğacak bir çocuğun genlerinin değiştirilip sağlık kazandırılması umut verici çok önemli bir gelişmeydi. Bu, kalp hastalığıyla doğan bir çocuğun genleriyle oynanıp hastalığın azaltılabileceği veya tamamen ortadan kaldırılabileceği anlamına geliyor.