Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

14 Mayıs tarihinde yapılacak olan seçimlere sayılı günler kala, seçimlere katılacak olan siyasi partilerin ekonomik vaatleri ön plana çıktı. Emekli maaşlarını artırma, gençlere bedava internet verme, yeni evleneceklere kredi imkanı gibi pek çok vaatte bulunuldu.

Oysa ki Türkiye’nin ana sorunu “yargı bağımsızlığı” ve “yargıya güven”. Bu konuda somut vaatler ön plana çıkmadı. Herkesin dillendirdiği bir söz var: “Yargı çökerse, herkes altında kalır.”

Yargı sisteminin altında kalmamak ve yargıya güveni yeniden inşa etmek iktidara gelecek olanların ana görevi olmalı.

Danıştay 13. Daire Üyesi Doç. Dr. Gürsel Özkan, iktidara gelecek olanların başucunda tutması gereken bir kitaba imza attı.

Özkan, “Yargıya güven sorunu” adlı kitabında; Yargı fonksiyonu, yargıya güvenin önemi, yargılamanın amacı, yargıya güven sorununun tarihsel geçmişi, yargıya güveni etkileyen faktörler, yargıya erişim, yargının ayrımcılık yapmaması, tarafsızlık ve bağımsızlığı, ehliyet ve liyakat, doğruluk ve dürüstlük, yargıya güveni zorunlu kılan nedenler, yargı kararlarında istikrar sorunu ve içtihat ayrılıklarını gidermeye yönelik müesseseler, yargıya güven sorununun çözümü: içtihat ayrılıklarının giderilmesinde ‘emsal karar’ önerisi konularını masaya yatırdı.

Kitabında “Ülkemizde yaşanan en önemli sosyal sorun toplumdaki kutuplaşmalardır. Batıcı-laik, muhafazakar-dindar, milli-gayri milli olarak ikiye bölünen toplumun uyum içinde hak ve özgürlüklere saygılı, karşılıklı hoşgörü ve barış ortamında kaynaşmış ve anlaşmış bir biçimde birlikte yaşama iradesi oluşturulamamıştır. Bu kutuplaşmanın varacağı sonuç, ulusal gelecek açısından çok ciddi tehdit ve tehlike içermektedir” görüşünü dile getiren Özkan, toplumdaki kutuplaşma sanıldığı gibi son yılların ürünü olmadığının da altını çizerek şu ifadeleri kullandı: “Selçuklu Devleti’nin kuruluşu ile başlayan Nizamiye Medreseleri ile sistematik hale gelen Türk kültürünün Fars etkisine sokulması, ayrışmanın başlangıcı olmuştur. Sonra Mısır’ın fethi ile Hilafetin alınması sonucunda, Medresede geçerli olan Maturidi anlayışının terk edilerek Eşari anlayışının esas alınması, Arap kültürünün etkisini belirgin hale getirmiştir. Ulemadaki ayrışma toplumsal ayrışmaya neden olmuştur. Toplumdaki asıl ayrışma ise Tanzimat fermanı ile batı hukukunun kabul edilmesi sırasında yaşanan kutuplaşma ve kopuştur. Bu süreçte, ulemada geleneksel değerlerin korunması ve batı karşıtlığı ile bilim ve tekniğin batıdan alınması yoluyla gerilemenin ve yenilmenin durdurulması tartışması yaşanmış ve toplumsal ayrışma asıl bu dönemde belirgin hale gelmiştir.

Tanzimatla başlayan modernleşme çabası devam ederek cumhuriyet ile birlikte demokratik değerlerin devlet yönetimine egemen olması ve laik hukuk sisteminin benimsenmesi sürecinde aydınların ikiye ayrılması, topluma da yansımış ve halk ikiye bölünmüştür. Muhafazakar tutum takınarak geleneksel değerleri savunanlar, sisteme karşı içten içe derin bir muhalefet oluşturmuş, bunların karşısında yer alan batıcı aydınlar ise geleneksel değerlerin yerine batılı değerlerin savunmasını yaparak modernist bir yaklaşım içinde olmuş ve sonuçta toplumsal uzlaşma zemini bulunamamıştır. Bu ayrışma günümüze kadar da devam etmiştir.Günümüzde yaşanan yargıya güven sorununun dayanağı işte belirtilen bu tarihsel geçmişimizde ve yaşanan gelişmelerde yatmaktadır.”

Toplumsal huzur ve dayanışmanın ana kuralının “yargıya güven” olduğunu vurgulayan Özkan, yargı kurumuna vatandaşlar tarafından duyulan güven düzeyinin, siyasal sisteme duyulan güven ile yakından ilgili olduğunu ifade etti. Özkan’ın dikkat çektiği konular şöyle:

* Yargı, devletin temel organlarından biri olarak vatandaşların hem kendi aralarında hem de devlet ile ilişkilerinde ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmekle görevi ve yetkili bulunmaktadır. Dolayısıyla yargıya güven, siyasal sistemin tümüne yani devlete olan güveni gerçekleştirmenin aracıdır. Çünkü toplumsal desteği güçlü bir demokratik sistemin ön şartlarından biri bağımsız ve tarafsız yargıdır.

* İnsanların yargıya güvenmediği bir ortamda uyuşmazlıkların çözüm yeri mahkemeler olmayacaktır. İnsanlar başta şiddet olmak üzere çeşitli yollarla uyuşmazlıklarını çözmek isteyeceklerdir ki, bu durum hem demokratik sistemin hem de toplumsal düzenin ciddi anlamda zarar görmesi anlamına gelmektedir.

* Anayasal ve yasal güvenceler rağmen ülkemizde diğer muhatap olan ‘organ, makam, merci veya kişiler’ uygulamada, herhangi bir şeyden çekinmeden, doğrudan veya dolaylı olarak hakimlere emir ve talimat verebilmekte, tavsiye ve telkinde bulunabilmektedirler. Bunun içindir ki zaman zaman hakimlerin gerçekten bağımsız olup olmadıkları ve özellikle siyasal iktidarların hakimler üzerindeki etkileri konusunda tartışmalar ortaya çıkmakta, haklı eleştiriler yapılmakta ve evrensel ‘adalet’ anlayışına aykırı sonuçlara yol açan bu durumun nasıl engellenebileceği üzerinde durulmaktadır.

Kitapta vurgulanan bir diğer konu da, hukuk sisteminin yasaları uygulayacak iyi insanlara emanet edilmesinin tek başına yeterli olmayacağı görüşü…

14 Mayıs seçimlerinin sonucu, halkın taleplerinin beklentilerinin neler olduğunu da gözler önüne serecek. Yargıya güven sorununu “sorun” olarak görenlerin oranı da bu seçimle ortaya çıkacak. Yargıya güven sorunu yaşamayan demokratik ülkelerdeki vatandaşlar gibi yaşamamız için adaletsizlikten de şikayet edecek duruma gelmiş olmamız gerekir. Bunun için ülkenin ana sorununun “yargı” olduğunu her durumda dile getirelim.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar