Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı’ndan Genelkurmay’a, Dışişleri’ne, herkes ayaklandı.

        Muhafazakâr da tepki doldu, ulusalcı da.

        Birçoğumuz en azından tartışma, küfürleşme kısmını yapar veya başına gelir ya…

        Trafikte yol tartışması derken, bir araçtan inen dört kişi, tek kişiye saldırdı, adeta linç etti.

        ***

        Buraya kadar pek “haber” özelliği yok!

        Türkiye’de her gün herkes herkesi dövüyor zaten; dövmek ne kelime, her gün bir kadının canına kıyılıyor.

        Fakat özneleri yerli yerine koyalım.

        Diplomatik plakalı araçtan inen Kuveyt Büyükelçiliği mensupları, diğer sürücüyü, hem de karısının, daha 6 günlük bebeğinin önünde yere indirip dövdüler.

        Yerdeyken yüzüne yüzüne tekmeler atarak.

        Alçakça, kalleşçe saldırıya uğrayan; Hava Kuvvetleri’nden, NATO’da görevli, izne gelmiş, bebeğini aşıya götürmekte olan bir Yarbay’dı.

        Ve haber daha da büyüdü:

        F-16 pilotu Yarbay, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın damadıydı.

        ***

        Genelkurmay- Dışişleri arasında yoğun trafik yaşandı.

        Dışişleri, Kuveyt Elçilik yetkililerini çağırdı.

        Cumhurbaşkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı’na bizzat geçmiş olsun dedi.

        Genelkurmay “sağlık durumu hakkında” tüm raporları, olayın tüm detaylarını istedi ve tekmecilerden diplomat olanın “İstenmeye kişi” ilan edilmesi gündeme geldi.

        “Bu saldırıya gereken cevap verilecek” demişti Genelkurmay.

        ***

        Önce şunu söyleyeyim, sonra kendimizle yüzleşme geçeyim.

        Yarbay’a, eşine 6 günlükken dünyanın şiddetiyle tanışan bebeğe geçmiş olsun.

        Kim ve hangi sebeple olursa olsun, bir insanı yerde yüzüne tekmelerle döven, sayı veya statüden güç alan kibrin şiddetini kusan herkes namert, alçak, kalleştir!

        ***

        Şimdi ilk soru en tepeden olmalı:

        Cumhurbaşkanı, yerde yatarken tekmelerle dövülen Yarbay’ın kayınpederi Paşa’ya geçmiş olsun derken, (hadi tokat içtihadı bir yana) kendi danışmanın, koruma timi nezaretinde, yerde yatan Somalı madenciye tekmeler attığını hiç hatırladı mı?

        O kişinin o tekmelerle Başbakanlık’ta görevine devam ettiğini de!

        ***

        Yüzleşmemize de oradan başlamış olalım:

        Tepkimizin şiddeti neye göre oluşuyor ve artıyor?

        1. Benzer olaylara, yerde yatanı tekmeleyen polise, linççi elemanlara, bu arada Başbakan Danışmanı tekmelerine de ayrımsız tepki duyduğumuz için mi?

        2. Alçakça, kalleşçe şiddete maruz kalan bir insan olduğu için ve her insanın başına gelende böyle öfkelendiğimiz için mi?

        3. Bir “Türk subayı” olduğu için mi?

        4. O pilot subay üstelik Hava Kuvvetleri Komutanı’nın damadı olduğu için mi?

        5. Dayak atanlar “yabancı” olduğu için mi?

        6. “Yabancılar” Kuveytli (Arap) olduğu için mi?

        7. Dövülen, linçe maruz kalan insanın (yanında) bir eşi, bir çocuğu olduğu için mi?

        Hangi “için”de tepkimiz oluşup hangisinde daha şiddetleniyor?

        ***

        Benzer tüm olaylarda bir tepki ihtimali var mı?

        Statüden, kalabalıktan veya dokunulmazlıktan ötürü güç ve cüret bulup korumasız, o sırada güçsüz bir insana şiddet-hakaret yönelten herkese tepkimiz var mı?

        ***

        “Yakın tekme tarihi”ni Cumhurbaşkanı biraz düşünecek…

        “Yarbay’ın başına gelen” üzerine, binlerce askerin her gün dayağa, şiddete, hakarete maruz kaldığı; 10 yılda bin askerin intihara sürüklendiği ordunun Genelkurmay’ı da düşünecek!

        Biz de, namertliğe, alçaklığa sadece “milli gurur” cihetinden değil, insan haysiyetinden ötürü karşı olup olmadığımızı bir düşüneceğiz.

        ***

        Yakınlarda burada yazdığım bir vakada, hazırolda tuttuğu astına çay tabağı ve tekme-tokat attığı, hakaret ettiği belgelere de kaydolan bir komutan, takipsizlik ardından terfi bile ettirildi YAŞ’ta.

        Uzman çavuşları karşısına alıp “Siz .ötsünüz, biz başız” diyen de öncekinde terfi etmişti.

        Tabii ki dayaktan, hakaretten yakınan kimi ast da, kendi altına şiddet ve hakaretten alamıyor kendini; zaten kayda en çok o olaylar geçiyor.

        Büyüklerin şiddet ve hakareti, buhar olup uçuyor.

        Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li başkanı da, “Er eri, onbaşı onbaşıyı döver. Yüksek rütbeli bir subayın birini dövmesi, kötü muamele yapması çok nadir” sanabiliyor!

        “Demokrat, anti-vesayetçi” AKP’nin, Disiplin Kanunu ile binlerce profesyonel askeri nasıl bir baskıya maruz rehin bıraktığını düşünemiyor bile.

        AB ve BM desteğiyle “Mehmetçik yurttaşlık eğitimi” kapsamında, erlere “Başkalarına saygı” dersi koyuyor Genelkurmay…

        Sanki sıvasız hanelerden akan yüz binlerce askere komutanları tarafından saygıda hiç kusur edilmiyormuş gibi!

        “Kadın-erkek eşitliği dersi” konuyor erlere; sanki bir kadın subay, kadınlığından ötürü üst subayların yaptıkları yüzünden intihar etmemiş gibi.

        Sanki emir kulu erlere işkence yaptırılıp öldürülen er Uğur Kantar bir şiddet sistemi kurbanı değilmiş… “Arkadaşı kazayla vurdu” denen Sevag Balıkçı “sistemli nefret” kurbanı değilmiş gibi.

        O Hava Kuvvetleri’nde çok sayıda profesyonel asker, “etnik kökeni, özel hayatı, mezhebi”nden dolayı fişlenip işkence gibi sorgulara ve işsizliğe mahkum edilmemiş gibi!

        ***

        Yarbay’a içtenlikle geçmiş olsun.

        İntihara itilecek kadar kışla baskı ve şiddeti gören sayısız evladınızı da unutmayın lütfen!

        Her gün dayak yiyen binlerce rütbesiz, güçsüz asker için de tepkiniz olması aşırı titizlenen devlet ve TSK büyükleriniz çıkması dileğiyle!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar