Yazdı, yazdı, ne yazdı!
Böyle olacağı herhalde belliydi.
Fakat aklımıza hiç gelmedi.
Neredeyse 50 yıl önce “Vietnam’da ABD katliamı”nı yazdı; büyük olay oldu.
ABD askerleri yüzlerce sivil köylüyü katletmişti.
Müttefikimiz ABD yalanladı. Sonra gerçek olduğu anlaşıldı.
Şöyle yazmışım bir gün:
“O haberle savaşın, işgalin, barışın, gençliğin kaderi değişti.”
Haberin, gazeteciliğin, gerçeğin kaderi de.
ABD hizasındaki devletimiz hariç, halk olarak gazeteciye inanmıştık zaten.
***
İsrail’in nükleer silahlarını açıklayan İsrailli Vanunu’nun İngiliz ajan gazetecilerce Mossad’a teslim edildiğini ortaya çıkardı.
Yalanlandı ama hakikatti.
Sonuna kadar adama inandık.
***
Clinton yönetiminin Sudan’da yoksul halkın ilaç ihtiyacını karşılayan fabrikayı bombalattığını yazdı.
ABD yönetimi yalanlamaya çalıştı; hakikat ortaya çıktı.
Çoğunluğumuz adamın haberini iyi ve doğru bulmuştuk zaten.
***
“Irak’ta, Ebu Graib’deki ABD işkenceleri”ni yazdı.
ABD’nin neo-muhafazakâr şahinlerine yapışmış bir kısmımız hariç, yüzde 80 çoğunluğumuz yine ABD devletine değil, adama inandı.
Nitekim doğru çıktı.
***
ABD yönetiminin Irak örtülü operasyonlarını, İsrail’le işbirliğini, Gazze’de adam kaçırıp öldüren İsrail modelinin örnek alındığını yazdı.
Vietnam’da 40 bin ölümden sorumlu ABD şahinlerinin Irak için de görevlendirildiğini yazdı.
Onlardan Boykin’in üniformayla verdiği vaazlarda İslam dünyasından “Şeytan” diye söz ettiğini yazdı.
Ondan öğrendiklerimiz tepkimizi biledi; çünkü doğruydu, inanmıştık.
***
Fakat adamın merakı ve gözleri iyice çevremizde dönmeye başladı.
Lübnan’da ABD’nin Şiiler’e karşı Sünniler’i fiilen desteklediğini yazdı.
Ardından kapımızı çalmaya başladı.
Bu iktidar dönemi, zaten ortak tatbikata katılan, Türkiye’den kalkan İsrail savaş uçaklarının Suriye’ye nasıl daldığını yazdı. O sıra İsrail’le yakın olan hükümet ses etmemiş, kankamız Esad da hem kendini hem Ankara’yı zora sokmamak için sessiz kalmıştı.
Bir kısmımız burnumuzun dibindeki bu haberi görmedi bile.
***
Geçen yıl Suriye’deki korkunç, vahşi, zalim kimyasal saldırıda onca sivil öldürüldüğünde, özellikle Ankara hemen müdahale istemişti.
ABD “Suriye’nin kırmızı çizgiyi aştığını” söyleyip müdahale hazırlığına başladı.
Rusya’nın da bastırmasıyla, o müdahale olmadı.
Gazeteci bu kez de İngiliz ve ABD istihbaratı elinde, kimyasal saldırının “muhaliflerce yapılmış olabileceğine” dair bulgu ve kuşkular olduğunu, bilgilerin saptırıldığını, saldırının El Nusra işi olduğunu yazdı.
İşte bu iktidarın ve en az yarımızın hiç hoşuna gitmedi.
***
O günlerde, 11 Aralık 2013’te “Şimdi niye inanmıyorsun?” başlığıyla yazmışım.
Şimdi de ünlü London Review of Books dergisinde yeni bir yazı-haber yazdı:
“Suriye’deki kimyasal katliamı yapan El Nusra’nın, kimyasalları, Türk yetkililerin bilgisi dahilinde temin ettiğini”.
Hatta “bilgisi dahilinde saldırdığını” iddia etti.
Tam “Reyhanlı saldırısı da El Kaide işi” diye bizim yetkililerce bir laf edilip hemen yalanlanmışken.
Bizim Dışişleri kimyasalı da yalanladı elbet.
ABD yönetimi de yalanladı yazdıklarını; “saldırı Suriye yönetiminin işi” dedi.
Ya hakikaten yalan, ya yalanlama yalan, ya da bu işlerde çok sık olduğu gibi, bilgiyi sızdıranla, sızdırılmasını isteyenle yalanlayan aynı kafileden!
***
Yukarıda çok sayıda Seymour Hersh haberi gördünüz.
Onca yıla dağılmış. Hepsi doğru çıkmış.
Desen ki “Adam zaten Amerikalı”; haberlerin çoğu bizatihi ABD yalanlarını, katliam ve işkencelerini ortaya çıkarmış.
Desen ki, “Adam zaten Yahudi”; haberlerin ciddi kısmı İsrail ve ABD’nin İsrail kankası yönetimleri aleyhine.
Desen ki, “Yalancı”; en azından bugüne kadar doğru çıkmış.
Elbet şimdi yanılma, yanıltılma, yanıltma ihtimali var.
Elbet hakikat başka türlü olabilir.
Fakat sorunumuz şu:
Bu topraklarda, resmen mühimmat, silah, para, istihbaratla beslenen El Nusra ve benzerleri, kimyasal saldırı yapmamışsa bile, şimdi dünyanın gözü önünde Keseb işgal ve tehcirinde, katliamlarda “baş” rolde. Yani bu kez Kessab dönüyor, sap dönüyor sanki!
Adamın tüm haberlerine inandık, çoğuna sarıldık; bunları ne edeceğiz!
Vietnam’dan Irak’a hep doğru dedik; şimdi nasıl arazi olacağız?
Aralık ayındaki yazıyı şöyle bitirmişim:
“Hakiki bir gazeteci artık size fazla gelebiliyor… Çünkü bu örgütlere bu gaz nasıl ulaşıyor sorusunu sorma ihtimali de var!”
O soruyu da sormuş işte.
Cevap doğru veya yanlış; soru tam kitabın ortasından!
Hele bir de “o taraftan bu tarafa iki füze sallarsın” yollu büyük eserler yazmışsan!
- Komple saldırı mı komplo tezgâh mı?5 yıl önce
- Bundan böyle, Aznavour da yok!5 yıl önce
- İnci Sokağı'ndaki kız!5 yıl önce
- Fransa başbakanıydı… Barselona başkan adayı oldu!5 yıl önce
- Ajax'tan takasa, Avrupa'nın Pers seferi!5 yıl önce
- 380 yıl sonra Avrupa'nın 'din savaşları"5 yıl önce
- Cumhurbaşkanı adayına 'akli' muayene!5 yıl önce
- Faşizmin rehinesi olarak antifaşizm!5 yıl önce
- Her şey körleşiyor, derken… Devletler de itiraf eder!5 yıl önce
- İnsanların hüznü en çok gözlerinin içindedir!5 yıl önce