Kusursuz tasarlanmış bir köleyim!
Bir mektup aktaracağım.
İdeolojiniz her neyse; inancınız, idealleriniz, hayalleriniz, kendinize ve insana saygınız nasılsa, o gözle de okuyun.
İster dinin, ister bir felsefenin, ister bir adanmışlığın, ister Kapital’in, “sömürü ve yabancılaşma”nın penceresinden okuyun.
Mektubu sadece bir insanın, bir kurum ve duruma dair mektubu diye okumayın.
İcra pençesinde bir de işten atılma tehdidi yaşayan madenci ya da alttaki askerin, modern bankada mesai kölesi ve hedef manyağı yapılıp zincirlenmiş tahsilli genç kadının, “özgür” bir hayat yanılsamasında rehine, köle esareti yaşayan, cesareti kazınmış nice insanın hali diye de okuyun.
Ailesi, evlatları için boyun eğmiş, eğdirilmiş herkes için okuyun.
Gazeteciyseniz, “sansür ve baskı”nın, itaat ve biat zorlamasının öyle “bize mahsus” değil; milyonlarca insan hayatının tamamına, her anına dair bir şey olduğunu hissederek de okuyun.
Buyurun.
***
“Merhaba Umur Bey. Hatta Umur Abi demek istiyorum, fakat seviye düşüklüğü gibi algılanır diye çekiniyorum.
TSK'da çalışan 52.000 sivil memurdan sadece biriyim.
Şehit kardeşiyim. Bundan yararlanarak değil, KPSS'den puan alıp hiçbir torpil görmeden girdim.
TSK'da sivil memurların çalışma koşulları ile ilgili çok bilgim yoktu
Tek bildiğim, sivil memurun başındaki amirin yine sivil memur olduğu kanısıydı. Bildiğim tek doğru da yanlışmış.
Kör bir kuyuya, ekmek parası için, mutlu bir yuva kurabilmek için atladım. Sonra da artık memurum deyip evlendim.
Yıllar geçti. İşyerinde komutanları, kurumu, zihniyeti, çalışma şartlarını, tehditleri, aşağılama ve keyfiliği görünce anladım ki, sonun başlangıcındayım daha.
Evlendikten sonra baskı ve tehditleri sineye çekme, yuvamı, bebeğimi düşünme eğilimi arttı.
Kusursuz sömürülmeye açık bir kukla oldum.
Burada sanki ‘Sistematik bir şekilde köle nasıl oluşturulur’un akademik eğitimi veriliyor.
İşlerin ters gitmeye başladığının farkına vardığınızda çok geç kaldığınızı anlıyorsunuz.
Artık kusursuz olarak tasarlanmış bir köleyim.
Beni diğer sivil memurlardan da fazla yaralıyor. Çünkü şehit kardeşiyim!
Komutanların stres topu haline gelmiş, adam yerine konmayan, işine saygı gösterilmeyen, onuru gururu yok sayılan, böcek gibi ezilen bir şehit kardeşi.
Televizyonda şehit cenazelerinde gözyaşı döken komutanlara inanmıyorum. Timsah gözyaşı bile değil.
Amirlerimle yaşadığım bir tartışmada, her zaman olduğu gibi yine böcek gibi ezdiler.
Geçen sene intiharı bile düşündüm.
Aklımdan geçen tek şey şuydu: Bir yanda eşim, bebeğim; diğer yanda onurum, gururum, şerefim, namusum, benliğim, kişiliğim.
İkisinden de vazgeçmek çok zor. Bir seçenek daha var, intihar. Onu da çok düşündüm.
Fakat geride kalacak eşimi, bebeğimi düşünerek yapamadım.
Hiç böyle çaresiz kalmadım. İnanın bana, kendi kendime şunu diyordum, ‘Abimin canını aldınız, sıra bana mı geldi?”
İstifa etsem yuvamın dağılacağını biliyorum. İstifa etmesem onursuz bir yaşam beni bekliyor. Onursuz yaşamı seçmek zorunda kaldım.
Bunların sebebi basit: TSK'daki keyfilik. Keyfiliğin insan hayatından daha önemli olduğu tek yer. Maalesef mevcut kanun, yönetmelikler de bunu destekliyor.
Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Sadece şuna dikkatinizi çekmek isterim: Şehitlere ve
ailelerine her fırsatta ‘değer’ verdiğini dile getiren kurumun, aslında zihniyetiyle, kanunları ve yönetimiyle geri kalmışlık sembolü olduğu, değer verdiği her şeyi bile değersizleştirdiği.
Abimin şehit olduğu kurumda köle miyim ben?
Bu sorunun cevabını lütfen köşenizden bana iletin. İletin ki, duygularımı paylaşan herkes size dua etsin. Saygılarımla.”
***
Bu soruyu tüm “köleler” için kendinize de sorabilirsiniz.
Belki inancınıza göre kulun kula kulluğunu, belki özgür-demokratik denen bir toplumda insanın insana esaretini sorgulamak isterseniz!