Evde sıcacık yatak, istemezsen koltuk da rahat!
Nerede görmüştüm, ha tamam, “hayal mahsulü” bir şeyde.
Nokta Dergisi 7 Haziran seçiminden sonra AKP’nin “yazın ve entelektüel geçmişi olan” kurmaylarının bir toplantısını “kelimesi kelimesine” deyip yayınlamıştı…
Ömer Çelik de “Bu hayal mahsulü” demişti ya, işte orada.
Hakikaten “hayal mahsulü” olmalıydı, çünkü oradaki bir takım “ciddi eleştiriler”den biri de şuydu:
“En önemli sorunlardan biri Ak Parti kadrolarının kibir, israf ve gösterişle anılması.”
***
Şimdi bunun “hayal” kısmı şöyle.
Herhalde kadrolardaki ve tribünlerdeki onca AKP’linin çoluk çocuk, mütevazı ve yoksul hayatlarında, kendi muhafazakâr dünyalarında ne kibirli olacak hali var, ne israf yapacak maddi gücü, ne gösterişte bulunacak vakti ve nakdi.
Bunu anlaşılan “bağzı kadrolar” için söylemişler.
Zaten “mahsul” kısmı da orası.
Çünkü denklem şöyle zaten:
Kadrolu, kadrosuz milyonlarca insan “hayal” ediyor…
“Bağzı” kadrolar da ailecek “mahsul”ü topluyor!
***
Tam o esnada bir baktım, Başbakan, yok bizimki değil çok şükür, Almanya Başbakanı İstanbul’da Boğaz’a nazır altınlı bir koltuğa oturmuş.
Sanırsın Amiral von Sanders; ne bileyim von Papen, Bismarck.
Öyle bir kibir, israf ve gösteriş!
Kendi ülkesindeki kabine sandalyesini gördüm; yanılmıyorsam öteki bakanlarınki gibi mavi deriden, bildiğin “cafe” sandalyesi gibi. Biraz sırt kısmı daha yüksek. Herhalde arada kaybolmasın diye.
Ama buraya geliyor ve aynen AKP’nin, kendi deyişleriyle “yazın ve entelektüel geçmişi olan”, ki bunu “geçmiş” olarak anlıyoruz, hayali kurmaylarının hayalindeki eleştirinin dediği gibi, “Bir kibir, bir israf, bir gösteriş.”
***
Resimde ve şekilde “Melek” Merkel’i altın varaklı koltuğa yapışmış görüyoruz.
Bir sebebi elbette “Ak Parti Hayal Merkezi”nin hayali konuşmalarındaki “Kibir, israf ve gösteriş” olsa da, bir sebebi de “Koltuktan düşme korkusu.”
İzah edeyim de kimse sağa sola çekiştirmesin, iftira filan sanmasın.
Henüz birkaç ay önce, o da 1954 doğumlu olan, “eski Doğu Alman” Merkel, Bavyera’da Beyreuth Wagner Festivali’ne gitti:
Wagner’in torununun torununun yönettiği festivalde Wagner Operası izlemek, dinlemek için.
Bir “lider”in opera izlemesindeki kibir, israf ve gösterişin üstünde durmuyorum bile.
Neyse, işte tam orada, Opera binasının restoranındaki kahve arasında, Merkel koltuktan düştü!
Doğum gününden 10 gün sonra, Boğaziçi’nde altın şeyli koltuğa kurulmasından sadece üç ay önce.
O yüzdendir sıkı sıkı yapışması koltuğa ve altına!
***
Bayreuth, Lepzigli besteci Wagner’in son şehriydi; ölümünden yıllar sonra Hitler’in “Nazileştirdiği” Wagner’in de diyebiliriz.
Wagner’in için için ırkçılığına da hayranlıkla.
Festival bir Nazi festivali, kent bir Nazi kenti, müziği Nazi müziği olmuştu. O kadar ki, Wagner’in bir torunu toplama kampı yöneticiliği bile yapmıştı.
O yüzdendir belki, yönetmen Coppola, “Kıyamet”in unutulmaz sahnesinde, Amerikan helikopterlerine, komutanın helikopterindeki hoparlörden göğe yayılan ve yeri yakan Wagner operasından bir “saldırı” müziği eşliğinde bombalatmış, taratmıştı Vietnamlı sivillerin köyünü!
Nazi Almanyası pilotlarının da o müzikle saldırılara hazırlandığı biliniyordu.
Filmde helikopter saldırısı komutanı rolündeki Robert Duvall, “Sabahları Napalm kokusuna bayılıyorum” diyordu. Zevk tabii!
Coppola’nın savaş karşıtlığı Nazilere olduğu kadar, Amerikan ırkçılığına da gönderme yapmıştı:
Yine ABD’nin ilk mühim sinema yönetmeni Griffith de ilk mühim Amerikan filmi olan “Bir Ulusun Doğuşu”nda, ırkçı Klan’ın gelişine iliştirmişti bu müziği.
Daha Wagner devrinde Nietzsche’nin festivali “Burjuva çürümesinin tezahürü” görmesi de belki boşuna değildi.
Çünkü nihayetinde faşizm bir çürümüşlüktü!
Kapitalist otoriter düzenin şaşaalı çürümüşlüğü!
Kibir, israf ve gösterişin mümkün, muhtemel, mükemmel bir tezahürü.
Bir “hayal”in katledici ve kahredici “mahsul”ü!
***
Bakar mısınız, nereden nereye geldik?
“AK Parti’nin yazın ve entelektüel geçmişi olan kurmayları”ndan “kibir, israf ve gösteriş” oturuşundaki “Alman lider”e…
Wagner, Hitler, Coppola, Duvall, Griffith, Ku Klux Klan, Napalm ve ille Nietzsche’ye.
“Kıyamet” ve “faşizm”e.
Bir koltuğa ne çok şey sığdırdık!
***
Bir de Finlandiya Cumhurbaşkanı var; tarifeli ve aktarmalı seferle gelmiş İstanbul’a.
Kibir, israf ve gösterişle uçak koltuğuna gömülmüş.
Onu da artık başka bir tarifeli sefere yazarız!
Not: Başlığı Richard Wagner’e, Merkel’e, operaya, müziğe, koltuğa adayarak bir Demet Akalın şarkısından aldım!