Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Araştırmacı yazar Sula Bozis, 2006 yılında Atina’da hayatını kaybeden eşi Yorgo Bozis’in başladığı “Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar” kitabını ölümünün yedinci yılında tamamladı. Sinema tarihi üzerinden o dönem İstanbul’unun sosyal hayatını da mercek altına alan kitap için 1900’lü yıllarda İstanbul’da Rumca basılan gazete ve basılı eserler tarandı. İstanbullu Rum sinemacıların Yunanistan’ da ki aileleriyle görüşüldü. Sula Bozis, Pera’daki sinema dünyasının perde arkasında yaşananları anlattı.

İstanbul’da izleyicinin sinema ile ilk kez tanışmasından başlayalım...

Kitap sinemanın İstanbul’a ilk gelişinden 1980’e kadar olan dönemi anlatıyor. Paris’te, Lumière Kardeşler’in ilk sinema gösteriminin üzerinden henüz 1 yıl bile geçmeden, 1896 yılının kışı başlarken İstanbul’da izleyici, ilk kez sinema ile tanıştı. İlk film gösterimleri Pera’da gerçekleşti.

Sinemaların çoğu Rumlar tarafından işletiliyor değil mi?

Evet. 20. yüzyıl başında İstanbul nüfusunun üçte birini oluşturan Rumlar sinemanın müdavimi olurken, birçok Rum işadamı sinemayı meslek olarak seçti. 1920’de yayımlanan bir istatistikte, İstanbul’daki eğlence sektörünün yüzde seksen üçünün Rumlara ait olduğu belirtiliyor. 

Sinema konusundaki en büyük sıkıntı belki de ll. Abdülhamid’in kentteki ışıklandırma yasağı.

Paris’te sokakların elektrikle aydınlatılması 1878 senesinde başlarken, İstanbul’da bu ancak 1920’de gerçekleşti. Bu büyük gecikmenin nedeni, II. Abdülhamid’in korku ve kuşkularıyla doğrudan ilişkili. 1908 yılına kadar, II. Abdülhamid’in kentteki ışıklandırma yasağı film gösterimlerini Pera’daki tiyatrolardan çevre tiyatrolarına, kahvelere ve Rum kültür evlerinin salonlarına taşıdı. 1926 tarihli Devlet Turizm Müdürlüğü’nün turizm rehberlerinin yazılarına ve günümüze ulaşan bir sürü anlatıya göre Sultan Abdülhamid dinamo (jeneratör) kelimesini dynamite (dinamit) kelimesiyle ilişkilendirdiğinden İstanbul’un elektrikle donatılmasını yasaklamıştı. Ancak Osmanlı Hükümeti 19. yüzyıl sonlarından itibaren büyük tiyatrolara, otellere, birahanelere ve başka işletmelere buharlı jeneratör kullanma izni veriyordu. 

Abdülhamid bazı başka yasaklar da getiriyor.

Sinemaya da tiyatroya da getiriyor. “1800-1900 Arasında İstanbul’da Tiyatro” kitabının yazarı Hariton Misailidis’e göre, yasakların en akıl almazı, İstanbul’da gösterilen ilk filmlerden birine uygulanmıştı. “Gösterilecek filmlerden birin de bir uçak vardı. II. Abdülhamid bu yeni keşfedilen mekanik kuşun, Yıldız Sarayı’nın üstünde bir bomba olabileceğini ve türlü felaketler doğuracağını sezip yasakladı ” diye anlatıyor. 1908’den sonra sinemaya uygulanan yasaklar azaldı. O yıllarda sinema henüz Müslüman halka hitap etmiyordu. 

Siyasi yasaklamaların yanı sıra ahlaki ve dini kuralların sinema üzerindeki etkisi ne oldu?

Bazıları günah olarak nitelendiriyordu. Bazıları da bu büyülü icadı izledikleri için pişmanlık duymaktaydı. Kadınlar zaten 1924 yılına kadar sinemaya gidemiyor. Yasak. Aslında insanlar görmek istiyor, din çevreleri ise, ‘Bu karanlıkta gösterilen olaylar gerçek dışıdır’ diyor ve gitmemeleri gerektiğini söylüyor. Kadınların erkeklerle birlikte sinema ve tiyatroya gitmeleri kurallara aykırı. O dönemin gazetelerine göre eşleriyle tiyatro veya film izlemek isteyen Müslüman kadınlar, erkekler ya da Hıristiyan kadınlar gibi giyiniyor. Tiyatro ve sinema işletmecisi Ermeni asıllı Asaduryan, kadınlar için ilk kez özel film seansları oluşturdu. 

TRENDEN KORKTULAR

O dönem sinemaya “canlı fotoğraf” diyorlar. İlk filmler çok kısa, iki dakikalık filmler. Galatasaray’da bir birahanede ilk mini filmler gösterildi. İlk gösterilen film de “Gara Gelen Tren”. 1.5 dakikalık film. Onu izlerken trenin gerçekten üzerlerine gelip ezileceklerini düşünerek korkup telaşlanıyorlar. 1930’lu yıllarda anneannem Kızılderilileri anlatan bir filme gidiyor. Silahlar patlayınca bayılıyor mesela.

TÜRKÇE ALTYAZI İÇİN EYLEM YAPTILAR

Aslında sarayda da film gösteriliyordu değil mi?

Kesinlikle ve sarayda jeneratör var. Fransız elçisi Abdülhamid’le sık görüşüyor. Büyük ihtimal saraya sinema onun anlatımıyla giriyor. Ayşe Osmanoğlu, “Önce fırça ile beyaz perdeyi ıslatıyorlardı. Filmler de bir dakikayı geçmiyordu. Görüntüler kapkaranlıktı ama yeni bir şey olduğu için hoşumuza gidiyordu” diye anlatıyor. 

Filmlerde altyazıların Türkçe olmaması da protesto ediliyor

O yıllarda, Pera sinemalarında gösterilen yabancı filmler Fransızca ve Rumca altyazılıydı. I. Balkan Savaşı’na yol açan siyasi gelişmelerle Türk milliyetçi grupların farklı etnik kökenlilere karşı başlattığı protestolar doruğa ulaştı. 6 Kasım 1913’te başını şair Aka Gündüz’ün çektiği ve Türk öğrencilerin de katıldığı bir grup, Pathé Sineması’nın suaresinde olay çıkardı. Göstericiler altyazıların Türkçe olmamasını protesto etti. Panolar yakıldı. Polis ve jandarmanın müdahalesi ve sinema müdürü Bay Diner’in Beyoğlu polis müdürüne, bundan sonra altyazıların Türkçe de yazılacağını söylemesiyle olaylar son buldu

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar