Çare Hatip Dicle mi?
BOMBAYI Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nun deneyimli isimlerinden Erdem Gül patlattı. “AKP’nin HDP’yi dizayn planı: Demirtaş gitsin, Dicle gelsin” başlıklı kulis haberinde iktidar partisinin, HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’tan şu nedenlerle rahatsız olduğunu yazdı:
1- CHP ve sola fazla yakın olması;
2- 17 Aralık sürecinde Recep Tayyip Erdoğan aleyhine çıkışlar yapması;
3- Gülen Cemaati’ne karşı açık tavır almaması;
4- Son 6-7 Ekim olayları sırasındaki tavrı.
Yine aynı haberde, son dönemlerde hükümet çevrelerinin takdir ettiği açıklamalar yapan, örneğin Cemaat’e yönelik operasyonlara olumlu yaklaşan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Hatip Dicle’nin siyasi iktidar tarafından tercih edildiği yazıldı.
HDP’DE LİDER SORUNU YOK
Kimileri “Olur mu böyle şey!” diye haberi inandırıcı bulmadı. Kuşkusuz “Olur mu böyle şey!” itirazı haklı, ancak anladığım kadarıyla haber de büyük ölçüde doğru. Erdem’in sıraladığı gerekçelerin hepsi isabetli fakat sanıyorum Demirtaş’tan duyulan rahatsızlığın en önemli nedeni, onun, geleceği hakkında kuşkular bulunan HDP gibi yeni bir partiye kısa sürede ciddi bir dinamizm katmış olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasındaki performansı ve elde ettiği oyla Demirtaş hem partisinin geleneksel tabanıyla ilişkisini kuvvetlendirdi hem de onu yeni alanlara taşıma imkânı yakalayarak çözüm sürecine olumlu anlamda katkıda bulundu.
Bu noktada süreç konusunda (iyi ki) iflah olmaz bir iyimser olan Hüseyin Yayman’ın şu tespitine katılmamak elde değil: “Demirtaş’ın söylemi, aldığı oy, politik duruşu son tahlilde Kürt siyasi hareketinin, hükümetin ve ülkenin faydasına bir çizgi.”
Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: HDP’nin bir liderlik sorunu yok, ancak siyasi iktidardan bazı kişilerin HDP liderliğiyle sorunları var. Zira HDP’nin de bir parçası olduğu Kürt siyasi hareketi (KSH) sistemli bir şekilde güçlenirken iktidar partisi, özellikle Kürt seçmen desteği açısından belli bir gerileme yaşıyor, ki Kobani krizi bunu daha da hızlandırmışa benziyor. Yani şu anda sürecin iki tarafı arasında KSH lehine bir eşitsizlik söz konusu ve hükümet çevreleri daha fazla güçlenerek arayı kapatmak yerine genel olarak KSH’ye, özel olarak HDP’ye güç kaybettirmeye çalışıyorlar.
DİCLE’NİN MİSYON VE FONKSİYONLARI
Olayın Hatip Dicle ile ilgili boyutunu ele alacak olursak, öncelikle çok bariz bir dizi çelişki karşımıza çıkıyor. Örneğin, yakın bir zamana kadar Dicle KSH içinde “en şahin” isimlerden biri olarak görülüyordu. Bu nedenle milletvekilliği hakkının gasp edilmesinden ve KCK davasından (yine) yıllarca içeri tutulmasından AKP çevreleri hiç mi hiç rahatsız olmadı, hatta tam tersi bile söylenebilir.
Öte yandan Dicle, Demirtaş’ın HDP’ye eşbaşkan seçilmesinden kısa bir süre sonra, KSH bünyesinde kilit bir pozisyona sahip, bazı açılardan bakıldığında HDP’den yer yer daha önemli olan DTK’nın eşbaşkanlığına seçildi. Belli ki birileri onun Ankara değil de Diyarbakır’da bulunmasını “pasif bir konum” olarak algılıyor. Bu da onların Diyarbakır’ın KSH için nasıl bir anlam ifade ettiğini tam kavrayamadıklarını gösteriyor.
Son olarak Dicle’nin, şu anda tıkanmış gibi gözüken sürecin yeniden rayına oturması halinde zaten daha fazla misyon ve fonksiyon üstleneceğini, Abdullah Öcalan ile doğrudan görüşme ve çalışma imkânı bulacağını biliyoruz.
Aslında başta söylememiz gerekeni söyleyerek yazıyı noktalayalım: HDP’yi siyasi iktidardan veya ona yakın birilerinin dizayn etmeye kalkması ne akıl kârı, ne doğru, ne de mümkündür.