Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün Kabine toplantısı sonrasında Türkiye’nin gündemini yoğun bir biçimde etkileyecek, içeride ve dışarıda siyasi sonuçları olabilecek yeni bir tartışma alanı açılmış oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Güney sınırlarımız boyunca 30 KM derinlikte güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kısmıyla ilgili adımları atmaya başlıyoruz.” sözleriyle bu yeni yönelimin ipuçlarını verdi.

        Dolayısıyla aslında 2019 yılında yarım kalan Barış Pınarı Harekatının kalan evresine geçilebileceğinin işaretleriydi.

        Elbette böyle bir operasyon için askeri ve özellikle sahadaki diğer aktörlerin dikkate alınacağı siyasi bir hazırlık süreci gerekecek.

        Ve bu harekatın bir anda ve olabildiğince hızlı şekilde mi yoksa aylar içerisinde kademe kademe mi ilerleyeceğini de güvenlik kaygılarının yanı sıra Türkiye’nin içeride ve dışarda sağlayabileceği dengeler belirleyecektir.

        Peki 2019’da eksik kalan neydi ve Türkiye bu yeni hamle ile neyi hedefliyor olabilir?

        Türkiye sınır güvenliğine yönelik tehditlerin artması neticesinde; haklı olarak 09 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekatını başlattı. Temel hukuksal dayanağı da BM Sözleşmesinin 51’inci maddesince meşru müdafaa hakkıydı.

        Harekatın başladığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paylaştığı tweet'te şöyle yazıyordu: "Barış Pınarı Harekatı ile, ülkemize yönelik terör tehdidini bertaraf edeceğiz. Oluşturacağımız GÜVENLİ BÖLGE sayesinde Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmelerini sağlayacağız.”

        Yani bu harekatın iki temel amacı vardı. Güney sınırı boyunca terör koridorunu engellemek ve Suriyelilerin bu bölgelere geri dönüşlerini sağlamaktı.

        5 gün sonra Cumurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada “Güvenli bölge haritasına uygun şekilde 30-35 kilometrelik bir derinliğe kadar ineceğiz" demişti.

        TSK’nın operasyonu başarıyla ilerledi ve 605 yerleşim yeri teröristlerden temizlendi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Eski ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, 17 Ekim 2019'da Ankara'da yaptıkları görüşmede, YPG/PKK'nın güvenli bölgeden çekilmesi şartıyla Barış Pınarı Harekatı'na 120 saat ara verilmesi konusunda mutabakata vardılar.

        Bu mutabakatla temel olarak Türkiye'nin Harekâtı'na ara vermesi, YPG terör örgütünün sınırın 30 kilometre güneyine kadar geri çekilmesi, ağır silahlarının alınması ve TSK’nın sorumlu olacağı bir güvenli bölgenin oluşturulması kararlaştırıldı.

        Bir başka mutabakata ise sahanın bir diğer başat aktörü Rusya ile Soçi’de varıldı. Anlaşma 23 Ekim 2019’da Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızlarının, Barış Pınarı Harekatı alanı dışında kalan YPG unsurları ve silahlarının, Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometre dışına çıkarılmasını içeriyordu.

        Ancak her iki mutabakat da büyük ölçüde gerçekleşmedi ve Türkiye’nin harekatı durdurmasıyla kontrol altına aldığı Tel Abyad-Resulayn arasındaki alanın doğu ve batısındaki terör unsurları taahhüt edildiği şekilde çekilmedi.

        Hatta ABD mutabakattan o kadar uzaklaştı ki YPG’yi Fırat’ın doğusunda kalıcı hale getirecek adımlar atıldı!

        Bu arada birçok Batı ülkesi harekatın karşısında yer aldılar. Kimileri Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit ettiler. İsveç ve Finlandiya da harekata destek vermeyen ülkeler arasındaydı. Dolayısıyla bu iki ülkenin NATO üyeliğine Türkiye’nin vereceği muhtemel desteği de yeni başlayacak olan harekata dönük yaklaşımları etkili olacaktır.

        Asıl önemlisi dikkatini büyük ölçüde Ukrayna’ya çevirmiş olan Rusya’nın tavrı olacaktır. Bir diğeri ise ABD-Türkiye ilişkilerinin seyri ve NATO’da Türkiye merkezli meydana gelen yeni tartışmaların gidişatıdır.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü sözleri nihai olarak düşünüldüğünde (ki bizim açımızdan henüz ilk değerlendirmelerdir) sınır hattımız boyunca 30 km derinliğinde bir güvenli bölge meydana getirmek ve belirgin olarak Fırat Kalkanı ile Barış Pınarı Harekat alanları birleştirecek bir yeni askeri operasyonu öne çıkarıyor. Buradan hareketle Ayn el Arap ve Münbiç’in en kritik ve tartışmalı harekat alanları olacağını söylemek mümkün. Eğer düşünülüyorsa Suriyelilerin geri dönüşünün de sağlanabileceği en yoğun alanlar arasında da buralar yer alıyor. (bunu başka bir yazıda irdeleyeceğiz). Tabii bu teze göre Resulayn’dan Irak sınırına uzanan hattı da eklemek gerek.

        Şu an Münbiç’te bir kısım Rus askeri ve rejim var ama ağırlık YPG unsurları. Ayrıca ABD’nin boşalttığı bazı üslerde Rus askerleri bulunuyor.

        Dünkü açıklama henüz sıcaklığını korurken önümüzdeki günlerde gelecek yeni bilgilerle süreci daha net değerlendirmek mümkün olabilir.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar